AK Parti'nin kapatılmamasıyla bir badire atlatıldı, ancak demokrasinin üzerindeki tehdit tümüyle ortadan kalkmadı.
Prof. Dr. Ergun Özbudun, "kapatma yönünde verilen 6 oy Anayasa Mahkemesi'nin yasakçı yapısının sürdüğünü gösterir" derken, bizce tümüyle haklıdır.
Yasakçılık…
Nitekim Ergenekon davasına karşı duran, kapatma davasını ise gizli ya da açık destekleyen tüm yorumcular ve gazeteler, dünkü yazılarında ve haberlerde, işin demokrasi tarafını değil, uyarı yönünü öne çıkarmışlardı…
28 Şubat vari "ince ayar"dan den vuranlar, "ihtar"dan söz edenler, 11 yargıçtan 10'nun AK Parti'yi "laiklik karşıtı eylemlerin odağı" gördügünü hatırlatarak, Baykal gibi "sorunun adı kondu, işte gerçek budur" diyenler televizyon programlarında cirit atıyordu…
Aslında ne bu kalemler ne yargıçlar AK Parti'nin laiklikliği ihlal ettiğine dair geçerli herhangi bir hukuki kanıt bulabilmiş, hatta kendilerini buna ikna edebilmiş değiller.
2002-2007 arasında Türkiye'yi yönetirken reformcu politikalarıyla karşıtlarından bile alkış alan bir siyasi partinin bir anda mürteci kesildiği iddiasını ne mantık açıklardı ne akıl…
Kanıt ve talepleri sadece dün de siyasiydi, bugün de siyasi...
AK Parti'nin kendi içinden bir kişiyi cumhurbaşkanı seçerek, üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırarak "çizgiyi aştığını, geleneksel uzlaşmayı bozduğunu" (bu eylemler demokratik prosedür çerçevesinde gerçekleştirilmiş olsa da) düşündüler, beyan ettiler.
Kimileri dava açtı, diğerleri destekledi ve yargıçlar ise karar verdi.
Siyasi adım, yargının verdiği siyasi bir kararla bitti.
Söyledik, siyasetten imha etme arayışının nedeni başkaydı…
İki gündür bir çok gazeteyi süsleyen "AK Parti'ye uyarı", "uzlaşmaya dönmek" ya da "geri dönüş" lafları tam da bu durumu yansıtmaktadır…
Değişim ve direnç aktörleri arasında yaşanan iktidar mücadelesinin yeni aşaması aslında bu sözlerle, bu beklentilerle anlam kazanmaktadır.
"Direnç tayfası" tam olarak tatmin olmamıştır…
Onlar açısından istenilen geri dönüş tam olarak sağlanamamıştır.
Ve bugünden itibaren bu iktidar mücadelesi onların elinde ve dilinde başka bir biçim kazanacaktır.
Nitekim "uyarı", "uzlaşma", "laiklik karşıtı eylem odağı olmak" gibi vurgular, aslında bu "Anayasa Mahkemesi kararını, siyasi iktidar üzerinde yeni bir vesayet arayışına döndürme çabasının ilk sinyalleri"dir.
AK Parti'nin izleyeceği yol kendi bileceği iştir…
Ama biz hep daha fazla demokrasi talep edeceğiz…
Muhtırasız, parti kapatmasız bir Türkiye isteyeceğiz…
Ve bunları "ama…" sözleriyle karşılamayan bir neslin filizlenmesi için gücümüz yettiğince mücadele edeceğiz…
"Malul ol" teorisyeni Ertuğrul Özkök karardan sonra şöyle yazmış:
"Demek ki, kimsenin kafasında "yargı darbesi yapmak" falan yokmuş…."
Doğaldır zira bu darbe girişimine ellerine bulaşmıştır…
"Yargısal darbe girişimi" aşikardı, sadece direkten döndü…
Aynı Özkök, demokrasi mücadelesini önemseyenlere yönelik öfkesini ve intikam duygusunu gizleyemeden, adeta kendisine ayna tutarak, Başbakan'a şöyle diyordu:
"Fikrini beğenmediği 'seçkincilere' gösterdiği tepkinin yarısını, kendisini rövanşizme zorlayan 'yandaş seçkincilere' karşı da gösterebilse, hem kendisini hem ülkemizi kalıcı uzlaşmaya götürebilecek yolu açar…"
Özkök'ün önemi yok, ama bu zihniyet önemlidir, zira vahimdir…
Bu zihniyet yakında Ergenekon davasında darbecilerle ve katil zanlılarıyla uzlaşma isteyeceklerdir…
Sözüm okura:
Darbecilerle, demokrasi karşıtlarıyla, ahlaksızlarla uzlaşmayın…
YENİ ŞAFAK