Maliki Despotizmini Haşimi Kriziyle İkame Etmek

Haşimi’nin kasabın bıçağına boynunu uzatmasını telkin eden kimi Ergenekon kimi Baas kimi de İran adına lobicilik yapanların hedefi ne?

Kenan ALPAY

Maliki Despotizmini Haşimi Kriziyle İkame Etmek

Tarık Haşimi, ölüm tugayları kurdurup finanse etmek, siyasi muhaliflerine ve güvenlik güçlerine yönelik 150 terör eylemiyle doğrudan bağlantılı olmak iddiasıyla gıyabında yargılandığı mahkemece idam cezasına çarptırıldı.

Daha geçen hafta asılarak idam edilen 26 muhalif gibi Haşimi için de “Yüce Irak Adaleti” asılarak idamını uygun görmüş! Türkiye’de adlarının önünde Ortadoğu uzmanı yazan birileri de “Yüce Irak Adaleti” karşısında bütün boyunların kıldan ince olmasını istiyor ve bekliyor. Neymiş, idam kararı veren 10 hâkimden 8’i Sünniyken sadece 2’si Şii’ymiş.

İyice biliyoruz ki, idam kararının adalete uygun olduğunun en güzel iki delilinden biri hâkimlerin mezhebi kökenleri diğeri de Haşimi’nin korumalarının itirafları oluyor. Yalnız itirafta bulunan korumalardan ikisinin ecelinin sorgu memurlarının elinden geldiğini, diğerlerinin de ekranlara çıkarıldığında neredeyse tanınamayacak kadar okşandığını hatırlatmamız gerekiyor. Bir de şunu: Maliki dönemi sorgu ve yargı mekanizmaları Saddam ve ABD işgal dönemlerine hiç mi hiç benzemez.

Peki, Haşimi’nin kurbanlık koyun gibi kasabın bıçağına boynunu uzatmasını telkin eden kimi Ergenekon kimi Baas kimi de İran adına lobicilik yapanların hedefi ne? Biz söyleyelim: Sadece diplomatik ve politik açıdan değil aynı zamanda hukuk ve ahlak açısından da İslam toplumlarını yeni krizlere sevk etmek.

Herkes gibi biz de merak ediyoruz: Adalet mi tecelli ediyor, hak yerini mi buluyor ve Irak’ı güzel günler mi bekliyor acaba?

Yoksa durum başka türlü mü? Mesela İran kadar ABD’nin de desteğini arkasına almış Maliki yönetimi Haşimi’nin başını çektiği muhalifleri Irak siyasetinden tasfiye ederek Saddam dönemini aratmayacak despotik bir iktidarın temellerini mi yükseltmektedir?

Krizin Müsebbibi Kim?

Irak halkı biri diğerinden bin beter olan Saddam/Baas dönemi ile ABD’nin emperyalist işgali dönemlerini yaşadı. Ancak Irak’ın kaderi neden despotik iktidarlar veya etnik ve mezhebi temelli çatışmalar olsun ki?

Ülkelerini ABD ve müttefiklerinin işgalinden kurtarmak için harekete geçen direniş grupları şimdi iktidarı paylaşan siyasilerin de işbirliğiyle “terörist” olarak yaftalandı ve ortak operasyonlarla imha edildi. Irak sanki ABD ve müttefiklerinin işgali altında değil de el Kaide paralelinde hareket eden Selefi-Vahhabi-Cihatçı unsurlar sadist duygularla ülkede kaos çıkarıyor havası hakimdi politik ve medyatik mahfillerde.

Mukteda Sadr’ın mevzii ve dönemsel direnişi dışında ne Maliki ne Caferi ne Allavi ne de Bedir Tugayları ABD işgal kuvvetleriyle çatışmaya girişti. Dokuz yıl süren işgal döneminde siyasal iktidarın kurumsallaştırılmasında ABD kadar İran da rol aldı. Bu gerilimli ama çatışmasız sürecin sonunda “yeni bir düzen” tesis edildi. Ne var ki ne yolsuzlukların ne işkencelerin ne de yargısız infazların sonu geliyordu.

Yazının Devamı…

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?