Materyalizm İle İdealizm’in Arasında

MURAT AYDOĞDU

Kadim bir meseledir, Materyalist ve idealist düşünme tarzı arasındaki tartışama1. Bu iki tarz, İnsanlık tarihi tecrübesinin bir ürünüdür. Bir yönüyle doğal ve tutarlı yönleri varken, diğer yönüyle beşeri kusurlara açıktır.  Bunun farkında olan düşünürler, düşüncelerin dinamik ve gelişmeye muhtaç yönlerini vurgulamışlardır. Bu düşünce biçimleri, İnsanlığın bir kazanımı olarak inkâr edilemeyecek fıtri eğilimlerden de beslenir. Birçok kimse kabul etmese de, düşünen ve değerlendiren her tez sahibi bu iki uç arasındaki yelpazenin farkındadır.

İdealist tarz, güncel dilde kullanılan hedef ya da fikir sahibi olmaktan öte, olayların kaynağını metafizik boyutta arayan bir yol takip eder. İleri safhalarında maddeyi yadsıyan, maddenin sadece kusursuz bir “İde” dünyasının yansıması olduğunu söyler. Son ve aşırı ucunda ise gerçeklerin göründüğünden farklı, hatta zıt metafizik yüzü olduğunu söyleyerek tamamen Batıni bir anlam kazanır. İdealizmin paradoksu/çelişkisi olan, gerçeklikten uzaklaşma ve metafizik mucize beklentisi çoğu durumda insanları pasifliğe iter. Buna karşı idealizmin varlığa getirdiği belirgin bir anlam vardır. Gerçekte Eflatun’un tanımladığı idealist söylem, daha çok paradigma/değerlerin maddi yorumlamanın yozlaştırmasına karşı, metafizik boyuta çekilip korunma çabasıdır.

Materyalist tarz ise, metafizik boyut etkisini yok sayar. Materyalist düşüncenin en önemli handikap/çıkmazı, varlığı anlamlandırma çabasındaki yetersizliğidir. Bu aynı zamanda nihilizme/amaçsızlığa açılan bir kapıdır. Ali Şeraiti bu handikapı; “Düşüncede materyalist, eylemde idealist olma tezadı” ile açıklar2.

Materyalizm çoğu durumda “Ateist” anlamda kullanılsa da Ateist olmayan materyalist bir düşünme türü de bulunur. Bu düşünme türü; Yaratıcının varlığını kabul eder ama nesnel dünyanın tamamen maddi kurallar çerçevesinde şekillendiğine inanır. Birçok “Deist” düşünür, Yaratıcının dünyaya müdahale etmediği öngörüsü ile Peygamberlik/Risalet müessesesini reddeder. Bu düşünce tarzı, genel anlamda varlığa bir anlam biçerken, bu anlamı dinamik tutamaz.

Türedi bir kavram olarak kullanırsak, “Materyalist Müslüman”larla karşılaşırız. Bu kavramı etiket ya da itham aracı olmadan bir yaklaşım olarak ele alınız. Bu düşüncenin genel yaklaşımlarını inceleyelim. Sistematik bir düşünce tarzı olarak, maddi âlemde yine maddi olaylarla karşılaşırız. Sünnetullah adı verilen doğa kanunları ve bilimsel kurallar tüm yaşamımızı kuşatır. Bize anlatılan bütün geçmiş mucizelerin rasyonel açıklamaları vardır. Mucize, aciz bırakan anlamı ile metafizik boyutu olmayan bir kavram olup insanın güç yetiremediği doğal olaylardır. Gayb; ahiret hayatı ve yaratılış öncesini anlatmanın yanında yaşadığımız dönem için yine metafizik anlamı olmayan bir kavramdır. Henüz vakıf olamadığımız nesnel olaylar da gayb olarak adlandırılır. Ruh sadece devinim harekâttır. Yine teşbih ile anlatılan olaylar; Yaratılış ve ahiret arasındaki olaylar için, iki maddi olayı ya da hakkında doğal kanunları henüz çözemediğimiz durumlarda kullanılan bir benzetmedir. Tıpkı çölde yaşayan birisine, kar yağmasını pamuk ile anlatmak, televizyonu bilmeyen birisine ayna ile açıklamaya benzer. Materyalist düşünme tarzı en son tahlilde Risalet’in de tarihsel süreçte ortaya çıkan bir program olduğuna inanır. Cebrail’in böyle bir varlık olup, peygamberlerin düşüncesinde şekillense dahi ilahi kaynaklı bir mesaj olduğuna inanır. Böylece dinamik müdahale ye kendi mantığı içinde çözüm bulur.

