Mahremiyet

Abdurrahman Dilipak

Eskiden “mahrem” diye bir şey vardı. “Harem” de bu kavramla ilgili. Kabe’ye “Harem” denmesi de boşuna değil. “Harim-i İsmet”imiz vardı. “Özel”, “gizli” ve “dokunulmaz” olan bir alan.

 “Aile” bizim için böyle bir şeydir.

“Aile”, “birey”le “toplum” arasında kilit bir kavramdır.

Bir atasözümüz var: “Sui misal misal olmaz.” Ve de “cehennemin yolları ‘iyi niyet’ taşları ile döşelidir.”

Aile konusunda tek bir yasa gerekli: “Aile özel alandır ve kamu adına ya da diğerlerince bu alana hiçbir şekilde müdahale edilemez.”

Aile ciddi bir tehdit altında. Dede ve nine evden kovuluyor. Çocuklar aileden çalınıyor. Karı koca ilişkisi cinsellik ve rekabetçi bir alana indirgeniyor.

Dün Fujitsu ve Intel’in Ankara’da bir forumu vardı. Fujitsu Başkan Yardımcısı Hayaski, konuşmasında, 1000 kişinin on yılda yapabileceği bir işin K tipi yeni kuşak bilgisayarlarda 1 saniyede yapılabileceğini anlatıyordu. Işık hızı ile bilgiye ulaşabiliyoruz. Nöronik ağlarla geçmişi ve geleceği sorgulayabiliyoruz, ama en eski temel iletişim ağı olan temel aile sorununu çözemedik.

İletişim için en az 2 kişi olmalı. Ama sağlıklı, verimli, etkin bir iletşiim için sosyal bir ağ gerekli. İşte o ağın anavatanı ailedir.

Aile, mainboardun CPU’su gibidir.

Aile içi şiddet, kadının gelişimi, temel hak ve hürriyetleri, mülkiyet hakkı hepsi önemli. Ancak bu konudaki yanlışlıkları düzeltme adına ailenin özüne dokunulamaz.

Batının düştüğü bir yanılgı var. Biz de aynı tuzağa sürükleniyoruz. Gençler evlenmiyor. Ya da geç evleniyor. Çocuk yapmıyorlar. Ya da geç ve az çocuk sahibi oluyorlar. Çabuk boşanıyorlar ve devam eden evliliklerde mutluluk katsayısı çok düşük.

Peki bu soruna çözüm önerimiz ne? Tek sorun şiddet değil. Hatta şiddet bir sonuç. Bu şiddetin sebeplerini ortadan kaldırırsanız şiddeti de sınırlandırırsınız. Şiddet sadece kırsal kesimde, muhafazakâr çevrelerin sorunu değil. Alkol de bir sebep. Ahlaki erozyon bir başka sorun.

İyi ve doğruyu ödüllendirmek, örneklemek, kötüyü cezalandırmaktan daha kolay bir yöntemdir.

Sosyal anomalileri önleyelim derken, sakın aile dokusunu tahrip etmiş olmayalım. Kaş yapalım derken göz çıkartmayalım.

Şiddet zaten suç. Bunu özellikle aile ile ilişkilendirmek doğru değil. Bir yanlışı düzeltelim derken aile mahremiyetini zedelemeyelim. Böyle bir risk karşısında söylenecek tek söz var, gelecek günlerin geçen günleri artama tehlikesi karşısında “bırakın dağınık kalsın.”

Her şeyi yasa ile düzenleme çabası doğru değil. Bir ülkede ne kadar çok yasa varsa, o kadar az özgürlük var demektir. Yasa ile düzenlediğiniz her alanda, siyasetçiye ve bürokrata o alanda müdahale hakkı tanımış olursunuz.

Her yasa bir “norm” oluşturur ve her norm o alanı “tek tip”leştirir.

Yasa yaparken, bugünün varolan sorunlarını çözmek yerine, geleceğin muhtemel sorunlarını çözecek bir derinlik ve perspektife sahip olunması gerek. Yoksa kanunlarımız ölü doğar ve dev bir “ölü mevzuat fosil çöplüğü”ne çöp taşımış oluruz.

Aile bireyin toplumsallaştığı bir “kozmik oda”dır ve bu alana müdahale DNA’nın doğasına müdahale kadar risklidir.

Aile Bakanı iyi niyetli. Yeni bir bakanlık. Yapılan çalışmalar genel olarak doğru yönde ve ileri doğru. Ancak bugün kritik bir eşikteyiz. Sanırım bu noktada durup düşünmek durumundayız.

Sosyal olayların çok farklı disiplinlerle ele alınması gerek. Din, tarih, gelenek, kültür, sosyal şartlar, ideolojik, politik, felsefi değerlerin, psikolojik faktörlerin, ekonomik şartların asimetrik etkileşimine açık bir alanda hareket ederken, ihtimal, maliyet ve risk analizlerini yapabiliyor muyuz? Sebep-sonuç ilişkisi sosyal network üzerinden metrik olarak risk alanlarını izleyebiliyor muyuz? Geri besleme yapabilecek miyiz?

Sanırım bu konunun aceleye getirilmeden yeniden gözden geçirilmesi gerek. Selam ve dua ile.

YENİ AKİT