Malazgirt Savaşı'nın önemi ve genel kabuller

Aydın Ünal, Malazgirt Savaşı hakkındaki genel kabulleri değerlendirirken savaşın coğrafyamızın şekillenmesindeki önemine dikkat çekiyor.

Aydın Ünal / Yeni Şafak

1071’i doğru anlamak

Pazartesi günü, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferimizin 953’üncü yıldönümünü kutlayacağız. Malazgirt, “Türklere Anadolu’nun kapılarını açan zafer” gibi oldukça dar bir tanımlamayla biliniyor ve geçiştiriliyor; oysa savaşın detaylarına kabaca bakıldığında bile coğrafyamıza ve tarihimize ilişkin çok önemli, ibretlik dersler barındırıyor.

Muş Alparslan Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Abdullah Kıran, 2020 yılında üniversitenin Anemon adlı sosyal bilimler dergisinde yayınladığı “Malazgirt Savaşı, Sultan Alparslan ve Diyojen” başlıklı kapsamlı akademik makalesinde 1071 zaferini etraflıca ele almış. Abdullah Kıran, makalesinde İbnü’l-Cevzi, İbnü’l-Esir, Aksaraylı Kerimüddin Mahmud, Urfalı Meteos gibi, Malazgirt Savaşı’na yakın dönemde yaşamış tarihçilerin yanı sıra savaşa Roma saflarında bizzat katılmış Psellos gibi askerlerin de eserlerinden yararlanmış. Meraklısına makalenin tamamını okumasını tavsiye ederim. Burada, makaleden ve “Sonuç” bölümünden bazı hususları özetleyerek aktaralım:

* Türklerin Anadolu’ya yayılması Malazgirt Zaferi’yle başlamamış, çok daha öncesinde Türkler Anadolu’ya girmiştir.

* Alparslan’ın ordusunda Türkler neredeyse azınlıktır. 15 bin kişi olduğu tahmin edilen ordunun 4 bini Memluk askeri, önemli bir kısmı Kürt’tür. Orduda ayrıca Araplar ve Müslüman olmuş Gürcü ve Ermeniler de bulunmaktadır.

* Dönemin tarihçileri Diyojen’in ordusunun Alparslan’ın ordusundan 20-30 kat daha fazla olduğunu belirtirler. Diyojen’in ordusunda paralı asker olarak hizmet eden ve sayılarının 15 bin olduğu söylenen Oğuz, Kıpçak ve Peçenek Türkü vardır. Bu Türklerin sadece bir kısmı ve pazarlıkla, savaş sırasında Selçuklu ordusuna katılmışlardır.

* Zafer 26 Ağustos Cuma günü kazanılmış olsa da öncesinde Selçuklu Ordusu vur-kaç taktiği ile Diyojen’in Ordusu’nu yıpratmıştır.

* Diyojen’in ordusu sayıca çok üstündür. Alparslan’ı Ahlat’ta karşılamayı planlamıştır. Ancak ihanete uğradığı için ordusunun sadece bir kısmı Malazgirt’te savaşmış ve yenilmiştir.

* Zafer sonrası elde edilen ganimetin Malazgirt ve Ahlat’ı zenginleştirdiği tahmin edilmektedir.

* Selçuklu Devleti ve Sultan Alparslan, kâğıt üzerinde de olsa, Bağdat’taki İslam Halifesi el-Kaim Biemrillah’a bağlıdır. Zafer haberi Bağdat’a ulaşınca şehir süslenmiş, camilerde dua edilmiş, kutlamalar yapılmıştır. Halife, Sultan Alparslan’a gönderdiği mektupta şunları yazar: “Efendi evlat, Tanrı’nın desteğine mazhar, galip ve muzaffer evlat, en büyük Sultan, Arap ve Acem hükümdarı, Dünya hükümdarlarının efendisi, dinin ışığı, Müslümanların yardımcısı İmam’ın (Halife) yardımcısı, insanların sığınağı, devletin kahredici bileği, dinin parlak tacı, İslam ülkelerinin sultanı, Emirü’l-Mümin’in burhanı.”

* Sultan Alparslan’ın tutsak alınan İmparator’a merhametli davrandığı hususu Roma kaynakları tarafından da teyit edilmektedir.

* 1025 yılında gücünün doruk noktasına ulaşan Doğu Roma İmparatorluğu, 1071’deki Malazgirt Savaşı ile elli yıldan daha kısa bir sürede dağılma noktasına gelmiştir.

* Malazgirt Zaferi, Türklere Anadolu’nun kapılarını açmamış, sadece bir engeli ortadan kaldırmıştır. 1021-22 yıllarında Ermeni Krallığı’nın yıkılmasıyla Türkler zaten Anadolu’ya yayılmaya başlamışlardır. 1071 zaferi bu yayılmayı hızlandırmıştır.

Makalede dikkatimi çeken iki de detay var: Abdullah Kıran Hoca, “Bizans” kelimesinin ilk kez 1557’de kullanıldığını, Malazgirt Savaşı sırasında böyle bir kavramın olmadığını belirtiyor. Ayrıca yabancı kaynaklarda “Tarkhaniotes”, “Trachaniotes” veya “Tarchanaiotes” şeklinde geçen “Tarkan” ünvanı, Roma ordusunda hizmet eden Türkler için kullanılmış. Bu ünvanı haiz kişi vergiden muaftır ve elde ettiği ganimetten hükümdara pay vermeye mecbur değillermiş. Romen Diyojen’in ordusunda hizmet etmekte olan “Tarkan”, orduda magistros (general) rütbesinde bir Oğuz Türk’üdür.

Dünü ve bugünü anlamak, yarını inşa etmek için, büyük zaferimiz Malazgirt’i yerli yerine koymak zorundayız. Her ne kadar Selçuklu Devleti bir Türk devleti olsa ve Alparslan bir Türk sultanı olsa da, Malazgirt Zaferi, ne salt Türklerin zaferidir ne de Kürtler ve Araplar zorla savaştırılmıştır. Malazgirt Zaferi, apaçık Müslümanlarla Müslüman olmayanların savaşıdır ve Müslümanların ortak zaferidir. Malazgirt ilk düğmedir ve ilk düğme yanlış iliklenirse, tarih de, coğrafya da anlaşılamaz ve tarih, Müslümanlar arasına sokulmak istenen fitnenin aracı olur.

Malazgirt Zaferimizin yıldönümünde, pazartesi günü bunu ele alalım inşallah.

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?