Hürriyet Gazetesi'nden Yılmaz Özdil "Mardin'in kurtuluşu ve kutlanması"yla ilgili bir yazı yazdı. (Hürriyet, 13 Kasım 2010) Yazı, Mardinli hemşehrilerimiz arasında tepkilere sebep oldu.
Özdil, özetle "Destansı direniş örgütlenmesi var, hatta soba borularını eğip büküp kaleye koymuşlar ki, Fransızlar top namlusu sansın; erkeğiyle kadınıyla seferber olmuş Mardin... Ama işgal yok." diyor. Pekiyi, kurtuluş gününü kutlamak neyin nesi oluyor, diye soruyor. Özdil'e göre "Bu yalanı bir Cumhuriyet kızı ortaya çıkarmış: Artuklu Üniversitesi'nden Aysel Fedayi. Fedayi, ilgililere, Mardin Belediye Başkanı Mehmet B. Ayanoğlu'na durumu anlatır. Ayanoğlu da dinler, inceler, bakar ki belgeler doğru: "Destansı direniş var ama, işgal yok... Kurtuluş gününü, onur gününe çevirdiler... Ve, bana göre, başta Belediye Başkanı Beşir Ayanoğlu, tarihe ve bilime saygı göstererek, gerçekten onurlandırdılar Mardin'i. Küçültmediler... Büyüttüler Mardin'i."
Genç kızımızın çalışmasını tabii ki takdirle karşılıyoruz. Ama eğer tezini salt bu bilgi üzerine dayandırmışsa, bu hiç de bilinmeyen bir şey değildi. Kişisel olarak bu konuyu iki defa bu köşede yazdım. (Bkz. Mardin'in Misak-ı Milli Tercihi Zaman, 21 Kasım 1998; Patrik İlyas Şakir Efendi Meselesi, Zaman, 17 Aralık 2008.) Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı ve MSB'nin arşiv belgelerine dayanarak emekli General Dr. Yavuz Ölçen'in Milli Mücadelede Mardin adlı çalışması da aynı bilgileri veriyor. Dr. Yavuz Ölçen, Aysel Fedayi'nin 21 Kasım tarihinin yanlışlığında isabet edebileceğini, tarihin 9 Ocak olabileceğini düşünüyor.
Pekiyi meselenin esası neydi? Tekrar edelim:
1918'de Mondros Mütarekesi imzalandığında Avrupa devletleri Osmanlı'yı paylaşmaya girişti. Arap nüfusun yoğun yaşadığı Mardin hakkında verilmiş bir karar yoktu, muhtemelen İngilizler ve Fransızlar kendi aralarında kim daha avantajlı ve ikna edici olursa Mardin onun olsun şeklinde anlaşmışlardı. Önceleri İngilizler Irak'taki siyasi hakimlerinden Nowil'i bir heyetle Mardin'e gönderdiler. Nowil, bölgenin Osmanlı idaresinden çıktığını, İngilizlerin yönetimi devraldıkları, dolayısıyla Mardin'in de sorun çıkarmadan İngiliz idaresine girmeyi kabul etmesi gerektiğini söyledi. Nowil'in tehditleri karşısında şehrin ileri gelenleri cevap vermek üzere İngiliz heyetinden mühlet istedi ve kendi aralarında bir istişare toplantısı yaptı.
Suriye ve diğer Arap toprakları İngiliz ve Fransızların idaresine geçmişti. Mardin de bir karar vermek durumundaydı. Ortada bir yandan üstün bir güce sahip olan İngiliz ve Fransızlar, öte yandan dağılmakta olan bir Osmanlı Devleti vardı. Avrupalılar hem tehdit ediyordu, hem de refah ve kalkınma vaat ediyordu. İstişare toplantısına Müslüman Araplar ve Kürtler ile Süryanilerin ileri gelenleri katıldı. (Bkz. Metropolit Hanna Dolapönü Itr el Nardin fi Tarih Merdin (Tarih'te Mardin 1972 s 102 vd; Latif Öztürk Atalay Mardin ve Mardinliler, İstanbul 1995, s. 30.)
Hem yazılı kaynakların yazdığı, hem dedemden ve yaşlılardan dinlediğim şuydu: "Biz Araplar, Kürtler ve Süryaniler olarak Osmanlı idaresinden ayrılmak istemiyoruz. Halifeye bağlıyız ve Türk kardeşlerimizin yanında kalmaya devam edeceğiz. Gerekirse savaşacağız." İngilizler bu karar üzerine Viranşehir tarafına geçip saldırı düzenlediler. Ancak Diyarbakır'dan gelen kuvvetlerin de yardımıyla bu saldırı Derik'e ulaşmadan püskürtüldü.
21 Kasım 1919'da (?) bu sefer Fransızlar Mardin'i teslim almak üzere geldiler. Heyetin başında iyi bir asker ve diplomat olan Norman vardı. Mardin halkı, şehri, içinde asker varmış intibaını veren yüzlerce çadırla donattı halk eline mavzer, tabanca, tüfek, kazma, kürek alıp sokağa döküldü; tepelere ve kaleye top görüntüsü veren soba boruları yerleştirildi. Norman'a da aynı cevap verildi, tehdit edildi. O içerde şehrin ileri gelenleriyle görüşürken kaleye asılmak üzere getirilen Fransız bayrağı yırtıldı.
Kısaca Fransızlar da şehri teslim almadan çekildi gitti. Erkeklerinin büyük bölümü çeşitli cephelerde silah altında olan Mardin, bir halk ayaklanmasıyla şehrin işgal edilmesine engel oldu.
ZAMAN