Materyalist tarza yatkın kişilerde, uçuk-kaçık idealist yorumlama tarzı ile aktarılan dini düşünce tereddütler oluşturur. Evrim kuramına kanaat getirmiş, materyalist bir düşünce tarzını mantıklı kabul etmiş kişilerde inanç bunalımları oluşur. Genellikle gündemi dışında tutulan Dini düşünce ile karşılaştığında Agnostik tepkiler gösterirler. Din inancının tamamen gnostik/metafizik boyutta aktarılması, materyalist tarzın ve agnostik düşüncenin ateist düşünce ile bir tutulması suni bir zemin oluşturur.

İdealist tarza yatkın muhafazakâr kanatta ise, tepkisellik anlayışa yansır. Nesnel bütün yaklaşımlar inkâr edilir. Rasyonel, bilimsel her yaklaşım ve gelişme önce şüpheyle sonra inkârla karşılanır.3 Bu kanadın suni zemini de hazırdır.

Suni oluşturulmuş tartışmada Müslüman’ca tavır ne olmalıdır?

Muhkem kısımlarda oluşan çelişkili yaklaşımlar saflaşmaları kaçınılmaz kılar. Teşbihe dönük anlama çalışmaları ve metafizik tartışmalar ise, yargılamalara yol açtığı takdirde fitneden başka işe yaramaz.4 Kitabın belli kısmını oluşturan Müteşabihin gerçek tevilini ancak Allah bilir. İnsanoğlununki ise kudretini yettiğince anlama çabasıdır.5 Öğüt alıp düşünmek anlamında, inanç kaynaklarımızın ve dünya hayatının anlamlandırılması açısından kaçamayacağımız değerlendirmeler yapmak zorundayız.6

Her iki eğilimindeki insanlarında iç dünyasındaki hesaplaşma, anlamlandırma ve değerlendirme çabaları sert müdahale ve dışlamaya gerek kalmadan sorgulamaya açık tutulmalıdır. İnsanlar mizaçları gereği, şiirsel/romantik, lirik/coşkulu, diyalektik/cedelci ve tartışmacı, kuralcı/sistematik yapılara eğilimli olabilirler. İdealist ya da materyalist düşünce eğilimleri de bunlar gibidir. Düşünceler kendi mantığı içerisinde tutarlı olmak, eleştiriler yine o mantık içerisinde yöneltilmelidir. Aksi halde kemikleşmiş zıtlaşma ve sloganik tartışmalardan öte gidilemez. Ancak; düşünce derinliğine ve birikime dayalı, empati içeren diyaloglar, farklı tarzların handikaplarını ortaya çıkarıp, köklü değişimlere yol açabilir.7

Bu eğilimlerde içerdiği bütün tehlikelere rağmen, önemli olan durulan yer ve referanslara olan bağlılıktır. Zira gerçekten inanç problemine neden olacak sapmalar, mutlaka fitne8, referans kayması ve mücadele safından ayrılma ile sonuçlanır9. Bu aynı zamanda samimiyetin testidir.

“Rahman,

Kur’anı öğretti.

İnsanı yarattı.

Ona beyanı öğretti

Güneş ve ay bir hesaba bağlıdır

Bitkiler, ağaçlar da boyun eğerler.

Göğü yükseltip, ona mizan/ölçü koydu.

O halde, mizan’da eğrilik yapmayın

Doğru tartın/değerlendirin, eksik tartmayın.

