Malik Bin Nebi’nin ‘’Düşünceleri’’ ve düşündürdükleri 

Malik bin Nebi'nin Düşünceler isimli kitabı onun fikir mücadelesinin küçük bir fotoğrafını veriyor.

Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER

Malik Bin Nebi’nin ‘’Düşünceleri’’ ve düşündürdükleri 

Cezayirli alim Malik Bin Nebi uzun yıllar boyunca İslam coğrafyasının farklı memleketlerinde çeşitli konferanslar vermiş, birçok kitabı da bu konferanslarının neticesinde ortaya çıkmıştır. Malik bin Nebi bu konferanslarında genellikle: Batının önlenemez ilerleyişi karşısında Müslüman toplumların halini, bu halin farklı Müslüman kuşaklara etkisi, batı sömürüsüne karşı gelişin ilkeleri, var olan problemli halden kurtuluşta etkili olacak faktörleri (insan+zaman+toprak) incelemeye çalışmıştır. Bir medeniyet kurabilmenin mümkünlüğü ve tabi ki kendisinin en önemli ve orijinal düşüncesi olan; sömürge olgusunda tek suçlunun sömüren değil, kendisini onun sömürüsüne açık bırakan sömürülenin de olduğu tezi gibi dönemi adına ve bugün dahi çokça tartışılan konulara değinmiştir.

Tüm bu sorunların tespiti ve çözümü noktasında Malik bin Nebi’yle ilgili şöyle bir durumdan söz edebiliriz: O, Müslüman coğrafya için var olan problemleri belirli bir sistematik içinde hatta biraz matematiksel bir kesinlik içerisinde çözümleme yoluna gitmiş, Kuran’i ilkeleri esas alarak, geleneğin ve modern yorumların ifsat edici, direngen tavrı yok eden uyuşuk yapısını reddetmiş, kendisini ilişkilendirdiği ekolün birikiminden faydalanıp bu birikimi de aşmaya çalışmıştır. Uyanışımızın derinlerine indiğimizde C. Afgani, M. Abduh, Reşid Rıza gibi liderlerimizin bizleri uyandıran o değerli seslerine kulak verdiğimizde, çizdikleri rotayı da görürüz. Bu rota, medeniyete götüren yoldan başkası değildir.

Düşünceler (Te’emmulat) 

Mana Yayınları’ndan çıkan Düşünceler (Te’emmulat) adlı kitabın önsözünde Ömer Miskavi onun için şöyle der: Malik bin Nebi; özlenen uyanışımız ve kültürel dirilişimizin ifadesinde Müslüman bir aydın olarak İslami düşünceyi tercih eden bir insandır. Aynı zamanda İslam’ı çağdaş uygarlığın nimetleriyle süsleyenlerden de olabildiğince uzak bir kişiliktir. Kendisi, kitap ve konuşmalarıyla düşünce dünyamıza berrak ufuklar açmıştır. Açtığı bu ufuklarda ne Batı kültürünün sislerinden, ne de onun ithal modellerinden eser vardı.

Malik bin Nebi düşüncelerini bu temel üzere oturturken ana problem olan -geri kalmış Müslüman dünya ve batı sömürüsü- durumunu bir medeniyet problemi olarak ele alır. Aslında onun için Müslümanların bütün problemleri medeniyetle alakalıdır. Çünkü o sömürülen psikolojisindeki saldıran veya savunan tuzağına düşmemek için meseleleri tarihsel, sosyolojik bağlamıyla değişkenlerin değil değişmez ve sabit kuralların yörüngesine oturtmaya çalışmıştır. Tek tek bireylerin sorumluluklarının farkında olduğu ve bunun sonucunda toplumsal sorumluluk ahlakının oluştuğu ‘’iyiliği emredip, kötülükten alıkoyan ümmet’’ olmak haline sıkça vurgu yapmıştır. Çünkü bireyin zihin dünyası toplumsal değerleri oluştur.

Toplumsal uyanışı öncelemiştir, zira zulümattan aydınlığa yönelişi önceleyen bir dinin mensubu olarak kendisini sadece yerelliğin yani "vatanının kurtuluşu" gibi söylemlerin değil değil dünyadaki İslami mücadelenin bir ferdi olarak görmüştür. Bunun en bariz örneği Cezayir’in İslami bir direnişle özgürleşmesi aşamasında verdiği mücadelede hiçbir zaman ‘’Cezayirlilik’’ vurgusuna rastlamamızdır.

Bir konuşmasında ‘’Uyuyan toplumların tarihleri olmaz olsa olsa kâbusları olur!’’ diyerek az önce bahsettiğimiz toplumsal uyanış ve İslami ıslahat düşüncelerine vurgu yapmış, tespitin yerindeliği açısından zaten kâbuslar görmekte olan bir ümmetin hala uyku halinde oluşuna tepki göstermiş âlimdir. Bizce bu önemli bir noktadır. Bu tespit basit gibi gözükebilir ancak Malik bin Nebi buna farklı Müslüman kuşakların sorunu algılayış biçimlerinden bahsederken değinmiştir. Sorunları tespit etmemizi sağlayan şeylerden birisi bazen sorunun kendisidir. Yani zorluklar bazen toplumsal uyanışa bir vesiledir.

