Makdisi'den Suriye'deki Durum Hakkında Yeni Açıklama

Ürdünlü İslam bilgini El Makdisi, Suriye'deki durum hakkında yeni açıklama yaptı.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

"Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla…

Bugün en küçük oğlum beni ziyaret etti ve dedi ki: “Babacığım dün bazı arkadaşların ziyaretimize geldiler ve onlardan biri bana: ‘Sen kiminle berabersin ya Muğire! IŞİD ile mi yoksa Nusret Cephesi ile mi?’ diye sordu. Ben de dedim ki: “Ben bütün Müslümanlarla beraberim.”

Oğlumun bu cevabından ötürü gözlerim öyle aydınlandı ki hatta ona bir hediye vaat ettim. Ona bu cevabının önemini hissettirmek, onu zihnine kazımak ve kalbine nakşetmek amacıyla ona hatıra olarak bazı ayetler ve güzel resimlerle isminin yazılı olduğu bir levha yaptırmaya karar verdim ve bir de üzerine güzel bir hat ile onu soranların ezberlemesini istediğim cevabını yazmak: “Ben bütün Müslümanlarla beraberim.”

Oğluma yöneltilen bu soru çok elîm ve üzücü, özellikle de Suriye’deki mücahid kardeşlerimizin, tek bir sancağı kaldıran, tek bir gaye için çabalayan birliklerinin aralarında cereyan eden savaşlardan sonra. Onların aralarındaki savaşlar başladığından beri tam bir aydır hapishanedeki kardeşlerimizle birlikte beş vakit namazda kunut yapıyoruz ve mücahidlerin saflarını birleştirmesi, onların hedeflerini kelime-i tevhit üzere cem etmesi, kalplerini içlerindeki en muttaki kimsenin kalbi üzerine toplaması için Allah’a dua ediyoruz. Buna ek olarak başlığı; “Eğer siz onu (Allah’ın emirlerini) yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur” ayet-i kerimesi olan Suriye’deki mücahidleri, Allah’ın düşmanlarının bütün cephelerde onların aleyhine birleşmelerine ve tuzak kurmalarına karşın içine düştükleri parçalanmaya karşı uyararak, onları birleşmeye çağırdığımız bir risale çıkardık.

Muvahhidler bu birleşmeye Allah’ın müşrik düşmanlarından daha layıktırlar. Çünkü mücahidler düşmanlarından berîdir, nefsin ve hevânın şehvetinden arınmışlardır. Çünkü onlar Allah’tan düşmanlarının beklemedikleri şeyleri beklerler, düşmanlarının Allah’tan ummadığı şeyleri umarlar ve onların kazanmadığı zaferler kazanırlar. Allah-u Teâlâ buyurmuştur ki: “Fakat Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.” Silahlarının namlularının kâfir Nusayrilerden mücahid kardeşlerimizin sinelerine çevrilmesi bizi üzdü.  Sonraki risalemizde de bunu yapanları kınadık ve kim olursa olsun bunu yapanlardan beri olduğumuzu ifade ettik. İsim veya lakap belirtmeden… Çünkü hedefimiz bu menfur fiillerin kökünü kazımak. Onların bu işlerinden berî olduğumuz, onlardan uzak olduğumuz anlamına gelmez. Aksine bu, onlardan daha çok sevdiğimiz ve daha yüce olanın -kelime-i tevhid ve sancağını kastediyorum- itibarına özen gösterdiğimizdendir.

Daha önce Hz. Süleyman’ın -selam ona ve Peygamberimize olsun- sözü üzerine bina ettiğimiz risalemizde birinin çocuğunu kurt götürmüş iki kadın arasında verdiği hükmü beyan etmiştik. Cihad ve cihad sancağı arzusu olan ve ona gerçekten bağlı olan onun bölünmesine razı olmaz, tıpkı hadiste geçtiği üzere analığının çocuğun ikiye bölünmesine razı olup, gerçek annesinin onun parçalanmasındansa kendisinden alınıp başka birinin nesebine verilmesine razı olacak kadar müşfik olması gibi. İslam ümmetine karşı şefkatli olan, ümmet evladının geldiği durum için acı çeken, uykusuz kalan biri mücahidlerin sancağının ayrılmasına ve saflarının bölünmesine asla razı olmaz, bilakis onların saflarının ve kalplerinin birleşmesi için Allah’a ihlasla dua ederek ağlar. Çünkü birleşmeleri İslam’ın ve ehlinin maslahatınadır. Çünkü gerçek mücahid ve fakih davetçi mücahidlerin safının birleşmesinde, bu aşamada, hiçbir kişisel mazeret ileri sürmez ya da Müslümanları ve İslam’ı temsil eden maslahatın önceliğini isimlerin ve şeklî bahanelerin almasına izin vermez.

