Mavi Marmara geliyor, ya sen

Hilal Kaplan

Geçtiğimiz hafta İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ya da sizin sıklıkla duyduğunuz kısaltmasıyla İHH’nın sadece kadın gazetecilere yönelik olarak düzenlediği basın toplantısındaydım. Hayatımda ilk defa bir basın toplantısını takip ederken gözyaşlarıma hâkim olamadım. Gözyaşlarımıza “hâkim olma”mız gerektiğine de pek inanmam zaten.

Toplantı sırasında Mavi Marmara’nın ülke çapında yarattığı etkiden, uluslararası alandaki yansımalarından, İsrail’in özür dilemeye bile yanaşmayan pişkinliğinden konuşulurken söz birden 19 yaşında şehit olan Furkan Doğan’a geldi. Önce tam karşımda oturan Yeni Akit’ten Sibel Eraslan (pek çoğumuzun Sibel Abla’sı) hıçkırıklara boğuldu, ardından ben... Tüm salon kadın gazetecilerle dolu olunca başlar tek tek öne eğildi, peçeteler arandı, bir yandan not almaya çalışılırken diğer yandan gözler silindi.

Furkan’ın yiğit göğsünü iki kurşunla delmek yetmemişti zalim İsrail askerlerine; yakın mesafeden de alnına tam dört kurşun sıkmışlardı... Hâlbuki Furkan’ın o sırada reji odasındaki görevini yapıyor olması gerekiyordu ama o yukarıda katliam olduğu haberini alır almaz tereddüt etmeden üst kata fırlamıştı. Ruhunu teslim etmeye hazırlanırken sorduğu “Abi, şehit olurum, değil mi” sorusu aslında Mavi Marmara’nın hepimizin omzuna yüklediği ağırlığı ortaya koyuyor.

Mavi Marmara, kitleleri harekete geçiren her büyük hikâyede olduğu gibi her birimize kişisel olarak sirayet etti. Benim için Mavi Marmara en çok aşağıdaki fotoğraf demek. Hakan Albayrak tahta bir bankın üzerinde, arkadaşları, daha doğrusu “yoldaş”ları, zeminin üzerinde altlarında ince bir şilte, ellerinde kimyasal gaz içeren bir saldırı olması ihtimaline karşı tuttukları maskelerle uyuyorlar. Ama nasıl bir uyku... O fotoğrafı ilk gördüğümde kendi kendime “Ben hiç böyle huzurlu uyumuş muydum” diye sorduğumu hatırlıyorum. Her an karşılaşabilecekleri ölüm tehdidine rağmen en küçük bir sıkıntı veya gerginliğin izi yok; saf huzur içinde bebekler kadar rahat bebekler gibi masum uyuyan yolcular... Zalim İsrail askerlerinin ne türden insanlarla karşı karşıya geleceklerine dair en iyi fikri veren fotoğraf bence budur. Cesaretini yuttuğu haplardan alan, her yerinde koruyucu kalkanlar ile bombalar bulunan, elleri silahlı askerlere karşı cesaretini haklılığından alan ve gönül rahatlığıyla uykuya dalabilen insanlar... Bundan daha korkutucu ne olabilir?

Mavi Marmara zalimleri rahatsız etmeye devam ediyor çünkü Mavi Marmara destanı sürüyor. Mavi Marmara 26 aralıkta Sarayburnu’na geliyor. Zalimlerin gözü bu karşılamada olacak. İsrail’in hâlen bombalamaya devam ettiği abluka altında yaşam savaşı veren Gazzelilerin gözü de bu karşılamada olacak. Peki ya sen, sen nerede olacaksın?

*** 


Cumartesi Anneleri 300 haftadır Galatasaray’da

1995’ten 1999’a kadar tam 200 hafta boyunca her cumartesi günü bıkmadan usanmadan Galatasaray’dan kamu vicdanına seslenen Cumartesi Anneleri, Ergenekon davası kapsamında yargılanan bazı isimlerin gözaltında kaybedilmelerle yakın alakası olması sebebiyle 31 Ocak 2009 Cumartesi günü yeniden Galatasaray Meydanı’nda oturmaya başladı.

Önümüzdeki cumartesi yani 25 Aralık 2010’da başlarında beyaz başörtüleri ve ellerinde gözaltında kaybedilen yakınlarının fotoğraflarıyla beraber 300. oturmalarını gerçekleştirecekler. Kendilerine ısrarla kulaklarını tıkayan devlet yetkililerinden gözaltında kaybedilen evlatlarının, eşlerinin, kardeşlerinin, anne-babalarının akıbetinin açıklanmasını ve sorumlularının yargılanmasını talep ediyorlar.

Sesleri duyulmaz, kendileri görünmez kılınmak istenen Cumartesi Anneleri’yle dayanışmak isterseniz 25 aralık günü saat 12:00’de siz de bir kayıp yakınının yanında bağdaş kurup Galatasaray Meydanı’nda beş dakikalığına oturabilirsiniz.

TARAF