Mayınlar

Ahmet Altan

Birkaç gündür bir “mayın” meselesi var ortalıkta.

Suriye sınırındaki mayınlar çıkarılacakmış.

Ama bu mayınları oraya gömen bizim ordu, gömdüğü mayınları çıkartamıyormuş.

Ya da bunun için büyük bir paraya ihtiyaç duyuyormuş.

Onun için bu mayınları çıkarma işi bir İsrail firmasına verilecekmiş.

Sonra da o İsrail firması o bölgede kırk dört yıl boyunca “organik tarım” yapacakmış.

Şimdi İsraillilere “organik tarım” yapılması için verilecek ”alanın” yüzölçümü tam net değil.

O alanın “iki Kıbrıs büyüklüğünde” olduğunu söyleyen de var, daha küçük olduğunu söyleyen de.

216 bin dönüm diyenler de var.

“Verilecek alanın uzunluğu 216 kilometre, genişliği belli değil” diyen de…

Söylenenlerin hiçbiri diğerini tutmuyor ama büyükçe bir bölge olduğu anlaşılıyor.

Suriye sınırında epey uzun ve epey geniş bir arazi İsraillilerin denetiminde olacak bu anlaşma imzalanırsa.

CHP ve MHP, buna karşı çıkarak, “ordu ne diyor” diye soruyorlar.

Savunma Bakanı, “ordu buna razı” diyor.

DTP de, ”o araziyi İsraillilere değil oranın asıl sahibi olan köylülere verin” diyor.

Şimdi garip bir durumla karşı karşıyayız.

Bir ülke, komşu ülkeyle arasındaki geniş bir araziyi, o komşunun “düşmanı” olan bir başka ülkenin denetimine vermek istiyor.

Bu işin uzmanları daha iyi bilir ama hiç böyle bir şey duymamıştım.

Kıbrıs’ı elimizde tutacağız diye yeri göğü birbirine katıyoruz, Avrupa Birliği üyeliğini tehlikeye atıyoruz sonra aynı büyüklükteki bir araziyi başka bir ülkenin kullanımına açıyoruz.

Sizce bu normal mi?

Bütün topraklar bizim olsun diyen bir anlayıştan, “bizim toprakların bir kısmı sizin olsun” anlayışına biz ne zaman zıpladık?

Tabii şu da var.

Madem toprak konusunda böyle geniş gönüllüyüz, neden o bölgenin asıl sahibi olan Kürtlerin oralarda rahatça yaşamasına izin vermiyor, “toprakları alacaklar, ülkeyi bölecekler” diye yirmi beş yıldır savaş sürdürüyoruz.

Herhalde bu mayın meselesinin bir mantığı vardır ama ben o mantığın ne olduğunu anlamadım.

Anlamaktan ziyade sezebildiğim bir iki şey var.

Bu, herhangi bir hükümetin tek başına cesaret edebileceği bir işe benzemiyor.

Elimde hiçbir bilgi ya da kanıt yok ama bu “mayın” meselesinin böyle çözümlenmesini isteyen eğer orduysa buna şaşırmayacağım.

Ayrıca, Türkiye’nin Suriye sınırında bir bölgeyi İsrail “yerleşim merkezi” haline getirmesi sadece Türkiye ile İsrail arasındaki bir anlaşmayla sağlanabilecek bir gelişme gibi de gözükmüyor.

Bundan mutlaka Amerika’nın da haberi vardır.

Ayrıca, Suriye buna ne diyor, onu da bilmiyoruz.

Suriye, buna pek itiraz ediyormuş gibi gözükmüyor.

Niye itiraz etmiyor, sınır denetiminin bir kısmını İsrail’e vermenin karşılığında Suriye’ye ne önerdik, o da anlaşılamıyor.

“Toprak, toprak” diye deliren bir devletin, birdenbire toprakların bir kısmını “mayınlarını çıkarın sonra da alın siz kullanın” diye bir başka ülkeye vermesi pek sık rastlanır bir durum değil.

Sık rastlanır durum şu.

Hükümetle ordu, bir konuda anlaşmışlar.

Hangi konuda, hangi şartlarla, hangi nedenlerle anlaştıklarını parlamentoya da, o parlamentodaki muhalefet partilerine de, halka da söylemiyorlar.

Böyle bir “sırrı” parlamentodan, muhalefetten, halktan saklama hakları var mı?

Yok.

O toprakların asıl sahibi olan insanlara, “biz buraları başkalarına vereceğiz” diyebilme özgürlüğüne bir devlet sahip olabilir mi?

Olamaz.

Ama yapmamaları gereken bir işi rahatlıkla, parlamentoya da halka da aldırmadan yapıyorlar.

Hükümetin, böyle ciddi bir konuda, üstelik de böylesine ciddi bir şekilde eleştirilirken “güvenli” bir sessizliğe
bürünmesi, gerçekleri açıklamaması, bana, orduyla bu konuda yaptığı anlaşmaya fazla güvenmesinden kaynaklanıyor gibi geliyor.

Ben “toprak” meraklısı olanlardan değilim.

Sınırlar, devletler, bayraklar, bir gün tümüyle yeryüzünden kalkacak saçmalıklar olarak gözükür bana.

Eğer o toprakları İsrailliler o başka insanlardan daha iyi ve daha faydalı kullanacaklarsa, kullansınlar.

Ama bu konudaki kararı hükümet ve ordu, kimseye danışmadan, kimseye bir açıklama yapmadan alamaz.

Her şeyden önce o toprakların asli sahipleri olan köylüler yaşıyor orada.

Onlar bu gelişmeye ne diyor?

Toprak mülkiyeti sizin için önemsizse, “yerel özerklik” isteyen Kürtleri neden susturuyorsunuz?

Neresinden baksanız mantığı tutmuyor bu işin.

Devlet her zamanki gibi, “ben hepinizden akıllıyım, hepinizden güçlüyüm,” deyip kendi bildiğini yapıyor.

Hepimizden güçlü olduğu kesin de…

Hepimizden akıllı olduğu biraz su götürür.

Onun için bu meselenin aslını herkese anlatıp başkalarından da akıl alsa iyi olur.

TARAF