Kim Willsher'in The Observer’da yayınlanan makalesini Haksöz Haber okuyucuları için için Fatma Tanyıldızı çevirdi:
Paris en son yanıp tutuştuğunda, o, isyanın yüzü oldu. Dany le Rouge (Daniel Cohn-Bendit; izlediği siyaset ve saç renginden ötürü Fransızcada "Kızıl Danny" anlamına gelen bu takma adla anılmıştır.) bir neslin kahramanıydı.
Mayıs 1968’deki öğrenci ayaklanmasının lideri olan Daniel Cohn-Bendit, rengini “Yeşil Danny” olarak değiştirdiğinde ve Fransa, Almanya ve Brüksel'deki ekoloji partilerini temsil eden ana akımda olduğunda bile, isyancı ve siyasi bir baş belası olarak yaptığı ünden hiçbir zaman tamamen yakasını kurtaramadı.
Yarım yüzyıl sonra, Paris yeniden yanıyor, barikatlar kuruluyor ve şehrin Arnavut kaldırımı taşları bir kez daha polise fırlatılmak üzere yerlerinden sökülüyor. Ancak Cohn-Bendit 50 yıl önceki çatışmalarla şimdiki çatışmalar arasında çok az benzerlik görüyor. Sarı Yeleklileri devrimciler olarak değil, tehlikeli bir şekilde otoriterleşmeye yönelen bir hareket olarak görüyor. The Guardian’ın çıkardığı Observer gazetesinde yer alan bir röportajda, şu anda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un arkadaşı ve danışmanı olan Cohn-Bendit, şunları söylüyor: “Bu hareket Mayıs 1968'den çok farklı. O zamanlar biz bir generalden (Charles De Gaulle) kurtulmak istiyorduk; bugün bu insanlar iktidara bir general getirmek istiyorlar.”Cohn-Bendit, Temmuz 2017'de Macron ile arası açıldıktan sonra istifa eden eski Genelkurmay Başkanı General Pierre de Villiers’ın, bazı Sarı Yelekliler tarafından başbakan olmasının istenmesine atıfta bulunuyor.
“Ve 68’de hiç kimse konuşmak isteyenleri ölümle tehdit etmedi. Bu, şiddetin gücü. Bunun sol bir devrim olduğunu düşünen solcuların hepsi hata içinde: Aslında sağa evriliyor. Müzakerede bulunmak isteyen Sarı Yeleklilerin ölüm tehdidi aldığı haberleri bu otoriter sağı açığa vuruyor.”
“La France Insoumise'den (Boyun Eğmeyen Fransa) (aşırı sol) olup bunun büyük bir halk isyanı olduğunu söyleyen ve insanların nasıl seslerini duyurduğundan bahsedenler var. Ancak bu insanlar tıpkı Trump'ı iktidara getiren sıradan insanlar gibiler.”
“1933'te Almanya'da ‘sıradan’ insanların ne yaptığını gördük. Tüm sıradan insanlar iyi değildir. (...) Bu hareketin General de Villiers'ı alternatif bir lider olarak önermesi tesadüf değil.”
Cohn-Bendit, ailesinin yaşadıklarından bahsediyor. 1933'te Nazi Almanya’sından kaçan Alman-Yahudi bir anne-babanın oğlu olarak Fransa'da dünyaya geldi. Şimdi 73 yaşında, çifte vatandaşlığa sahip ve zamanını bu iki ülkeye ayırıyor.
Daha da önemlisi, Macron'un kulağı onda. Cumhurbaşkanı’nın, istifa eden Çevre Bakanının yerini Cohn-Bendit'e teklif ettiği ifade ediliyor.
Bu, seçim vaatlerini yerine getirmemekle suçladığı Macron ve hükümetini eleştirmesine engel olmuyor. Macron ve hükümetini ayrıca “adaletsizlik, eşitsizlik ve sosyal bölünme”den bahsederek -bir problem olarak gördüğü- Sarı Yeleklileri tetiklemekle ve böylece mevcut Fransız liderliğini ön plana çıkarmakla da itham ediyor.