Allah-u Teâlâ: “Kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” Saflar değil. Allah Subhanehu şahittir ki biz bu esaret halinde, mücahid saflarının birleşmesine dua ederken Allah’ın muhabbetini yürekten istiyoruz. Kâfirler bu talebimizin gerçekleşmesiyle öfkeden kudurup, bizim gözlerimiz aydın olana kadar asla razı olmayız ya da bu talepten vazgeçmeyiz. Tefrikayı derinleştiren veya artıran her yazıyı ve konuşmayı kınıyoruz, mücahidlerden birinden ya da bir gruptan sadır olup tefrikaya sebep olan her fiilden berîyiz. Bu yazılar, konuşmalar ve fiiller ins ve cin şeytanlarını memnun eder ve göz aydınlığı olur. Nebinin (sav) bazı seferlerde ashabına, ağaç dalları gibi ayrılığa düşerek parça parça mevzilendiklerinde söylediği gibi: (Sizin bu ayrılığa düşmeniz şeytanı sevindirir). Akabinde hemen birleştiler hatta üzerlerine bir elbise koyulsa hepsini örtecek kadar yakınlaştılar. Bunun için ben savaş meydanında veya dışında tefrikaya çağıran, onu yücelten ve yazarak, kaideleştirerek, fiilen veya gidişatıyla ona sebep olanların Rahman’ı değil şeytanı razı etmeye uğraştıklarına inanıyorum.

Şeytan tefrika ve çekişmeden hoşnut olur. Rahman ise: “Kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” Ne savaşçılar, kâtipler ve hatipler vardır ki şeytanın onlar üzerindeki zannını haklı çıkarmış ve çatışmayı, tefrikayı artıran gidişatlarından memnun olmuştur. “Şeytan, onlar hakkındaki zannını doğru çıkardı. İnananlardan bir grup dışında hepsi ona uydular.”

Aynı şekilde bu düşmanlarımızı da memnun eder, onları sevindirir. Hatta buna koşarlar, bunun için plan yaparlar ve doğrudan ya da dolaylı olarak iştirak ederler. Bunun için hapisteki kardeşlerime; falan filanın tefrikaya çağıran ve tefrikayı destekleyen ve bazı mücahid gruplarını isimleriyle ve komutanlarının isimleriyle alenen internet üzerinde yaralayan karalama ve paylaşım haberleri ulaştığında dedim ki:  Görmüyor musunuz, gerçek isimleriyle yazıyorlar ve bazıları da fotoğrafını koyuyor ve buna rağmen istihbaratın ilgisini çekmiyor ve bazı mücahid grupların tarafını tuttuklarını gösteren yazılarına rağmen hesaba çekmiyorlar, hâlbuki daha önce bundan daha hafif şeyler için bizi hesaba çekiyorlardı! Bu ancak onların bu merhalenin istediği ve memnun ettiği yönde çalışmaları ve planlarıyla uyuşmaları nedeniyledir. Tıpkı şeytanı memnun ettiği gibi. Bu arada cihadın haline yanan ve ağlayan ve cihad ehline nasihat eden ve safların birliğine ve savaşı terk etmesine çağıran bazı kardeşlerimizi istihbarat istedi, tutuklamakla tehdit etti, gözdağı verdi ve onları kırmızıçizgileri aşmamaları için uyardı. Evet, onlara göre kırmızıçizgiler Allah’ın istediği ve cihad ve mücahidler için razı olduğu doğru yolda yürümek.

