Mal bulmuş mağribi gibi

Ömer Lekesiz

Ahmet Hakan'a bu defa yakıştıramadım.

İddiası çok, içeriği boş polemikleriyle ve onlara verilen cevaplarla meydana getirdiği medyatik hareketi çoğunlukla beğenmişimdir.

Ama bu kez Abdülmecid Efendi'nin, müzayedeye konu olan 'Avludaki Kadınlar' adlı tablosu üzerinden ürettiği tahrikkar soruları beğenmedim.

Ayrıca, '...(G)elecek cevapları merak ediyorum.?Hadi bakalım.' şeklinde somutlaşan 'Ben ne açıkgöz adamım; patlattım yine tartışmayı, neymişim be abi' tarzındaki hinlik gösterisini hiç mi hiç yakıştıramadım.

Sorularına cevap verilemez mi? Elbette verilir.

Ama ben vermem. Şundan ki, bunlar son derece indirgemeci, muhataplarının öfkesini tahrik ederek gürültü çıkarmaya ve onun üzerinden de birilerini mahkum etmeye yönelik ve bu manada son derece kasıtlı sorular.

Gezi eşkıya kalkışmasındaki gayretkeş yazılarından da anlaşılacağı üzere Ahmet Hakan artık tarafını iyiden iyiye belli ettiği için aynı konu üzerinden ben ona kimi sorular sorayım. '(G)elecek cevapları merak ediyorum.?Hadi bakalım.'

1-Sultan olamayan ama halife olan Abdülmecid Efendi nerede vefat etmiştir? Naaşı neden Türkiye'ye getirilmemiş ve 10 yıl vefat ettiği yerdeki bir cami köşesinde bekletilmiştir? Eğitimiyle, malum tablosundaki gibi sanatsal tercihleriyle tam bir Batılı olan bu halifenin Medine'deki Cennetü'l-Bâki kabristanına defnedilmesini Batıcılar içlerine nasıl sindirmişlerdir? Müslümanlar bu kadar hoşgörü- lüyken, Batıcılar neden bu kadar bağnazdır?

2-Ahmet Hakan'ın da yazarı olduğu Hürriyet'in zihniyetini kuran isimlerden biri Sedat Simavi değil midir? 1919 yılında İnci dergisinin 9. sayısında yer alan Abdülmecid Efendi'yle söyleşisini 'Veliahd-ı Saltanat Devletlü Necabetlü Abdülmecid Efendi Hazretleriyle Mülakat' başlığıyla sunan Sedat Simavi Hürriyet'i çıkardıktan (hadi süreyi uzatalım, Hürriyet'te söz sahibi olduktan) sonra 'Devletlü Necabetlü Efendi'sine sahip çıkmış mıdır? Ahmet Hakan, Hürriyet'in karakteri haline gelen bu tabasbus ve vefasızlık ilişkisine ne kadar dahildir?

3-Abdülmecid Efendi Almanca, Fransızca, Arapça ve Farsça bilir; Piyano ve viyolonsel bilir ve beste yapardı. Aynı zamanda da orta kalitede resimler yapmıştır. O halde, yeni dönemde gerçek Batıcılar sürgüne gönderilmiştir de ülkenin yönetimi bir kılıç-kalkan ekibine mi teslim edilmiştir?

4- Abdümecid Efendi'nin tabloları ilk defa hangi yıl sergilenmiştir? Uzun süre saklı tutulmuşsa bu 'saray ve saraya bağlı mekanlarda kullanılabilir özel eşya' olmasından kaynaklanmış olabilir mi?

5-Özel olan ve ancak özel mekanlarda sınırlı sayıdaki (akraba, hizmetçi vs. tarafından) görülebilen resim, yazı vb. eşyaların fıkhi hükmü nedir? Ahmet Hakan'ın bunu Yüksek İslam Enstitüsü'nde öğrenmiş olması gerekirdi; öğrenmediğine göre orada da mı çayda çıra oynamıştır?

6-Dejenerasyonun cumhuriyetten önce başladığı, cumhuriyetle resmi bir muhteva kazandığı o zamanki siyasi akımların varlığından bellidir. Böyle olmasa örneğin halifeli bir toplumda islamcılığın ortaya çıkması nasıl izah edilebilir?

6-Bir tablonun erotizm içermesi ressamının düşüncesiyle kayıtlı, şahsını bağlayan bir iş olmasıyla normal görülebilir. Ancak böyle bir tabloyu belli maksatlar dahilinde izleyicinin gözüne sokarcasına seyre sunmak onu bir pornografi mazlemesine dönüştürmek olur. Diyelim ki, devlet televizyonlarında ya da özel televizyonlarda bunun yapılması neyi ispat eder, edene ne kazandırır, izleye ne fayda sağlar?

Abdülmecid Efendi 1868'de doğmuş, 1944'te vefat etmiştir.

Yetmiş altı yıllık ömre sahip olan insanın üç günde veya üç ayda ya da üç yılda yapmış olabileceği tek bir tabloyu müzeydesi vesilesiyle -erotik unsurlar da içeriyor diye- cımbızlayıp sahibini bir cinsellik, günahkarlık, sanatsal özgürlük tartışmasının içine çekmeye kalkışan, bununla da yetinmeyip onun üzerinden muhafazakâr zengini, aydını, yazar-çizerleri, mümin ve mümineleri 'sanat – iman – samimiyet' sınavına uğratan her kim olursa olsun bu ve benzeri soruları hak eder.

Çünkü Abdülmecid Efendi'nin şahsında çıkarılacak bir tartışma şişede durduğu gibi durmaz. Resmi ideolojinin, diktatörlerin, darbecilerin, yönetme hakkını gasbedenlerin ve malum medya patronlarının tabularına toslar.

Ahmet Hakan'ı tanırım ama hakkında kefil olacak kadar tanımam. O da beni ancak bu kadar tanıyabilir.

Ama o benim kendisini dönmelikle, mahalle değiştirmekle suçlamayacağımı, bilakis bu vb. değişimleri kişilik hakkı olarak göreceğimi ve savunacağımı bilir (en azından böyle umarım).

O da benim muhafazakar olmadığımı hatta muhafazakarları savunmak için kılımı bile kıpırdatmayacağımı bilir (en azından böyle bildiğini umarım).

Bir insanın ki bu halife değil, sıradan bir insan da olabilir- yetmiş altı yıllık ömrünü bir tabloya indirgeyerek, onu muhafazkarların sanat-iman-samimiyet sınavına mazleme yapmasını ise Ahmet Hakan'a hiç mi hiç yakıştıramam.

Çünkü bu hal ancak bir mal bulmuş mağribinin hali olabilir.

YENİ ŞAFAK