Mayınlardan mayın beğenmek

Ali Ünal

Sayın Başbakan, mayın tartışmalarıyla "Kürt meselesi"nin çözümüne engel çıkarılmaya çalışıldığını söylüyor. Ama biliyoruz ki modern siyaset, büyük oranda perde gerisinden yürütülüyor ve perdeye, yansıtılması gerekli görülenler yansıtılıyor.

AK Parti iktidarı döneminde de sır olarak kalan pek çok hadise gibi, son bir asırlık tarihimiz, baştan sona gizliliklerle dolu. Sayın Başbakan gibi önemli mevkilerde bulunmuş insanlar, bir gün kapalı kapılar ardındaki görüşmeleri, temasları, alınan kararları açıkça yazıp, bunların vefatlarından sonra olsun yayınlanmasını sağlarlarsa, bulundukları mevkilerde yaptıkları hizmetin çok daha büyüğünü bu millete yapmış olacaklardır. Mayın tartışmasını yapanların içinde Başbakan'a yakın ve "Kürt meselesi"nin çözümü konusunda samimi gayret gösteren yazarlar da var. Eğer mayın konusunun "Kürt meselesi"nin çözümüne engel çıkarmak için tartışıldığını iddia edeceksek, Başbakan'ın da bu iddiayı mayın kanununun kendi istediği ve AK Parti grubunu bile tatmin etmeyen şekliyle çıkması için ileri sürdüğünü, Türkiye'nin, içindeki gayrimüslimlere karşı faşizan uygulamalarda bulunduğu iddiasını da yine aynı sebeple ortaya attığını söyleyenler çıkacaktır.

Sayın Başbakan da mutlaka farkındadır ki, mayın konusunda en azından kendi partisine mensup pek çok milletvekilinin ve bazı yazarların gösterdiği hassasiyet, İsrail'in Gazze saldırısı karşısında kendisinin de gösterdiği hassasiyetle özde paralellik taşımaktadır. O halde, bu konuda açık olunmalı ve zihinler aydınlatılmalıdır. Ayrıca bu mesele, paranın dininin imanının olup olmadığı konusuyla da alâkalı değildir. Kaldı ki, paranın dini de imanı da vardır; hattâ bilhassa günümüzde din ve iman, en fazla para ile alâkalı olmalıdır. Çünkü insana kabirde sorulacak en önemli birkaç sorudan biri, "Malını nerede ve nasıl kazandın, nereye harcadın?" sorusu olacaktır. Ayrıca para, bilhassa günümüzde siyasette en büyük silahtır.

Gayrimüslimler, Osmanlı Devleti sınırları içinde İslâm'a dayalı hükümler temelinde tarihlerinin altın dönemlerini yaşadılar. Ama İttihad-Terraki idaresiyle birlikte çoğu gayrimüslim, gayr-ı Türk kişilerin kotardığı İslâm'dan kopuk Türkçülük akımı uygulamaya kondu ve bu akım, Batıcılıkla izdivaç ederek Cumhuriyet Türkiyesi'nin ideolojisi olarak benimsendi. Türklük ve Türkçülüğü ulus devlet Türkiye Cumhuriyeti'nin ideolojisi yapanların pek çoğu da Sabatayistlerdi. Gerek Ermeni tehcirinin, gerekse Cumhuriyet Türkiyesi'nde gayrimüslimlere reva görülen bazı muamelelerin altı deşildiğinde ortaya çıkacak manzara, Cumhuriyet Türkiyesi'nin bu manzarasıyla örtüşecektir. Ne müthiş tezattır ki, aynen PKK'ya karşı 30 yıla yakındır verilen mücadelede bazı ülkelerden gördüğümüz "desteğin" aslında bizzat teröre hizmet etmesi gibi, sayın Başbakan'ın tek başına bir gerçek olarak ele alındığında belki haklı görülebilecek "faşizan uygulamalar" eleştirisi de, gelip o uygulamaların altındaki merkezlere hizmet edebilir. Gayrimüslimler konusuna yaklaşırken, Türkleştirme akımının yer isimlerini de içine alması ve dönmelik sebebiyle bugün içimizde birkaç milyon Türk ve Müslüman adlı gayrimüslimin yaşadığını da unutmamalıyız.

İslâmcılık akımı, bir inşa hareketi olamasa bile, teoride ve birtakım talepleriyle muhalefet temelinde belli bir fonksiyon görmüştür. AK Parti, reel politika teziyle söz konusu bazı taleplere dayalı ideal politikanın üzerini çizdi. Evet, realiteden yoksun ideal politika insanı boşlukta bırakır ama, idealden kopuk reel politika ise insanı çürütür ve yozlaştırır. AK Parti iktidarıyla birlikte çoğu "İslâmcı" kesimler sisteme entegre oldular ve taleplerini de geri çektiler; AK Parti de, mutlaka lehine olacak ikaz ve yol göstermelerden ve samimi bir muhalefetten mahrum kaldı. Bu da, aslında AK Parti ve ülkemiz adına sadece yerinilecek bir durumdur. Sayın Başbakan'ın bunu çok iyi görmesi lâzım.

ZAMAN