Hevâlarla ve kötü ahlakla çevrilmiş çirkin, eğri ve düzgün olmayan çizgilere gelince, bunlar düşmanları razı eder ve sahibinden de memnun olunmasını sağlar. Çünkü sahipleri ajan olmasalar bile istihbaratın arzularına göre hareket eder, planlarında kullanılırlar. Ürdün’deki kardeşlerimizin dikkatini, bu tutuklanmamdan önce başıma gelen bir hadiseye çekmek istiyorum. Zira Ürdün’deki genç kardeşlerimize; üzerine hükümler bina edilmeden önce haberlerin doğrulanması, gıybeti ve laf getirip-götürmeyi terk etmek, kalplerin hasetten ve buğzdan arınması, Şeyhlere (ilim sahiplerine) ihtiram göstermek, ilim öğrenmeye ihtimam göstermek vs. gibi aralarındaki Âdab-ı Muaşeret konularında tavsiyeler yayınlamaya karar vermiştim. Lakin istihbarat onu yayınlamama engel oldu ve soruşturmacı Ebu Mervan Dabûbi bana tek cümleyle dedi ki: “Biz senin iç âlemini düzenlemene izin vermeyeceğiz!” Ürdün’deki kardeşlerim istihbaratın bizim iç âlemimizin nasıl kargaşa içinde, birliği ve ahengi olmayan bir azınlık olarak kalmasını istediğini tefekkür etsinler. Allah’ın bizden istediğinin tam aksine… Onların tek bir saf halinde değil de, birbirlerini boğazlayan gruplar halinde olmasını istiyorlar. Evet, açık olarak, lafı dolaştırmadan (söyleyelim ki) onların istedikleri bu. Kim bu açıklamadan sonra, istihbaratın bu arzularının gerçekleşmesi için gönüllü olarak kullanılmak istiyorsa Allah-u Teâlâ’ya bu kimseleri uyardığımız mazeretini beyan ediyoruz. Kim de; birleşme, dostluk, safları sıklaştırma ve ciddi bir çalışma ile onları terk eder ve öfkelendirirse, ona da merhaba deriz.

“Doğru yolu göstermek Allah’a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, hepinizi doğru yola iletirdi.”

Burada Buhari’de geçen bir rivayeti hatırlayalım. Muhacirlerden biri, Ensardan birine tokat atmıştı, bunun üzerine Ensardan olan, “Yetişin ey Ensar, neredesiniz?” diye bağırdı. Öte taraftan Muhacir olan da, “Yetişin muhacirler, neredesiniz?” diye seslendi. O sırada Resûl-i Ekrem (sav) bunları işitti ve dedi ki: “Bırakınız şu Câhiliyye davasını… Çünkü o, bir murdarlık, bir kötülüktür.” Burada Resulullah’ın (sav)  böyle isimler için bile gruplaşmayı (hizipleşmeyi) nasıl kınadığına dikkat edelim.  Hal böyleyken şayet Resulullah (sav) sizlerin hasımlığınızın ve parçalanmışlığınızın ulaştığı noktayı görseydi nasıl olurdu? Dikkat etmez misiniz “Bırakınız şu Câhiliyye davasını… Çünkü o, bir murdarlıktır” ifadesine… Ey Allah’ın kulları kardeş olun ve aranızı düzelterek Allah’ın düşmanlarını öfkelendirin. Allah’ın kanlarınızı ve ellerinizi berî kıldığı bir fitnenin alevlendirilmesine iştirak etmekten sakının. Kalplerinizin, dillerinizin ve yazılarınızın selamette kalmasına çabalayın. “Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.” Cihada ve mücahidlere karşı hayrın, vahdetin, ülfetin, nasihatleşmenin anahtarları olun. Cihada zarar vermekten, onu değersizleştirmekten, cihadı birlikler, ketibeler yoluyla bölmekten sakının!

Bu bayağı şeylerle meşgul olan, küçüklerimizi bunlara sevk eden ve bu şekilde eğitenler! Vallâhi ayıptır! Taberânî’nin Kebîr’inde rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (sav) buyuruyor ki: “Şüphesiz ki Allah işlerin şerefli ve yüce olanını sever, bayağı olanlarından hoşlanmaz.” Bazılarının bu bayağılık ve akılsızlıklarından biri de biz hapishanede olanların da, onların parçalandığı gibi parçalandığımıza dair yaptıkları yayınlardır. Bu sadece yalandır. Biz Allah’ın lütfuyla Allah’ın düşmanlarını öfkelendiren tek bir saf halindeyiz. Yine Allah düşmanları bizden daima; mücahidlerin saflarının birleşmesi, onların sözlerinin, bizim de kalplerimizin içlerindeki en muttaki kimsenin kalbi üzerine toplanması için Allah’a dualarla niyazda bulunduğumuzu duyuyorlar. Bizler birlik ve ülfet daveti hususunda aramızda tavsiyeleşiyor ve bizi ziyaret edenlere ve ailelerimize bu nasihatte bulunuyoruz. Çalışıyor, öğreniyor, hak ve sabır hususunda tavsiyeleşiyor ve Allah’ın düşmanlarını dostluğumuz ve vahdetimizle kızdırıyoruz. Âlemlerin Rabbine hamd olsun.

