AK Parti kurulduğunda bu yana girdiği seçimlerde ilk defa CHP tarafından geçilerek ikinci parti konumuna düştü. Genel Başkanı’nın ifadesiyle CHP “1977'den beri ilk kez TRT ekranlarında birinci parti oldu, görünmez yüzde 25'lik tavanı tuzla buz etti”.
CHP %37.74’lük oy oranıyla Türkiye’de “kale” olarak nitelendirilen şehirlerde AK Parti’yi hüsrana uğratarak sahil sınırlarından Türkiye’nin iç kesimlerine doğru ilerleyebildi. Ege Bölgesi’nde Muğla, Aydın, İzmir ile sınırlandırılmış CHP üstünlüğü 2024 yerel seçimlerinde Manisa, Uşak, Denizli, Afyonkarahisar ve Kütahya’yı da kapsayarak İç Anadolu’nun kapılarına dayandı. Afyonkarahisar, Kütahya, Uşak gibi illerde ittifak siyasetini işletme yoluna gitmeyen AK Parti umduğunu bulamadı. MHP ise 2019’da Manisa ve Kütahya’yı AK Parti’nin aday göstermemesi sonucu kazanabilmişken bu seçimlerde kendi adaylarıyla girdiği iki şehri CHP’ye hediye etti.
Kırıkkale, Amasya, Adıyaman, Bartın gibi şehirlerde AK Parti-MHP ittifakı CHP’nin stratejisine karşı direnemedi ve uzun yıllardır CHP üstünlüğü görememiş olan bu illerde şuan CHP hâkim durumda. Seçimin en büyük kaybedeni AK Parti ancak Cumhur İttifakı’nın işlevi ve anlamı her yönüyle tartışmaya açılmadıkça hiçbir şey değişecek gibi durmuyor. Büyükşehirlerde hiçbir varlık gösteremeyen Anadolu’da ise AK Parti’ye zarar veren MHP ile kurulan ittifak artık alenen CHP’nin elini güçlendiriyor. MHP ile ittifakın oldukça canlı bir sosyolojiye sahip olan Kürt illerinde AK Parti’ye kaybettirdiklerini ise uzun uzun yazmaya gerek yok herhalde…
İYİ Parti gibi kimsenin ne işe yaradığını anlamadığı ve seçim sonuçları sebebiyle “olağanüstü kongre” kararı alan bir partiye Nevşehir’i kaybeden AK Parti; Konya, Niğde ve Aksaray dışında bölgede tutunamadı. Yozgat’ı Yeniden Refah’a Sivas’ı ise BBP’ye kaybeden AK Parti Tokat’ı ise ittifak ortağı MHP’ye kaybetti.
2019’da Türkiye genelinde %84,67 olan katılım oranı %77.55’e düştü. AK Parti seçmeni sandığa gitmeyerek partisine “ders” vermek isterken Yeniden Refah Partisi, AK Parti’nin tepki oyları için çekim alanı oluşturdu. İlk defa bir yerel seçime giren YRP, Türkiye genelinde %6,19’luk oy oranıyla MHP, İYİ Parti ve DEM’i geride bıraktı. Gelecek ve DEVA’nın sağlayamadığı “alternatif” ihtiyacını karşıladığı görülen YRP’nin aldığı oy oranı üzerine AK Parti’den ayrılarak kurulan partilerin de düşünmesi gerekebilir. İstanbul’daki bazı ilçelerin kaybedilmesinde de düşen katılım oranlarına eklenen YRP tepki oyları ciddi bir etki oluşturdu.
CHP’den bir farkın kalmazsa…
Türkiye’deki her seçimin Türkiye’nin geleceğine bir etkisi olduğuna bir kere daha şahit olduk. Yerel seçimlerin genel seçimlerden farklı olduğu kanısından hareket eden muhafazakar-dindarlar şuan oldukça depresif bir ruh haline sahipler. Mevcut Cumhurbaşkanı’nın yıllar önce bir yerel seçimle Türkiye siyasetinde yer edindiği ve muhalefetin en güçlü isminin de bir Belediye Başkanı olduğunu görmezden gelen bu okuma biçimi, Türkiye haritasının CHP kırmızısına boyandığı 2024 yerel seçim sonuçlarından memnun değildir muhakkak. Ders vermek amacıyla gösterilen tepkinin sonuçlarının ne şekilde okunacağı ise meçhul. Peki, AK Parti neden kaybetti?
