Maskeler inerken!

MUSTAFA ÖZCAN

Ankara’nın Suriye politikasını eleştiren İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi’ye göre sıra bizde. Son sıralarda İran herkesi tehdit ediyor.

Firuzabadi gibiler Türkiye ve Arabistan, Katar gibi ülkeleri Amerikan gündeminin parçası olmak ve Kaide’yi silahlandırmak ve ona alet olmakla suçluyorlar. Suriye rejimi gibi bütün muhalifleri terörist olmak ve onun ötesinde Kaide olmakla damgalıyorlar. İran, zalim ve Selman Rüşdi tarzı rejimi desteklemenin hesabını vereceğine Türkiye gibi ülkeleri Kaide’yi desteklemekle suçluyor. Çok ilginç, İran Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Alaaddin Burucerdi, Ankara’da Meclis koridorlarında karşılaştığı Türk muhataplarını Suriye’de rejimin değişmesi halinde ‘aşırı İslâmcıların’ iktidara geleceklerine dair uyarıyor. İran’ın bu uyarısı son sıralarda misyona veya bu ‘aşırı dinci’ hareketleri engelleme misyonuna dönüşmüş durumda. Suriye rejimi bölgede terör estirerek ve Lübnan’ı karıştırarak davasını ispat etmeye çalışıyor. Michel Simaha’nın tutuklanmasıyla birlikte, onun Suriye rejimiyle beraber Nasrallah Sufeyr gibi Hıristiyan sembollerini Sünniler namına öldüreceği ve onlara suikast düzenleyeceği ortaya çıktı. Sünnilik adına ortalığı karıştıracak sonra da kurtarıcı olarak ortaya çıkacaklar. Bununla ‘Sünniler gelirse azınlıklara rahat ve uyku yüzü yok’ mesajı vermek istiyorlar. Adam yakayı ele vermiş ve İran’ın ortağı Suriye rejiminin terörist yüzü bir kez daha ortaya çıkmıştır. Daha önce de Suriye rejimi Lübnan’da intikam için al-Havadis dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Selim Luzi gibilerini kaçırıp hunharca öldürmüştür. Suriye rejimi, müseccel marka terörist bir rejimdir. Bununla birlikte İran Genelkurmay Başkanı rüzgâr ekenin fırtına biçeceğini ve Suriye olaylarının bumerang gibi geri tepip Türkiye’yi vuracağını ve sırada Türkiye’nin olduğunu söylemiştir. Bunu nasıl anlamalı ve yorumlamalıyız? Uyarı mı yapıyor yoksa tehdit mi ediyor? Firuzabadi, terörizmin yayılmasında ve El Kaide’nin hareket alanı bulmasında “Suudi Arabistan, Türkiye ve Katar’daki dostları” uyardıklarını söylemiştir.

Ne tesadüf Laricani de aynı şekilde İsrail’i uyarmıştır. Esat’ın halkına karşı uyguladığı şiddet ve terörü zerre kadar suçlamayan Ali Larijani de ABD’nin Akdeniz’de yaktığı ateşin panik halinde olan İsrail’e değeceğini ve İsrail’i de yakacağını söylemiştir (“The fire that you [the US] ignite in the Levant will swallow the terrified Zionists). Daha iyi değil mi? İsrail’in güvenliğinden ona ne? Ağzındaki bakla nedir ve kim yakacaktır İsrail’i? Yoksa Esat rejimi namına onu ayakta tutmak için İsrail güvenliğine mi atıfta bulunuyor? Zira aynısını Esat’ın dayıoğlu Rami Mahluf, Suriye’de ölen NTY muhabiri Antony Şedit’e söylemişti. Belli ki İran da Suriye rejimi gibi Kaide kartını oynuyor. Suriye rejiminin İsrail ve Batı için ehveni şer olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Bu tespit, bir yakıştırma değil, hakikatin ta kendisidir. Sünni İslâmcıların Batı’ya daha büyük düşman ve tehdit olduklarını söyleyerek dolaylı bir biçimde ve satır aralarından İran eksenini kollamalarını istiyorlar. Gizli mesajları bu. Suudi Arabistan’da Suudlu yetkililerce tutuklanan Şii din adamı Nimr Nimr, Wikileaks belgelerine göre, 2008 yılında Amerikan elçisiyle görüşürken Şiilerin Sünnilere nazaran Amerikalılara ve yabancılara daha sadık ve dostane olduklarını söylemiştir. Suriye olayında ABD’nin kendisinden ziyade Türkiye gibi ülkelerin ABD planlarına alet olduklarını ileri sürüyorlar. Bununla birlikte ince bir politika izleyerek güya hem ABD’yi suçluyorlar hem de ‘Kaide’nin panzehiri biziz’ diyorlar. Afganistan ve Irak’ta bunu yaptık diyorlar. Nitekim İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi nedense ABD’nin iki önemli gazetesinden biri olan The Washington Post üzerinden Amerikan yönetimine kompliman yapmış ve bir mesaj verme ihtiyacını hissetmiştir. Bu mesaj, merd-i kıptinin şecaatini arz ederken sirkatini söylemesi kabilindendir. Zira İran’ın Afganistan ve Irak’ta istikrara hizmet eden bir güç olduğunu yazmıştır. Yani işgaller sırasındaki işbirliklerini hatırlatmıştır. Halbuki, Afganistan’da istikrar 2001 sonrasında ve Irak’ta 2003 sonrasında bozulmuştur.

Belli ki Salihi, Sünnilere karşı ABD’nin yanında olduklarını hatırlatmış ve Suriye’de de Sünnilerin önünü açarak yanlış yapmamalarını istemiştir. Bu daha önce ‘Biz olmasaydık ABD Irak ve Afganistan’ı işgal edemezdi’ diyen Hatemi’nin Yardımcısı Muhammed Ali Ebtahi’nin sözlerinin tekrarından ibarettir. Salihi, Amerikalılara ‘zımni ortaklığımız devam etsin’ demek istemiştir (Iran is part of the solution, not the problem. As the world has witnessed during the past decade, we have acted as a stabilizing force in Iraq and Afghanistan, two other Muslim countries thrown into turmoil. The stability of our region is paramount for world peace and tranquillity.) Rıdvan Seyyid’in ifadesiyle, İranlılar, ABD’nin Şam rejiminin değişmesine ve muhalefete silah yardımı yapılmasına pek istekli olmadıklarının farkındalar. Kaide kartıyla korkularını depreştirmek niyetindeler. Bundan dolayı bu ülkelerin üzerine ürkütmek maksadıyla Kaide kartıyla geliyorlar. Firuzabadi’nin ‘büyük Şeytan’ diye hitap ettiği ABD’ye Salihi, Washington Post sayfaları üzerinden selam çakıyor. Hangi İran’a inanacağız? İrangate İran’ına mı, yoksa direnişçi İran’a mı? Larijani de İsrail’i korkutuyor. Belli ki o da Amud Gilas’ın sözlerine atıfta bulunuyor olmalı. Herkes birbirine karşı terör kartını gösteriyor. İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Liebarman da Larijani’nin kendilerine veya Salihi’nin Amerikalılara karşı kullandığı üslubu Sina saldırısından sonra Mısır’a karşı kullanmıştır. “Mısır’ın hakiki düşmanlarına karşı (teröristler) İsrail’in dostluğunun kıymetini bilin.” Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.

YENİ AKİT