Batı’nın âlî çıkarları için bahane bulup bir ülkeyi gayri meşru yollarla işgal etmesi sık rastladığımız bir vak’adır. Bunun en son örneğine ise Afrika’nın fakir ülkesi Mali’de tanıklık ediyoruz.
Fransa, bu ülkeyi, iç karışıklığı, cihatçı İslâmcıları ve El Kaide tehlikesini gerekçe göstererek işgal etti. Amerika başta olmak üzere Almanya, İngiltere ve diğer önemli ülkeler de bu işgali destekledi ve desteklemeye devam ediyor.
Bu desteğin imkânlarıyla Mali askerleri esir aldıkları muhalifleri sokak ortasında infaz ediyor. ABD basını bu infazların ileride ABD’nin başını ağırtabileceği uyarısını yapıyor. Oysa biz, önceki tecrübelerden biliyoruz ki, kimse Batılı işgalcilerden ve yaptıklarından hesap sormayacaktır.
Fransız askerleri kasabaları istenmeyen güçlerden geri almak için camileri bile bombalıyor. Paha biçilemeyen elyazması eserler imha ediliyor. Yüzbinlerce sivil canlarını kurtarmak için evlerini terkediyor. Ülke içinde göçler yaşandığı gibi ülke dışına kaçanlar da hayli fazla. Başkent Bamako’nun her tarafı Fransa bayraklarıyla donatılmış durumda. 19. yüzyılda mutad hâlini almış Batı’nın sömürü siyaseti 21. yüzyılda daha sofistike yöntem ve araçlarla ihya ediliyor.
Batı ne derse desin, bu işgalden amaçlanan; dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan Mali’nin altın ve uranyum gibi sahip çıkamadığı doğal zenginliklerinin Fransa’ya taşınması ve bölge haritasının, siyasi yapısının Batı’nın çıkarlarına uygun olarak yeniden yapılandırılmasıdır. Sözün özü, 19. yüzyılın sonlarına doğru Fransız sömürgesi olmuş ve 1959’da bağımsızlığını kazanmış Mali, postmodern dönemde bile Fransa’dan yakasını kurtaramıyor.
İşgali meşrulaştırmak üzere takip edilen yöntem de yabancı değil; El Kaide tehlikesi. Yani Batı’nın nefret objesi. Kısa süre önce Mali’nin birçok bölgesini kontrol altına alan İslâmcı güçler dünya medyasında El Kaide diye tanıtıldı. Ülkeyi El Kaide işgal etti dediler. Sonrasında da gözlerini açlık ve yoksulluğun pençesinde kıvranan Mali’ye sıkı sıkıya kapatmış “uygar dünya”nın hümanist duyguları depreşti, vakit kaybetmeden harekete geçerek bu ülkeye askerî müdahalede bulundular.
Mali, bizim medyada selefi İslâmcıların ülkenin önemli bölümünü ele geçirip tarihî türbeleri yıkmaya başlamasıyla gündeme gelmişti. Batı, insanlığın ortak mirası türbelere sahip çıkmış, yapılan barbarlığı eleştirmişti. İslâm dünyası sessiz kalsa da medyada bazı kanaat önderleri kalemini bunu kınamak için kullanmıştı.
Dünyayı Mali’deki “insanlığın ortak mirası türbeler”e sahip çıkmaya çağıran Batı’nın, Suriye’deki İslâm medeniyetinin en orijinal mimarî eserlerini Baas rejiminin bombalarından korumak için kılını kıpırdatmaması aslında çok şey anlatmaktadır.
Zira Suriye’de petrol, altın ve uranyum gibi tabiî zenginlikler yok. Ama Mali bu meyanda hayli zengin. İşgali yaparken câmileri ve elyazma eserleri yok etmeleri de insanlığın ortak mirası dedikleri eserlerle ilgilenmediklerini ortaya koymaktadır.
Evet, selefi İslâmcılar Batı’nın kendilerini “şeytanlaştırma” hamlesine bu tür yıkımlarla malzeme veriyor. Batı da bu uygulamaları, işgal karşısında yükselecek tepki dalgasını kontrol altına almak üzere malzeme yapmaktadır. Ama mızrak kesinlikle çuvala sığmamakta, Batı emperyal niyetlerini gizleyememektedir.
YENİ AKİT