Türkiye toplumunun devlet ile kurduğu ilişki baştan sona sorunlu bir arka plana dayanıyor. Dostoyevski’nin Öteki romanında Bay Golyadkin’in tıpkısı olan öteki Bay Golyadkin ile kurduğu ilişki Türkiye toplumunun yaşadığı ruh halini anlamak için güzel bir analoji sunuyor. Golyadkin’in psişik mi yoksa fiziksel bir varlık mı anlamakta güçlük çektiğimiz kendisine tıpatıp benzeyen ötekisinin ortaya çıkışı bir kimlik krizinin dışavurumudur:
"Selam versem mi, vermesem mi? Seslensem mi, seslenmesem mi? Kimliğimi gizlesem mi, gizlemesem mi? Yoksa ben başka biriymişim gibi, bana çok benzeyen biriymişim, ortada bir şey yokmuş gibi mi yapsam? Evet, bu ben değilim, ben değilim, o kadar!"
Devlet gibi olmak isterken bir yandan ondan korkan, devleti dönüştürmek isterken ondan kaçan, devlete delicesine bağlı ama devlete güven duymaktan da uzak kendi için paradoksları olan bu ilişki en temelde devletin üzerine inşa edildiği ideolojiyle toplum arasındaki derin çatlaktan besleniyor. Bu çatlak ise AK Parti’nin mevcudiyetini de anlamlı kılan bir değeri ifade ediyor.
AK Parti, Türkiyeliler için devletten bir çeşit kopuşu, devleti değiştirip dönüştürmeyi temsil ediyordu. Hiçbir zaman kendisi gibi olamayan bir devletin üzerindeki hışmını yok etmek için AK Parti’nin sağladığı imkânları kullanan Türkiye toplumu devlet ile hesaplaşmasını Erdoğan iktidarı üzerinden yaşadı. Muhafazakar-dindarlar içlerinde taşıdıkları “devleti kurtarma ülküsünü” devleti CHP zihniyetinden arındırmakla ilişkilendirdiler. Kimileri ise devletin görünürlüğünün azaltılmasını Türkiye’nin normalleşebilmesi önündeki ön şart olarak gördükleri için AK Parti’yi destekledi.
CHP’nin devletin asli kimliğini temsil ediyor olması onu muhalefette ama muktedir, AK Parti’yi ise iktidarda ama muktedir değil konumuna taşıdı. Bu konumların varlığı yıllar içerisinde aşındı. Devletin kendisi gibi hareket etme hastalığı devletin kibirli yüzüyle birleşince AK Parti bir siyasi hareket olmaktan çıkarak geniş kesimlerin kucakladığı bir liderin etrafındaki çıkar odağına dönüştü. Erdoğan’sız AK Parti’nin Türkiye siyasetinde nasıl bir işlevi olacağını anlamak için artık müneccim olmaya gerek yok!
Şimdi ise farklı bir Türkiye’ye uyanıyoruz. CHP’nin içinden çıkan ve Bay Golyadkin gibi kimliğini gizleyerek kendisine çok benzeyen bir başkasını taklid eden siyasetçi, İstanbul’da %50 oy alarak AK Parti’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile kurmaya çalıştığı yerli-milli söylemin bir karşılığı olmadığını kanıtladı. AK Partililer sandığa gitmediler, gidenlerin bir kısmını YRP’yi destekledi ve hatta bir kısmı ise CHP’ye oy verdi. Muhafazakar-dindarların AK Parti iktidarında dahi kazanımlarını koruma noktasındaki sorunları gün gibi ortadayken laik-seküler kesimin eski hışmına dönmeyeceğini bir garantisi var mı? Bu durum beklendiği şekilde yaşanmasa dahi Türkiye’nin kültürel atmosferindeki değişim dahi gelecek adına ciddi sorunlara sebep olabilir...