Allah, Yeryüzünü yarattıkları için alçalttı. Boyun eğdirdi.” Rahman 55/1-11

 

 

 

Dipnotlar:

1) Batı düşüncesinde her iki eğilim sürekli gel-gitler yaşar. Rönesans ve reform hareketleri Rasyonel bir çağı başlatır. Bilimsel gelişmeler ve Sanayi Devrimi materyalist düşüncenin yükselişine neden olur. Değerler erozyonu 20 yy da idealist bir tepki oluşturur. Günümüzde Neoconların acımasız uygulamaları yeni batının modern mitolojisini sarsıyor ve rasyonel değerlendirme tekrar güç kazanıyor.

İslam düşüncesinde bu iki damara benzeyen eğilimler de gözlenir ve özünde Batıdaki dini düşüncenin aksine oldukça materyalist dini söylem barındırır. Yine batıdaki idealist yaklaşımlara nazaran İslam düşüncesi; mana-madde, cevher-araz yaklaşımlarında uyumlulukla paradoks içermeyen bir idealist tarz yakalar. Bu açılardan İslam düşüncesini bu iki kutuptan birine yerleştirmek kaba bir yaklaşım olur. Her iki düşüncenin emperyal saldırısına da en etkin direniş kültürünü de oluşturur.

2) Materyalist düşünce bütün değerleri süperego ile açıklar. Bu açıklama ve akabinde son yüzyılda oluşturulmaya çalışılan yeni değerler sistemi ne yazık ki toplumsal planda başarısızlıkla sonuçlanır. Gençliğinde kolektif süperego ile oldukça fedakâr eylemlere yatkın bir çok gencin, ilerleyen yaşlarında bireysel süperego ile davadan kopuşu sık rastlanılan bir olgudur.

3) “Bizi mucize göndermekten alıkoyan, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud kavmine mucize olarak gözleri önündeki Deve’yi vermiştik. Ama ona zulmettiler. Oysa biz mucizeyi sadece korkutmak için göndeririz. Bir zaman sana: "Rabbin insanları kuşatmıştır," demiştik. Sana gösterdiğimiz rü'yâyı ve Kur'ân'da la'netlenmiş ağacı, insanları sınama yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat korkutmamız onların azgınlıklarını daha da artırmaktan başka bir katkı yapmıyor.”İsra 17/59-60

4) “Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp düşünmez.” Ali İmran 3/7

5) “Yargılamayın ki, siz de yargılanmayasınız. Çünkü ne ile hükmederseniz onunla hükmolunacaksınız. Ölçtüğünüz ölçü ile de size ölçülecektir” Matta 7/1-2

6) “…Allah’ın fitneye düşmesini dilediği kimse için Allah’a karşı senin elinden bir şey gelmez…” Maide 5/41

7) “Allah, sözün en güzelini, birbirine benzeterek bir kitap halinde indirmiştir. Rab’lerinden korkanların ondan tüyleri ürperir. Sonra Allah’ın uyarısına derileri ve kalpleri yumuşar. İşte bu Allah’ın rehberidir. Onunla dilediğine yol gösterir. Allah, kimi de sapıklıkta bırakırsa, onun da bir rehberi yoktur.” Zümer 39/23

8) Gaybi değerlendirmeler hususunda bir uyarı.

…"Biz bir fitneyiz, sakın, küfre gitmeyin!"… Bakara 2/102

9)  Müslüman’ın referansı/ölçüsü Kitap, durduğu yer zulmün karşısıdır.

“Peygamberlerimizi, açık belgelerle göndermişizdir. Onların yanında kitabı ve ölçüyü indirdik ki insanlar adaletle yerine getirsinler. Demiri de indirdik. Görmediği halde kendisine ve peygamberine yardım edenleri Allah’ın belirlemesi için onda, şiddetli bir azap ve insanlar için faydalar vardır. Şüphesiz Allah, güçlüdür, her şeye galiptir.” Hadid 57/25

 “Fitne kalmayıncaya, din/otorite de yalnız Allah’ın oluncaya kadar, onlarla savaşın, eğer savaşa son verirlerse zalimlerden başkasına düşmanlık yoktur.” Bakara 2/193