“1995’te, JacquesChirac’ın ‘sosyal kırılma’ hakkında konuştuğu zamandan bu yana, bu kırılmaya ve gördüklerimizin çok daha derininde yatan kökleşmiş eşitsizliğe ve toplumsal adaletsizliğe yanıt veren hiçbir siyasi güç ortaya çıkmadı. Sorun Macron’un farklı olacağına söz vermesi.”
"Pandoranın kutusu, Fransa'nın bir kısmının derin acısını ortaya çıkardı. İnsanlar şöyle diyor: ‘Zenginlere ve ticarethanelere ikramlarda bulundunuz ancak ayda 1.200 avro emekli maaşı alanlara ne olacak? Zaten parası olanlara verdiniz ama bize hiçbir şey vermediniz.’ Hükümet bu konuda başarılı olamadı. Şimdi bu kaçınılmaz, bir sürü talep var, kutu açıldı ve patladı.”
Araba kundaklama ve sokak şiddetinin "çok Fransız" olduğunu kabul etmesine rağmen şu anki şiddet dalgasında “tehlikeli... ve korkutucu” bir şey olduğunu söyledi. "Fransız tarihinde işçi sınıfı tarafından gerçekleştirilen birçok büyük isyan olmuştur. Ve Fransız devriminin mitolojisi vardır. Bu, genetik kültürün bir parçası. Ancak şimdi, daha önce hiç görmediğimiz aşırı şiddete tanık oluyoruz.” dedi.
“[Öğrencilerin] liselerini yakması, protestocuların binaları içerisindeki insanlarla birlikte ateşe vermeye çalışması... Bu korkunç. Sarı Yelekliler hareketinde çok şedit olabilen, futbol holiganlarına benzeyen, banlieues’den [kenar mahallelerden] hoşnut olmayan bir gençlik olduğunu görüyoruz. Patlayıcı bir karışım.”
“Bu şiddet, en alt tabakadaki insanların durumunu vurgulayan hareketin kazanımlarına zeval verseydi üzücü olurdu. Fransız hükümetinin sorumluluğu, bu büyük dayanışma gösterisinden yararlanmak ve özellikle sendikalarla müzakereyi teklif etmektir. Eğer akıllı ise bunu yapacaktır.” diyerek sözlerine devam etti.
Cohn-Bendit, Fransız hükümetinin katkıları daha adil hale getirmek için bir “vergi devrimi” de dâhil olmak üzere “tam bir resetleme” yapması gerektiğini söyledi. “Macron, son 18 ayda yaptıklarını değiştirmek istemediğini söylüyor ancak diğerleri için nasıl bir karara varacak? Sarı Yeleklilere diyorum ki eğer hareket daha şiddetli hale gelirse, ortaya çıkacak olan daha fazla kapitalizmdir, daha azı değil. Şiddetin, amaca zararının dokunduğu bir an geliyor. Farkındayım hepsi Sarı Yelekliler değil ama Macron'un arabasına tekme tokat atıldığını gördüğümüz zaman, bu #MeToo çağında Arc de Triomphe'de (Paris’teki Zafer Takı) ‘yaşlı kadına lanet olsun, bize değil’ yazdığını gördüğümüzde, durup düşünmemiz gerekiyor: İstediğimiz bu mu? Sırf toplumsal bir hareket olduğu için her şeye izin verilemez.”
Öte yandan ekliyor:“Cumhurbaşkanı, hükümetinin yöntem hatalarını iyice kavradığını ve şuan çözüm olarak ne önerdiğini idrak ettiğini belirtmek zorunda.” Paris Mayıs 1968'de yandığında ve 6.000 öğrenci 1.500 polisle çatıştığında, bu bir devrimdi. Bugün, Cohn-Bendit, ayaklanmanın "otoriter bir tehlike" olma riskinden endişe ediyor.
“Bunun nereye gideceğini bilmiyorum, kristal bir kürem yok.” diyor. “Ancak müzakere etmek isteyenlerin ölüm tehditleri alması ve diğerlerinin bir generali iktidara getirmek istemesi son derece sembolik. Bu Mayıs 68'de olmadı; bu devrim değil, bu korkunç.”