Yine Düşünceler isimli kitapta uyuşuk ve ezik değil özgüven sahibi ve mücadeleci bir tespit olarak zorluklar; sağlıklı toplumsal hayatın en büyük müjdecileridir, tespitinde bulunmuştur. Malik bin Nebi eğer bir toplum; açlık, yoksulluk, şiddet veya bir tek maddi değil kültürel sahada da her türlü kuşatmaya maruz kaldıysa hemen durağanlık ve şaşkınlık safhasını atlatıp tepki verme safhasına yönelmesini istemektedir. Çünkü organizmalar da olduğu gibi toplumların da yaşadığının (var olduğunun) en büyük kanıtı verdikleri tepkilerdir. Bundan dolayı o zorlukları uyuyan toplumu uyandıracak vesileler olarak görmektedir. Bu noktada Arnold Toynbee ‘den bir alıntı yapar: ‘’Zorluklar, yaratıcı tehditlerdir. Çünkü insanları tepki göstermeye özendirirler.’’

Peki, bu uyanışın ilerleyişi nasıl olacaktır? Malik bin Nebi bu hususta bir toplumun zenginliği eşyalar dünyası’ndaki varlığıyla değil düşünce dünyası’ndaki varlığıyla ölçüldüğünü belirtiyor. Yani toplumsal uyanışa vesile olan tepkinin dayanağı sahip olduğu düşünsel birikimidir. Bu uyanış hareketi, bir yığma değil inşa etme hareketidir. Zira dışarıdan ithal edilen eşya yığınları medeniyet yapamazlar. Medeniyet, belli bir fikrin damgasını vurduğu bir yapıdır.

Malik bin Nebi medeniyetin temelini ahlak olarak görür. Bu görüşünü temellendirmek için Batının yıkıcı tesiri karşısında zihinleri, ahlakları ifsada uğrayan Müslümanların yaşantılarından örnekler sunar. Köpekler, güvercinler için oteller ve mezarlar yaptıranlar hatta ülkelerimizde bazı insanlarımız açlıktan ölürken köpeklere özel banyolar yapılması; işte ahlaki temellerini yitiren medeniyetin sonucu budur.

Malik bin Nebi’nin kıymetli düşüncelerine getirilebilecek en temel eleştiri ise düşüncelerinin kalkış noktasında yatıyor. Müslümanların sorunlarını ‘medeniyet’ meselesi olarak görmek, tamamıyla Batı düşüncesi içerisinde gelişmiş bir kavramsallaştırmayı, Müslümanların sorunlarının çözümünün merkezine oturtarak aslında bir dilemma inşa etmek anlamına geliyor. Sömüren-sömürülen ilişkisi üzerine kurduğu, üzerinde düşünülmesi gereken metafor da bu sebepten dolayı kritiğe muhtaç hale geliyor. Aynı şekilde ‘geri kalmışlık’ tespiti de muarızların ekmeğine yağ süren bir zeminden neşet ediyor. Medeniyet bizce ciddi anlamda hatalı bir yaklaşımın ürünü. Bu mesele üzerinde ayrıca uzun uzun bir inceleme yapılması gerek. Ancak rahmetli Malik bin Nebi’ye düşülen bu şerhler onun çabasını ve hala tartışılması gereken fikirlerini önemsiz hale getirmez tabii ki. Allah ondan razı olsun…

Sonuç olarak kendimizi konumlandırdığımız yer; olaylar, kavramlar karşısında ki duruşumuzu belirler. Müslüman bir mütefekkir olarak Malik bin Nebi, bir bütün olarak İslam’ın öncelikle Müslüman dünyada doğru anlaşılması için çabalamış ve Müslümanların; ne batının ne de tarihsel olarak kendi içinden zuhur etmiş gibi görünse de aslında İslam dışı kaynaklardan beslenen düşüncelerle değil sadece Kuran’i ilkelerin ve Usvet’ul Hasene olan Peygamberin (s) örnekliği sayesinde özlenen İslam toplumuna ulaşacağını savunmuştur. Bana göre insanlığın ihtiyacı tek başına ne sadece Batı’nın tekelinde bulunan demokraside, ne komünist devletlerin kendileriyle özdeş gördükleri sosyalizmde, ne de bayraktarlığını Hindistan’ın (Gandi-Nehru bağlamında bunu zikretmektedir) yaptığı barış ilkesinde kendisini göstermektedir. Oysa insanlık, genel olarak kendisini gerçekten iyiliğe (hayr), barışa (selam) ve her türlü kötülükten sakınmaya çağıran bir sese muhtaçtır. 

*Yazıdaki italik kısımlar Malik bin Nebi’nin Düşünceler adlı kitabından alıntılanmıştır.

Biyografiler Haberleri

İşgal rejimi Gazze kuzeyinde 20 günde 770 kişiyi katletti
Türkiye Yazarlar Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Doğan vefat etti
İşgalci İsrail’in kabusu Yahya Sinvar kimdir?
Filistin cihadına adanmış bir ömür: İsmail Heniyye
Siyonist çetenin en çok korktuğu Muhammed ed-Dayf kimdir?