Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısına, Türkiye'nin yanı sıra Yunanistan, İspanya, ABD, İtalya, Almanya, Belçika ve Lübnan'dan 18 medya mensubu katıldı.
İtalya, İspanya, Almanya, Belçika, Yunanistan, Katar, Lübnan ve Türkiye'den gemide bulunan gazetecilerin katıldığı toplantı Haliç Kongre merkezinde yapıldı.
Toplantıyı yöneten TVNET muhabiri Sümeyye Ertekin olayın ardından iletişime geçerek Flotilla Free Press adli bir grup kurduklarını, gazeteciler olarak haklarını aramak için hukuki olarak bütün yollara başvuracaklarını kaydetti.
Grup adına ortak basın açıklamasını Taraf gazetesinden Ayşe Sarıoğlu okudu. Gemilerde tüm dünyadan 60 kadar basın mensubunun bulunduğu kaydedilen bildiride, ölen 9 kişinin arasında bir de gazeteci olduğu belirtildi. Bildiride İsrail'e de gazetecilerin ekipmanlarını geri göndermesi çağrısında bulunuldu.
"KREDİ KARTIMI KULLANDILAR"
Filodaki Yunan gemisinde bulunan İtalyan gazeteci Manolo Luppichini de şiddetin sadece Mavi Marmara gemisinde değil diğer gemilerde de yaşandığını belirterek, havaalanının içinde dahi dövüldüklerini, psikolojik baskı gördüklerini söyledi.
Sfendoni gemisinde bulunan İtalyan gazeteci Manolo Luppichini, İsrail'in yaptığını kolektif cezalandırma olduğunu söyledi. İsrail askerlerinin bütün eşyalarını çaldıklarını söyleyen Luppichini, kredi kartının da İsrail askerleri tarafından kullanıldığını belirtti. Luppichini, "İki kez kaçırıldım: gemide ve havaalanında. Telefon hakkımı ve pasaportumu istediğim için götürüldüğümüz havaalanında hücreye tıkıldım; dövüldük, tehdit edildik. 12 saat aç ve susuz tutulduk. Madem saklayacak birşey yok kameralarımızı geri versinler, bu bir medya diktatörlüğü. Gazze'ye girip orada yaşananları göstermeden işimiz bitmeyecek." ifadelerini kullandı.
Ortak basın açıklamasını okuyan Taraf gazetesi muhabiri Ayşe Sarıoğlu, Gazze'ye yardım filosunda 60 medya mensubunun bulunduğunu ve gemideki herkes gibi medya mensuplarının da ölüm tehlikesi atlattıklarını ifade etti.
İsrail askerlerinin medya mensuplarının görevlerini yapmalarını engellediklerini, bunun insan haklarına aykırı olduğunu dile getiren Sarıoğlu, ''İsrail askerlerinin uluslararası hukuka, en temel insan haklarına müdahalesiyle karşı karşıya kaldık. Gazeteci arkadaşlarımızdan Cevdet Kılıçdar görevini yerine getirirken vurularak öldü. Gemide yaşanan kanlı dakikaların ardından insanlık onurumuz çiğnendi'' ifadelerini kullandı.
Medya mensuplarının, kamera, fotoğraf makinesi, bilgisayar gibi ekipmanlarına el konulduğu gibi, diş fırçaları dahil tüm özel eşyalarının da alındığını, İsrail askerlerinin kendilerine ''medya mensubu olmalarının bir şeyi değiştirmeyeceğini'' söylediklerini aktaran Sarıoğlu, Flotilla Free Media girişiminin aynı adla kuracağı internet sitesiyle konuya ilişkin gelişmeleri kamuoyuyla paylaşacaklarını belirtti.
İsrail'in saldırısının cezalandırılması için önce gazetecilerin kendi ülkelerinde maddi ve manevi tazminat davaları açarak, iç hukuk yollarının sonuna kadar gideceklerini ve bu süreci takip edeceklerini vurgulayan Sarıoğlu, ''Mavi Marmara gemisine yönelik saldırı, basın özgürlüğüne de açık bir saldırıdır. BM nezdinde bir komisyon oluşturularak, olay soruşturulmalıdır. BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi bu konuda ciddi şekilde karar almalıdır'' diye konuştu.
Yunanistan'ın Sky Radyo-TV'sinde çalışan Aris Chatzistefanou da henüz yola çıkmadan önce dahi, internette kendisine sıradan internet kullanıcısı gibi davranan insanlardan mailler gelmeye başladığını ve filonun Gazze'ye gitmesine karşı, İsrail'i destekleyen yorumlar yazdıklarını aktardı.
Chatzistefanou, ''Bunlar, İsrail Dışişleri Bakanlığından bunun için ücret alan insanlardı. Çünkü, İsrail dünyanın her tarafına giden bilgi akışına sahipti ve kendi hikayesini yaratmaya çalışıyordu. Biz, filodaki Yunanlılar olarak saldırıyı yapan herkese karşı dava açtık'' dedi.
