Akredite olmadığımız için, çağrılmadığımız Genelkurmay bilgilendirme toplantısında, “masumiyet karinesi” uyarısı yapılmış! Kahkahalarla güldüm bu uyarıya. O uyarıyı birakın da paşam, biz yapalım..
Sizin o uyarıyı yapmanız için, önce karşınızdaki gazetecilere şöyle bir bakıp, “Burada Zaman gazetesinin temsilcisi niye yok? Burada Vakit’in temsilcisi niye yok? Milli Gazete’nin temsilcisi niye yok” diye sormanız gerekirdi.
“O gazetelerin bir mahkumiyetleri mi var ki, burada yoklar?” diye sormanız gerekirdi.
Veya aynı soruyu, “Burada bulunanların hepsi, sabıkasız mı?” diye tekrar sormalıydılar..
Tabii soramazsınız paşam. Sorsanız da cevap alamazsınız..
O halde, boşverin siz “masumiyet karinesi”ni..
Ne yapacaksınız siz, Anayasa’daki ilkeleri.Ne yapacaksınız, Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki kuralları. Ne yapacaksınız AİHS’deki düzenlemeleri..
Siz, gerekçe bile sunmadan “Şu şu gazetenin temsilcileri akredite değildir. Bizim toplantılarımıza giremez” dediğiniz müddetçe, “masumiyet karinesi”nden bahsetmeniz, hiç de inandırıcı bir yaklaşım değildir.
Evet, her insan, kural olarak masumdur.
Suçu ispatlanıncaya kadar kimse suçlu gibi gösterilemez.
Ama bu kural, sadece birileri için geçerli değildir ki..
Örneğin, bir komutanımız, ailesi ile, askerî helikopteri kullanarak pikniğe gidiyor.. Vakit gazetesi bunun haberini yapıyor.. Belgeleri ile haberi veriyor.. İnkar edilmeyen fotoğrafları yayınlıyor.. Hem de, haberi yayınlamadan önce, muhataplarına konu ile ilgili bilgi istekli faks geçip, günlerce bekledikten sonra haberi yapıyor..
Size bu skandal olayı bir gazeteci soruyor: “Askerî helikopter ile ailecek piknik gezisine ne diyorsunuz?”
Tamam, o komutanı hemen suçlu ilan etmeyelim.Masumiyet karinesini uygulayalım.. Ama bu soruya, “Soruşturma açıldı, sonucunu kamuoyuna bildireceğiz” cevabı vermek yerine, “Bize amacı belli olan yayın organlarının yayınlarına dayalı soru sormayınız!” çıkışında nasıl bulunabilirsiniz?
Gördünüz mü Metin paşa..
Sözleriniz nasıl birbiri ile çelişiyor..
O günlerde Vakit’i suçlu gibi göstermeye çalışıyordunuz.. Hem de doğuştan suçlu.. Akredite yapmadığınız yetmiyormuş gibi, bir de gündeme getirdiği haberleri bile cevaplamaktan kaçınıyordunuz.
Ne oldu, niye “masumiyet karinesi”ne sığınıyorsunuz şimdi?
Yoksa “masumiyet karinesi” sadece devleti yönetenler için midir?
Halkın; vatandaşların, belli inançtaki gazetecilerin “masumiyet karinesi”nden yararlanma hakları yok mudur?
Onlar doğuştan sabıkalı mıdırlar?
Suçları ispatlanmadan, mahkum gibi muameleye tabi tutulmaları mı gerekir?
Sadece kendimiz için dile getirmiyorum bu konuyu..
28 Şubat sürecinde yaşananların hepsinde, “masumiyet karinesi” eksenli hatırlatmaları tekrarlayabiliriz.
İmam Hatipli gençler, niçin suçlandılar? Daha iki gün önce, dönemin Genelkurmay 2.Başkanı Çevik Bir’in YÖK’e yolladığı, “irticai çevreler yararlanmaktadır” gerekçeli, katsayı değişikliği talebi vardı.
Meslek liselerinin tamamı “irtica çevreleri” olarak gösterilirken, yargılanmadan mahkum edilirken, “masumiyet karinesi” kanunlarda bulunmuyor muydu?
Dönemin başbakanı Necmeddin Erbakan aleyhinde, Genelkurmay’da yargıçlara brifing verilirken, “masumiyet karinesi” icat edilmemiş miydi?
“Onlar eskide kaldı” denilerek bu hak ihlallerini unutturmak mümkün değildir.
Katsayı adaletsizliği, bugün dahi devam ediyor. Milyonlarca öğrencimiz, bu yüzden hakettikleri üniversitelere gidemediler.
Erbakan hocaya yapılanlar ortada..
Bu mağdurlardan özür dilenmeden, “masumiyet karinesi” eksenli açıklamalar, nasıl yapılır?
Bir izah eder misiniz, Metin paşam?
VAKİT