Şunu görmek lazım ki yerli-milli denilerek oluşturulmaya çalışılan şeyin gündelik hayattan uzaklığı, CHP ideolojisinin toplumla arasındaki mesafeden çok farklı değil. Bol hamasetle inşa edilen popülizm ve TRT’nin tarih dizileriyle oluşturulmaya çalışılan birliktelik ve medeniyet söylemi bir kurgudan ibaret olduğu için ekonomi ve adaletsizliklerle çatlayan duvar seçim reklamlarıyla kapatılamıyor. İnsanların 9 ay önce Erdoğan’ı desteklemek için sandıklara hücum ederken yerel seçimlerde ortaya koydukları tepki AK Parti için geri dönüşü olmayan bir yola işaret ediyor. Toplumun gerçek meselelerinden uzaklaştıkça siyaset üretmek de imkânsız hale geliyor. Üstenci bir mantıkla oluşturulan aday listeleri, tartışmalı isimlerde diretmek, kimliği için değil çıkarları için siyaset yapan isimler seçmeni sandığa götürmediği gibi artık uzaklaştırıyor. Adaletin ötelendiği ve medyanın holiganlaştırıldığı vasatı artık Türkiye taşıyamıyor! Netice olarak devlet gibi hareket eden kaybediyor. Şunu görmek gerekiyor ki yıllardır İslami çevrelerin yaptığı özeleştiri tavsiyesi kulak arkası edildi, eleştiriler düşmanlaştırıldı ve bugünkü tabloyla karşı karşıya kalındı…
Karşı karşıya kaldığımız yenilgiyi hafife almak hata olacaktır. CHP, 2028’e İstanbul’da %50 oy almış bir adayla gidiyor. İktidarın ise şuan bir adayı dahi yok… Bu da başta Türkiyeli Müslümanlar olmak üzere mülteciler ve ümmet coğrafyası için problem teşkil eden bir durumun ilk işareti olarak değerlendirilebilir. Nasıl buraya geldiğimiz üzerine düşünmek elzemken bu hikâyenin oldukça köklü sorunlardan beslendiğini görmemiz gerekiyor. Öfkelenmemek elde değilken karşı karşıya kaldığımız tablo ciddi bir siyaset üretememe biçimini gözler önüne sermekte. Buna karşı siyaseten gerekli adımları atabilecek isim ise Erdoğan’dan başkası değil. Erdoğan’ın gemileri yakıp kendi siyasetine dönmesi gerekiyor!
Türkiyelilerin hassasiyetlerine hitap eden yeni bir söyleme ihtiyacı var. CHP’nin çok bir şey yapmadan kazandığı bu seçim zaferi AK Parti’nin artık bir ihtiyacı karşılamadığını kanıtlıyor. Erdoğan popülist yerlicilik söyleminden uzaklaşarak tekrardan kendisine büyük teveccüh kazandıran devlet ideolojisi ile hesaplaşıp onu aşmaya çabalamanın yollarını aramalı. CHP’den bir farkınız kalmadığı vakit kendi seçmeninizin dahi CHP’ye oy verebildiği bir Türkiye ile karşılaşmak kaçınılmaz oluyor. Türkiye’nin bu noktaya gelmesinde iktidarın akıl ve mantık dışı hatalarını düşününce kendimizi ifade etmek için kelimeler yetersiz kalıyor, mani oluyor halimizi takrire hicabımız…
Bu yeni vasat hayatında AK Parti’nin kaybettiğini görmemiş kuşaklar için oldukça farklı bir duruma işaret ederken söylemde, siyasette köklü bir değişime olan ihtiyaç giderilmediği vakit devletin partisi ile devletin bir araya geldiği bir Türkiye gerçeği kabusların karabasanı olarak şimdiden hepimize selam çakıyor! Türkiye’nin iki ileri bir geri devam eden yürüyüşünün iktidarda ıslah edilebilecek hataları olan bir muhatabın varlığından iktidarda devletin ideolojisi Kemalizm’in olduğu bir ülkeye evrilmesi kimsenin hayrına olmayacaktır.