Bir anda açlık grevleri konusu gündeme oturdu.
PKK Meclis iradesini rehin almak istercesine kaba bir dayatma içinde.
BDP de buna çanak tutuyor.
Zamanlama ilginç. Ergenekon, PKK; Esat ve İsrail aynı çizgide buluştu..
Görünür talepleri belli: Tecrit son bulsun, Anadilde eğitim ve anadilde savunma..
Bu konuda olumlu gelişmeler yok değil.. Zaten ana dilde savunma yapılıyor artık. Türkçe bilmeyen birini nasıl yargılayacaksın.
Hatta ana dil de şart değil, Türk vatandaşı olduğu halde uzun süre yurtdışında kalmışsa, o ülke dilini daha iyi biliyor, kendini daha iyi ifade ediyorsa, savunması o dilde de alınsın..
Anadilde eğitim konusuna gelince anadil şart değil. Herhangi bir dilde de eğitim olabilir. Yarın Irak Kürdistanında ilkokulu bitirip gelen biri Türkiye’de liseye devam edemeyecek mi? Önemli olan ileri derecede Türkçe konuşuyor mu? Türkçe yeterliliğe sahip değilse bir iş de yapamaz, Türkçe eğitim veren kurumlarda eğitimini de sürdüremez.
Kürtçe dil eğitimi de zaten seçmeli hale getirildi. Kürtçe yayın da serbest.
BDP ve PKK’nın derdi üzün yemek değil, bağcıyı dövmek.
Bunun yolu sokak gösterileri, açlık grevi ya da vitrin indirmek, minibüs yakmak, karakol bombalamak değil ki?
Açlık grevi ile parlamento iradesi rehin alınabilir mi?
Bu yöntemle kamu vicdanı harekete geçirilebilir mi?
Tecrit konusu ile ilgili olarak, aile görüşmüyor..
Niye sorusunun cevabı yok.
Apo’yla görüşen avukatlar, terör örgütünün yönetimi için kuryelik yaptıkları iddiası ile tutuklular.. Tecrit derken, ülkenin askeri-polisi ile silahlı çatışmaya girenlere kuryelik yapılması için imkan verilmesi ile sonuçlanan bir sürecten söz ediyoruz..
BDP’liler işin bu yanını niye görmek istemiyor..
Bazı haberler, açlık grevinin sona erdirilmeye başlandığı yönünde. İlk haber tamamen bitirildiği şeklinde idi. Ama öyle anlaşılıyor ki örgüt içinde görüş ayrılığı var.
Ölümler başlarsa iktidarın köşeye sıkıştırılacağını düşünüyor bazıları.
Böyle düşünenlerin derdi Apo ve Kürtlerin talepleri değil. Bu noktada Ergenekonun, İsrail’in, Esat’ın elini güçlendirecek siyasi bir süreç sözkonusu.
Açlık grevindekiler böyle kirli bir oyuna alet ediliyorlar..
Açlık grevindekiler de artık kritik eşikte bir karar vermeleri gerekiyor..
Hükümet kararlı. Bu konuda taviz vermeyecek.
Zaten buna gücü de yetmez. Çünki birkaç yüz kişi açlık grevi tehdidi ile parlamento iradesini ipotek altına almak istiyor.
Peki yarın 300-500 ülkücü de açlık grevi yapacak olursa!
Ya da herhangi bir grub açlık grevine kalkıştı diye onların istedikleri mi olacak!
Buna Türkiye devleti ya da AK Parti iktidarı değil, PKK örgütü ya da BDP, KCK bile kendi içinde, karar alma noktasında rıza göstermez.
PKK da, BDP de bu akılsızca eylemle toplum önünde kendilerini tüketiyorlar..
17 yaşlarında, küçük çocuklar da varmış eylemde. Buna destek verenler, aileleri bile olsa, bu çocukların başına bir iş gelirse suçlu olurlar.
Kendilerinin rahatları yerinde. İçeridekilere görev vererek ölüme gönderiyorlar.
“Alavere, dalavere Kürt Mehmet nöbete” misali, bu kirli oyunda da beyaz Kürtler kebab partisinde. Milletvekilleri ya da örgütün önde gelenleri bu işte yok.. Ölecek, ölüme gönderecek birilerini buluyorlar..
Helal olsun Kılıçdaroğlu’na! Bu eylemlerin işaret fişeğini 29 Ekim’de, bu olaylardan bir gün önce, tam zamanında ateşledi.. PKK’lılar, BDP’liler, CHP’lilerin, ADD’lilerin, ÇYDD’nin, İP’in açtığı yoldan ilerliyorlar..
BDP’liler, yanlış zamanda, yanlış bir işe giriştiler..
Oslo sürecini deşifre eden birileri, iktidarın yeni bir diyalog sürecini başlatmasını engellemek için bu yola başvurmuş olabilir mi?
Bunlar çözümden yana olanlar değil, çözümsüzlükten meded umanlar. Uyuşturucu ticareti, silah ticareti, uluslararası güçlerin taşeronluğundan meded umanlar olamaz mı?
Çünki siyasi bir çözümden söz ediyorsanız, bunun yolu parlamento iradesidir. O da milli vicdanın rızasından geçer.. Birileri toplumsal bilinci yaralayan, bu işi kan davasına dönüştürme çabaları ile süreci sabote etmek istiyor olamaz mı?
Kürt halkının iradesi PKK’ya ipotek edilemez. Parlamento iradesi de PKK ve BDP’nin rehini değildir.
İnsan hakları kapsamında, sadece Kürtler için değil, bu ülkede yaşayan herkes için aynı haklar geçerli olmalıdır..
Bulgaristan’da yaşayan Müslümanlar ve Türkler için ne istiyorsanız, buradaki ötekiler için onları vermek gerek.. Ve bunların kavga, tehdit, şantaj ve terör yoluyla değil, milli irade, vicdan ve adalet duygusu ile hareket edilerek kazanılması gerek..
Bizim birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok. Tek bir zaferimiz olacak, o da birlikte kazanacağımız bir zafer.
Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek istiyor. Bu kanlı, karanlık ve kirli oyuna alet olmayalım.
Selâm ve dua ile.
YENİ AKİT