Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök’ün Ergenekon ve Balyoz duruşmalarında “az ama öz” konuşması, Türkiye’nin karanlık yıllarının bir bölümünü aydınlatmaya yetti. 2003-2005 yılları arasında hangi badireleri atlattığımız satır aralarında kamuoyuyla paylaşıldı.
En dikkat çeken açıklama Balyoz darbe planında amacın dışına çıkıldığıydı. Muhtıra konusunda dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı’nın ismini açıklaması da çok önemliydi. Özden Örnek’in günlükleri konusunda söyledikleri, Yakamoz ve Ayışığı darbe planlarının kendisine geldiğini açıklaması, Genelkurmay’ın bilgisayarlarını inceletmek istemesine rağmen bunu yapamaması gibi onlarca önemli konuyu açıkladı.
Özkök az ama öz konuşmuş, karanlıklar üzerindeki gölgeler kalkmaya başlamıştı.
Az ama öz olan konuşma bir de basındaki maskelerin düşmesini sağladı. Özkök’ün anlattıkları bizler için bilindikti ama bazıları açısından bu tanıklık Pandora’nın kutusunun açılmasını sağladı. “Şapka düştü, kel göründü.”
Aslında söylenecek çok şey var.
Daha düne kadar yazılanlar ortada.
Özden Örnek’in günlükleri ilk yayımlandığında koparılan fırtına henüz unutulmuş değil. Ne demişti malum medya.
Fikret Bila’sı, Murat Yetkin’i, Ertuğrul Özkök’ü, Mehmet Yılmaz’ı, İsmet Berkan’ı ve diğerleri.
Günlükler sahte. Büyük bir oyunun parçası. Geniş bir organizasyon tarafından hazırlanmış. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na kadar yükselen bir kişi suç olduğunu bildiği bu notları tutar mı? Bu kurmaylık zekâsına aykırı. Özden Örnek iyi bir kurmay, öyleyse günlükler imal edilmiş ve sahte.
Peki, buna nasıl kanaat getirmişlerdi? Herhangi bir araştırma inceleme yapmışlar mıydı? Neye göre sahteydi?
Ortada ne bir inceleme ne de bir araştırma vardı.
Malum koro, son yıllarda dolaşıma sokulan o iftirayı ta o günlerde kullanmaya başladı. Her taşın altından çıktığı söylenen “Cemaat” işte tam da o gün ilk kez yüksek sesle yazılara konu oldu. Günlüklerin çok büyük bir organizasyonun ürünü olduğunu yazıldı. “Ayışığı, Sarıkız, Yakamoz gibi darbe isimleri mi olur” diye soruldu.
Ardından da sahteciliğin en önemli şifresinin Ayışığı ve Yakamoz kelimelerinde gizli olduğu yazıldı, çizildi. Bu kelimeler, günlükleri imal edenleri işaret ediyordu.
Peki, kimdi bunlar?
Bu soruya cevapları hazırdı?
Samanyolu, Merkür, Dünya, Feza gibi kelimeleri kim kullanıyorsa işte onlar.
İlk işaret fişeği atılmış, iftira kampanyası dolaşıma sokulmuştu.
Ülkede bu kelimeleri açık açık Cemaat’ten başka kullanan olmadığına göre, günlükleri de bunlar imal etmişti.
Elinde kalem, gazetede köşe tutanlar aklı sıra milletin zekâsıyla dalga geçiyorlardı. Günlüklerin Cemaat işi olduğu safsatasına inanmamızı bekliyorlardı.
Ancak gelin görün ki zaman bu çetenin bu planını açık etti. Gerçekler gün gün ortaya çıkmaya başladı.
Hilmi Özkök’ün “günlüklerdeki konuşmalar tam da kelimesi kelimesine olmasa da o gün benzer şeyler konuşuldu” açıklamasıyla da çete neye uğradığını şaşırdı. “Türk ordusu hakkında bilmek istediğiniz her şey, Pandora’nın kutusu yeni açılıyor, Hilmi Özkök’ün çizdiği tablo, neler atlatmışız, cunta muhtıra verecekmiş, muhtıracı paşa” türünden yazılar yazmaya başladılar.
Dün içinde bulundukları operasyonu unutmuşçasına aklımızla, bizlerle alay etmeye çalıştılar.
Mustafa Balbay içerideydi ama kendisiyle birlikte cunta toplantılarına katılan, muhtıralara fikir veren öteki “dörtlü” Milliyet’inde, Radikal’inde, Habertürk’ünde çalışmaya devam ediyordu. O toplantılarda ne konuştuklarını, hangi planları yaptıklarını ise kamuoyuyla nedense paylaşmıyorlardı.
Aslında Hilmi Özkök konuştukça yüzlerde düşen maskeler, akan boyalar askerlerin değil, bu sivil görünümlü cuntacılarındı.
Balyoz darbe planını yazdığımda da demediklerini bırakmamışlardı. Çetin Doğan’ı saatlerce ekranda tutan yeni yetme AK Parti savunucusu, şunları ekranlarda söylemişti: “Paşam sekiz saattir ekrandasınız. Hiç de darbeciye benzemiyorsunuz. Yazılanlar bence yalan.”
Sonra ötekiler zuhur etti...
“Ne darbesi kardeşim, ortada darbe planı falan yok. Askerler Harp oyunu oynamışlar. Bu bir seminer toplantısı. Harp oyununda, seminerde zaten bunlar konuşulur.”
Gören de bu beyefendilerin her gün harp oyunu oynadığını, seminer yaptığını zanneder.
Hilmi Özkök’ün Balyoz’da amacın aşıldığını belirtmesiyle birlikte harp oyuncular, seminerciler susmayı yeğledi.
Lafı uzatmadan şunları söyleyeyim. 2003-2005 yılı Türkiye açısından üzerindeki karanlık gölgenin biran önce kaldırılması gereken yıllar. Hilmi Özkök mahkemede bildiklerinin sanırım binde birini bile kamuoyuyla paylaşmadı. Sadece satır aralarında “Tüm iddialar doğru. İktidar da biliyor yaşananları. Beni artık zorlamayın, söyleyeceklerim bu kadar” demekle yetindi. Az ama öz bir konuşma yaptı.
Şimdi sırada apoletli medya var. Kendilerinden tıpkı Özkök gibi az ama öz konuşmalarını istiyoruz.
Karargâhın koridorlarında ne yaptığınızı açıklayın yeter. Söz kızmayacağız...
mbaransu@gmail.com
TARAF