Ey kardeşlerim, bizler hakkında da, mücahidler hakkında da Allah-u Teâlâ’dan korkun. Tefrikayı yaymayın, ona yardımcı da olmayın, bilin ki düşmanlarımız samimi mücahid gruplarının arasına tefrika sokamaz. Aksine onların tamamına; tevhid sancağını yükselten ve bu yolda cihad eden herkese komplo kurar. Kim ki bugün herhangi bir samimi cihad grubu ile düşmanlık yaptığına sevinirse, onların tuzaklarından ve düşmanlıklarından emin olduğunu sanmasın. Meşhur sarı öküz kıssasındakiler gibi şöyle diyenlerden olmaktan sakının:  “Sarı öküzü verdiğimiz gün, bizi de yediler.”

Bilin ki Suriye’deki cihadınız için gece gündüz komplolar ve planlar kuruluyor. Günler önce Brüksel’de Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Türkiye ve aralarında Ürdün’ünde bulunduğu 8 Arap ülkesi Suriye’deki yabancı mücahidler tehlikesini tartışmak üzere toplandılar. Buna eş zamanlı olarak ABD Ulusal İstihbarat Başkanı James Clapper kongre üyelerine; “Suriye’deki savaşın Nusret Cephesi’nin ataklarıyla ABD Ulusal Güvenliği için gittikçe tehlikeli bir şekil almaya başladığını ve Suriye’de Sünni 7 bine yakın savaşçının tespit edildiğini” beyan eden açıklamalar yaptı.

Suriye’deki mücahidlere tuzak kurmak için bu komplolar durmak bilmiyor. Sosyal paylaşım sitelerindeki budalalar da cihadı değersizleştirmek ve onu birliklere, gruplara dönüştürmekle uğraşıyorlar. Mücahidler arasında fitneyi alevlendirerek çocuklarımızı bile etkilediler. Kızım günler önce yanıma gelerek “Sen kimden yanasın babacığım?!” diye sordu. Ona dedim ki: “Ben bütün mücahidlerden yanayım, ben tevhid sancağını yükselten ve onun zaferi ve hâkimiyeti için çabalayanlardan yanayım.” Allah-u Teâlâ buyuruyor ki:

“Muhammed, Allah’ın Rasûlüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çetin, birbirlerine karşı da merhametlidirler. Onların, rükû ve secde hâlinde, Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün. Onların secde eseri olan alametleri yüzlerindedir. İşte bu, onların Tevrat’ta ve İncil’de anlatılan durumlarıdır: Onlar filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ziraatçıların hoşuna giden bir ekin gibidirler. Allah, kendileri sebebiyle inkârcıları öfkelendirmek için onları böyle sağlam ve dirençli kılar. Allah, içlerinden iman edip sâlih amel işleyenlere bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.”(Fetih Suresi 29.ayet)

Şeyhülislam da demişti ki: “Kim O’nun (sav) metodu üzereyse ‘onunla beraber olanlar’ cümlesinin kapsamına girer.”

Allah’ım bizi onlardan kıl, kâfirleri ve münafıkları bizimle öfkelendir ve bizleri mücahidlerin arasında hidayetin, hayrın, muhabbetin anahtarı eyle. Salat ve selam Peygamberimizin, âlinin ve ashabının üzerine olsun."

-----------

Ebu Muhammed el-Makdisi

Ramimeyn Hapishanesi

Rebîu’s-sâninin yarısı 1435.

Tercüme: Büşra Zehra Çamdalı & Kulliyetu Neva Ümmet-i İslam

Kaynak: http://www.tawhed.ws/r?i=06031401

(INCANEWS)

Suriye Haberleri

Ahmed el-Şaraa: Türkiye her zaman Suriye'nin yanında yer aldı, bunu unutmayacağız
Hakan Fidan: Doğru tarafta yer almış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye devrim lideri Ahmed el-Şaraa ile görüştü
İşgalci Çin’den Suriye’nin yeni yönetimine Uygur küstahlığı
Suriye'de 14 yıl sonra köyüne kavuşan Semir Akça evini mayınlarla çevrili buldu