Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Yeni müfredat
Milli Eğitim Bakanlığı yeni müfredat taslağını kamuoyuyla paylaşmış. Aslında Milli Eğitim, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” diyor yeni çalışmaya.
Bu modelle müfredattaki yoğunluğun seyreltilmesi amaçlanmış. Yoğunluğun düşürülmesi güzel ama sadece bununla bir yere varılamaz tabi.
Açıklama metinleri yeni yayınlandı. İncelemek için çok vakit bulamadım. Sadece bir kısmını okuyabildim. Yalnızca metni okuyarak daha önceki sistemle yeni model arasındaki farkı anlamak zor gibi görünüyor. Galiba yeni modelin ne olduğu, ancak ders kitapları ortaya çıktığında tam olarak anlaşılacak.
****
Eğitim meselesinin ülkemizdeki son iki yüz yılını araştıran ve “maarif meselesini” dert edinmiş biri olarak şimdilik birkaç şey söylemek isterim. İleride, daha detaylı inceleme fırsatı bulduğumda, eni konu masaya yatıracağım bu yeni modeli.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Meselenin sadece müfredat meselesi olarak görülmesi çok doğru değil. Bizim eğitim sistemimizin herhangi bir şeyi öğretme vasfı kalmadı ki, yeni bir modelle mesafe alabilelim! Bunda da müfredat dışında sistemin kendisi ve öğretmen meselesi de çok etkili.
Derdini anlatacak kadar Türkçe veya günlük hesaplamaları yapacak kadar dört işlem öğretemiyor mevcut sistemimiz, koca on iki yılda.
Eğitim sistemimiz, bilgi aktarımına odaklı bir şekilde işliyor. Ki bugün bilgi dediğiniz şeyin bir değeri yok. Çünkü onun her türlüsüne anında ulaşabiliyorsunuz. Bilgi, ancak onu işleyebilecek kafalar olduğunda değerli olabiliyor.
Bilgiyi de, disipline edilmiş, düşünmesini bilen, mukayese yeteneği gelişmiş, farklı disiplinler ve bilgiler arasında bağlantılar kurabilen, mantığını kullanmasını öğrenebilmiş kafalar işleyebilirler.
Bilme ve düşünme ile ilgisi olmayan bir insan için Sinan, Newton, Bach ve Edison hiç var olmadılar zaten!
Eğitim sistemimizin en büyük sorunu düşünmeye hak ettiği alanı açmaması. Düşünmeyi bilmeyen insanlara istediğiniz bilgiyi yükleyin sonuç bugünkünden farklı olmayacaktır.
Bakın bugünkü kuşakların sahip olduğundan çok daha az bilgiye sahip olan geçmiş kuşaklar çok büyük işler başardılar. İnsanlığın gelişimini sağlayan icatların çoğu bugünkü anlamda eğitimsiz ama düşünme becerisi felç edilmemiş insanlar tarafından yapıldı.
****
Öğrencilere düşünmeyi öğretin. Zihinlerindeki mekanizmayı aktif hale getirin. Temas ettiği dünyadaki çelişkileri, benzerlikleri görebilsin; mukayese, muhakeme edebilsin; iki “şeyi” alıp onlardan bir terkibe varabilsin. Siz bu mekanizmayı harekete geçirin, gerisini o halledecektir. İhtiyacı olan bilgiyi arayıp bulacak, onu gerektiği gibi işleyecektir.
Ayrıca eğitim, insanın kendisi üzerinde kontrol sağlamasıyla ilgili de bir meseledir. Eğitim ile insan karakteri gelişir. İnsana eğitim ile disiplin kazandırılır. İnsan eğitim ile kendine hakim olmayı, kendini tanımayı başarır. Sabır, gayret, sebatkarlık, fedakarlık, kararlılık, cesaret, özgüven, manevi değerler… Hepsi eğitim ile güçlendirilir. Bu sayede kişiye tabiri caizse yeni bir karakter kazandırılır.
