Önce Gazze’de Hamas, İsrail saldırılarını durdurdu. Siyasi ve askeri nedenlerden dolayı İsrail yönetimi Gazze’de daha fazla ileriye gidemedi ve kara harekatını askıya almak zorunda kaldı. Bunun sonuçlarının zafer olup olmadığı tartışıldı. İsrail ne 2006 yılında Lübnan’da çuvallamasını ne de 22 ve 8 günlük Gazze bozgunlarını hezimet olarak kabul ediyor.
Gazze’de bataklığa saplanmasını ve daha ileriye gidememesini Hamas veya Filistinliler için bir zafer olarak görmüyor. İsrail’in bakış açısıyla bu böyle olabilir. Lakin peki bu çıkarma ve harekatlarda zaferi kim kazandı? İsrail kendisinin zafer kazandığını söyleyebilir mi? Gazze’den sonra Filistinlilerin öteki cephesi Ramallah üzerinden de diplomatik bir zafer kazanıldı. İsrail bunu da tanımıyor. BM’de alınan ve uygulanmayan kararlar gibi bunu da kağıt üzerinde uygulanmayacak bir dizi kararlardan biri olarak görüyor. Diplomatik ve siyasi zaferi, sembolik olarak görüyor. Halbuki, İsrail’in ‘çelik iradesi’ Gazze’de askeri olarak kırıldığı gibi BM’de de diplomatik olarak kırılmıştır. Filistinliler kendi lehlerine 139 ülkeyi yığmış ve seferber edebilmişlerdir. İsrail ise ABD ile birlikte üçü hariç adı var kendisi olmayan ülkelerle birlikte oylamada hayır sayısını ancak 9’a çıkarabilmiştir! Bu İsrail için diplomatik hezimet değil de nedir? İsrail’i dinleyen kalmamıştır. İsrail, kamuoyu harbini çoktan kaybetmiştir ve bunun yansımalarından birisi de BM’deki oylamadır. Panama gibi Orta Amerika ülkeleri 1947 yılında da yine İsrail ve ABD tarafından İsrail lehine maniple edilmişlerdi.
•
Bu defa İsrail ve ABD, Avrupalı ortaklarını bile ikna edememiştir. Kanada ABD etkisinde kalmasaydı şüphesiz oyu beyaz yani Filistinliler lehinde olacaktı. İsrail lehinde oy kullanan dokuz ülkeden sadece üçü ciddi ülkeler sınıfına dahil. Bunlardan birisi ABD, diğeri Kanada ve üçüncüsü ise Çek Cumhuriyeti. Çek Cumhuriyeti İsrail’in kurulmasında ve silahlandırılmasında önemli bir rol oynamıştır. Birinci ve İkinci dünya Savaşı ve sonrasında savaşların en büyük silah tedarikçilerinden birisi olmuştur. Belki de İsrail lehinde oy kullanması o günlerden geriye atan reflekslerinden biridir. 1947 Taksim Planından bugüne 65 yıl geçmiş ve dünyanın seyri ve devranı değişmiştir. Bugünkü dünya İsrail’in kurulduğu günkü dünya değildir. Denklem değişmiştir. Dünya serbest iradesiyle hareket etse bugün İsrail diye bir devleti tanımaz. En azından Filistin devletinin ete kemiğe büründüğünü görmek ister. Oylama İsrail ve ABD’nin acziyetinin ifadesidir. Dünyaya İsrail veya Filistin sorunu hediye eden İngiltere bile çekimser kalmıştır. Balfour Beyannamesi ile İsrail’e milli vatan taahhüt etmiş ve bu taahhüt İkinci Dünya Savaşının akabinde fiiliyata geçmiştir.
•
Lakin İkinci Dünya Savaşının akabinde oluşan Soğuk Savaş ve sonrasında dünyada siyasi coğrafya değişmiştir. Bugünkü dünya dünkü dünya değildir. Eksen kayması yaşamıştır. Yapılan oylama ile Filistin’in 194’üncü ülke olarak BM’de gözlemci sıfatıyla temsil edilmesi bu değişen siyasi coğrafyanın (jeopolitik) bir sonucudur. Ortadoğu’da her türlü gelişmeyi ABD ve İsrail’e bağlayan sakim ve hasta zihniyetlerin bundan alacakları dersler vardır. Bununla birlikte, hala 1947’deki hava tam olarak dağılmamıştır. Bunun nedeni İslam dünyasının siyasi organ olarak hala yekpare olamamasındandır. Denge giderek değişiyor ve 180 derece haline geldiğinde çanlar İsrail için çalacak. O günlerin de arifesindeyiz. İsrail, Ramallah’ın zaferini sembolik bir zafer olarak görüyor. Nedeni, bildiğini okumasıdır. BM’de aldığı hezimetin ardından hemen intikam ataklarına başlamış ve 3 bin yeni yerleşim merkezi kurma kararı almıştır. Bu intikam kararlarıyla birlikte İsrail çift devlet modelini fiiliyatta geçersiz kıldığı gibi tek devlet modeline de kendi razı değildir. Bu durumda geriye iki ihtimal kalıyor. Ya Ürdün’ü alternatif vatan olarak devreye sokmak ya da ileride şartların değişmesiyle Filistin devleti içinde eriyerek yok olup gitmek. İsrail şimdi Ürdün’ü yeniden alternatif vatan olarak hazırlamanın derdinde. Amerikalılar da bu plana destek veriyorlar.
•
BM’de Filistin oylaması sembolik olarak mazlumların zaferi olmuştur. Sıcağı sıcağına Türk Evi’ndeki kutlamaya Malcom X’in kızı da katılmıştır. Şüphesiz İslam davası için ölen Malcom X’in ruhu şad olmuştur. İkincisi de, Hazreti İsa’nın doğum yeri olan Beytullahim de kiliselerin de camilerle birlikte çanlarıyla kutlamaya eşlik etmesidir. 1917’de Kudüs Allenby tarafından işgal edildiğinde savaşta müttefikimiz olan Almanya’da bile Kiliselerin çan sesleriyle bu işgale eşlik ettikleri söylenir. Şimdi Batılılar Suriye’deki Hıristiyan azınlıkların durumuna kulak kabartıyorlar ama neden Beytüllahim ve Nasır’daki Hıristiyanların çağrılarına sağır kesiliyorlar?
Her şeye rağmen zaferler burcundayız. Rüzgar arkamızdan esiyor.
YENİ AKİT