İspanyol gazeteci Manuel Tapial de filoda Gazzeli öğrencilerin yaşadıkları üzerine bir belgesel hazırlamak üzere bulunduklarını belirterek, ''Ben, elleri arkasında bağlananlardan birisiydim. Kabul edilemez bir muamelenin kurbanları olduk. Mavi Marmara'da kendi gözlerimle insanlara nasıl işkence yapıldığını gördüm. Plastik torba geçirildi insanların kafasına ve saatlerce böyle kaldılar' şeklinde konuştu.
Gemiden görüntülerini kurtaran tek gazeteci olan ABD'li Iara Lee, bu görüntüleri BM'ye de sunduğunu söyledi.
Lee, ''İsrail saldırısının görüntülerini dışarı kaçırabildiğim için bunu dünyayla paylaşmak sorumluluğum olduğunu düşündüm. Bunu da bir basın açıklamasıyla yaptım. Çıkartabildiğimiz bütün görüntüler değildi. Ancak bu bile İsrail'i çok kızdırdı. BM Gazeteciler Heyetine, hakkımda suç duyurusunda bulundular'' diye konuştu.
Basın bildirisinin tam metni:
Bugün 13 Temmuz 2010 Salı. 31 Mayıs 2010 günü İsrail ordusu tarafından, uluslararası sularda gerçekleştirilen kanlı baskının üzerinden tam 43 gün geçti. Mavi Marmara gemisinde gerçekleşen bu baskında biri gazeteci olmak üzere, dokuz kişi hayatını kaybetti. Bizler aynı gemide bulunan ve İsrail kurşunlarından kurtulan gazeteciler olarak bugün karşınızdayız. İsrail ablukası altındaki Gazze'ye insani yardım götürmek üzere yola çıkan gemilerde Türkiye ve dünyadan yaklaşık altmış basın mensubu bulunmaktaydı.
İsrail komandolarının sabaha karşı gerçekleştirdiği saldırı gemideki diğer sivillerle birlikte gazetecileri de hedef aldı. Gemide bulunan herkes gibi basın mensupları da ölümle yüzyüze geldi.
İsrail Savunma Bakanlığı'nın verdiği emirle gemiye çıkan ve etrafa rasgele ateş açan İsrail askerleri, görev başındaki bizlerin görevimizi yapmasını engelledi. Bu durum uluslararası hukuk kurallarına ve sözleşmelere aykırıdır. 1966 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen "Vatandaşlık ve Siyasi Haklar için Uluslararası Sözleşme" ve 1978 yılında UNESCO tarafından hazırlanan "Kitle İletişim Araçlarına İlişkin Temel İlkeler Bildirgesi" uyarınca, "Gazetecilerin haber verme özgürlüğü ve bilgi toplayabilmek için her türlü olanakları bulunmalıdır" prensibi tartışmasız bir şekilde ihlal edilmiştir.
İsrail askerlerinin, uluslararası hukuka ve en temel insan haklarına aykırı olarak, insanlık dışı müdahalesi ile karşı karşıya kaldık. Gazeteci arkadaşlarımızdan Cevdet Kılıçlar, bu görevi yerine getirirken alnından aldığı tek kurşunla vurularak hunharca öldürüldü.
emide yaşanan kanlı dakikaların ardından insanlık onuru çiğnendi ve ellerimiz arkadan bağlanarak en az 10 saat boyunca güneşin altında bekletildik. Bu süre zarfında kişilik haklarımız çok ağır şekilde ihlal edildi. Haber toplama özgürlüğümüz hiçe sayıldı. Uydu bağlantısının kesilmesi ile canlı yayın akışı ve her türlü iletişim olanağı elimizden alındı. Bilgisayarlarımıza, kameralarımıza, fotoğraf makinelerimize, hafıza kartlarımıza; yani işimizi yapmak için gerekli olan her türlü teknik ekipmana el konuldu. Bunlardan birçoğu geri verilmedi. Geri verilenler ise bir daha kullanılmayacak hale getirildi.
Bunların yanı sıra, kişisel eşyalarımıza, kitaplarımıza, kıyafetlerimize, ayakkabılarımıza hatta diş fırçalarımıza varıncaya kadar her şeyimize el konuldu. Bazı arkadaşlarımızın para ve pasaportları silah zoruyla ellerinden alındı ve geri verilmedi.
Silah marifetiyle tutuklandık. Kollarımıza kelepçe takıldı. Hepimiz birer azılı suçluymuşçasına defalarca sorgulandık. Hiçbir şekilde dışarıya görüntü sızmasın diye tekrar tekrar en detaylı şekilde arandık. Ne basın kartı sahibi olmamız ne de çalıştığımız, ulusal ve uluslararası basın kurumlarına ait kimlikler bir anlam ifade etmedi. Basın mensubu olmamızın içinde bulunduğumuz durumu değiştirmeyeceği kaba bir şekilde defaatle söylendi. İki gün boyunca hukuksuz şekilde hapishanede tutulduk. Bu süre zarfında, bağlı bulunduğumuz basın kuruluşlarıyla iletişim kurmamıza izin verilmedi. Dünyadan hiçbir şekilde haber alamadık. Nereye götürüldüğümüzü bile bir süre sonra ancak öğrenebildik. Bağlı bulunduğumuz basın kuruluşlarına telefon etmemize izin verilmedi.
Uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınmış olan basın hak ve özgürlükleri İsrail tarafından açıkça ve fütursuzca çiğnenmiş, dünyanın ortak değerlerinden olan hukukun üstünlüğü hiçe sayılmıştır. İnsanlığın büyük mücadelelerle elde ettiği hakların kaybedilmemesi için, bizler önce birer insan sonra basın mensupları olarak bu duruma sessiz kalmazdık. Bunun için Flotilla Free Press (FFP) adıyla bir platform kurduk. Aynı adla kuracağımız internet sitesinde ise konu ile ilgili gelişmeleri sizlerle paylaşacağız.
Bizler uluslararası hukuk çerçevesinde haklarımızı aramak üzere yola çıktık. Tüm dünyadan gazeteci arkadaşlarımızla hem kendi ülkelerimizde, hem de İsrail'de davalar açarak süreci başlatmış bulunuyoruz.
Gazeteciler olarak bu kabul edilemez insanlık suçunun faillerinin, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek olayın sorumlularının cezalandırılması için iç hukuk ve uluslararası hukuk yollarını sonuna kadar kullanıp maddi ve manevi tazminat davaları açarak süreci sonuna kadar takip edeceğiz. Konunun hukuki boyutu ile ilgili olarak avukatlarımızla yaptığımız görüşmeler sonucu elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda, gerek BM'lerden gerekse İsrail'den taleplerimizi sizlerle paylaşmakta fayda görüyoruz;
1- Uluslararası sözleşmelere göre Açık Denizlerde Müdahale Yasağı vardır Öncelikle olayın meydana geldiği denizalanı uluslararası sular, yani açık denizalanıdır. 1958 Cenevre ve 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmelerine göre, açık deniz hiçbir devletin ülkesine, egemenliğine ait olmayan uluslararası deniz alanını ifade eder. Açık denizin serbestliği ilkesi vardır. Bütün uluslar arası sözleşmelere ve teamüllere aykırı olarak açık denizdeki yardım gemisine silahlı baskın yapan ve biz basın mensuplarını hiçbir ayrıma tabi tutmayan İsrail devleti suç işlemiştir. Saldırı emrini veren ve uygulayanlar uluslar arası bağımsız mahkemelerde yargılanmalıdır. Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve eziyet etme, haksız yere özel eşyalara el konulması ve iade edilmemesi gibi suçlara ilişkin yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda verilecek kararların vicdanlara ve hukukun temel prensiplerine uygun olması beklenmektedir.
2- İsrail bütün uluslararası kuralları ihlal etmiş ve hakkı olmadığı halde teknik cihazlarımıza el koymuştur. İsrail devleti, derhal bütün gazetecilerin teknik ekipmanlarını sağlam olarak geri vermelidir
3- Mavi Marmara gemisine yönelik saldırı genel anlamda basın özgürlüğüne karşı da açık bir düşmanlıktır. BM gözetiminde uluslar arası tarafsız bir komisyon oluşturularak olay soruşturulmalıdır. Ortaya çıkacak sonuca göre İsrail hükümeti olay sırasında zarar gören kişilere veya yakınlarına tazminat ödemelidir.
4- İsrail Devleti, BM ŞARTI m.2'de yer alan KUVVET KULLANMA YASAĞINI açık olarak ihlal ettiği gibi, ORANTISIZ GÜÇ kullanmıştır Mavi Marmara gemisinde insani amaçlı yolculuk yapan masum insanlar bulunmaktadır. Gemi silahsız olup gıda, ilaç, çocuk parkı ve bunun gibi insani yardım malzemeleri taşımaktadır. En önemlisi de İsrail bunu bilmektedir. İsrail askerlerine yönelik silahlı bir saldırı yoktur. Bundan dolayı BM bu konuda İsrail'e karşı ekonomik önlemleri içerecek çeşitli tedbirler almalıdır. Gerek BM Genel Kurulu gerekse Güvenlik Konseyi konuyu ciddi olarak ele alması gerekir. Olay Güvenlik Konseyinden alınacak ciddi bir kararla kınanmalıdır.
5- Aynı şekilde basın mensuplarının çalışmalarını engelleyen İsrail yönetimine yönelik, uluslar arası basın kuruluşları da kınama kararları almalıdır.
Taleplerimizi uluslar arası toplum nezdinde sürdüreceğimizi belirtir, sizlerin de yanımızda yer alacağınızı ümit ederiz.
Flotilla Free Press (FFP) üyesi gazeteciler