Öğrencinize, nasıl iyi bir insan olacağını uygulamalı olarak öğretin... Ne de olsa on iki seneniz var! Sıraya girmeyi, şehrin yollarını kullanmayı, başkasının haklarına saygı göstermeyi, insanları gürültü ya da başka şeylerle rahatsız etmenin ne kadar yanlış olduğunu, vatandaş olarak sahip olduğu hakları nasıl kullanacağını, toplum içerisinde nasıl hareket edeceğini, herkese karşı kibar, ölçülü ve saygılı olmayı, görev ahlakının ehemmiyetini, temizliğin her çeşidini tabiat haline getirmeyi, kamu hakkının ne olduğunu, adil ve dürüst olmayı öğretin… Ancak o zaman güzel bir toplum kurabiliriz!
****
Muhtelif zamanlarda eğitim ile ilgili yazarken şunları not düşmüşüz:
Bu çocuklara yapabileceğiniz en yararlı şey zihinlerine bilgi boca etmek değil, meraklarını yöneterek kendi başlarına düşünebilmeyi öğretmektir. Böylesi mühim bir işte çok dikkatli ve donanımlı olmak, alışıldık kalıpları bir kenara koymak zorundasınız. Çünkü her çocuk bambaşka bir doğayla, bambaşka bir kapasiteyle ve yetenekle dünyaya geliyor. Durum böyleyken, çocukları alışıldık kalıplardan uzak tutmamız gerekirken eğitim sistemimizle onları köhnemiş kalıplara sokarak doğalarını sakatlıyoruz.
Ne güzel söylemişti Emile’de Fransız filozof Rousseau (Russo): “Sorunları çocuğun düzeyine uygun duruma getirin ve bırakın bunları kendisi çözsün. Bir şeyi siz ona söylediğiniz için değil kendisi anladığı için bilsin: Bilimi öğrenmesin icat etsin.Eğer bir gün zihnin yerine otoriteyi koyarsanız, artık düşünmeyecek yalnızca başkalarının düşüncesinin oyuncağı olacaktır.“
Russo, “bilimi öğrenmesin, icat etsin” diyor… Bugün bizim okullarda yöneldiğimiz hedef, bunun tam tersi!
****
Ezberlediği şeylerden sorduğunuzda bugünkü çocukların doğru söyleme ihtimalleri olabiliyor. Fakat, hayata ilişkin kompleks bir soru ortaya attığınızda, şaşırıp kalıyorlar. O konuda ezbere söyleyecekleri bir şey yoksa cevap veremiyorlar. Akıl yürütemiyorlar. Sentez yapamıyorlar. Tutarlılığın yanına yaklaşamıyorlar.
Bu bizim eğitim sistemimizin genel problemi. Bu durumdan sadece öğrenciler de mustarip değiller üstelik. Öğretmenlerde de okuduğunu anlama, akıl yürütme gibi konularda ciddi sorunlar var. Nede olsa onlar da bu sistemin içinde yetiştiler.
****
Önce ve acilen şu müfredatı değiştirin… Yoğunluğunu da muhakkak azaltın... Mantığı merkeze oturtun. Öğrencilerin aktif katılabildiği düşünce platformları haline gelsin okullar. Bir okuldan mezun olan kişi gördüğümüzde bilelim ki, bu kişi artık herhangi bir meselede doğru, tutarlı düşünebilen biridir… Ancak bundan sonra bir şeyler değişmeye başlayacaktır diye düşünüyorum.”
Hala aynı şekilde düşünüyorum… Tabii bütün bunların olabilmesi için eğitim sisteminizin, en başta da söylediğim gibi, bir şey öğretebilme vasfını tekrar kazanması lazım. Bu da, bu şartlarda zor gibi görünüyor. Nedenlerini ve bu yeni müfredat meselesini ileride yeniden ele alacağız.