Görevleri ölmek ve öldürmek olan 11 bin genç...
Oyun bitti. Şimdi eve dönme zamanıdır..
Kimi kampta doğmuş, büyümüş.. Bir kimlikleri bile yok.. Kimilerinin kardeşi asker.
Bir oğlu askerde, bir oğlu dağda bir ana yüreğini düşünün..
Herkese duymak istediği şeyleri söylediler.. Dağa çıkanın “dağa çıkması için gerekçeler”i vardı. Evleri yakılmış, ormanları yakılmış, sürüleri ellerinden alınmış, saydıkları insanlara pislikleri yedirtilmişti.. Tenkil, tedip, tehcir politikaları uygulanmıştı.. Bu gerekçeler özenle üretildi.. Dağa çıkanlarla savaşmak isteyenlerin de gerekçeleri vardı. Bu gerekçeler de toplum mühendisleri tarafından özenle üretildi. Adına “Kontrollü Bunalım Stratejisi” diyorlardı.. Tavşana kaç, tazıya tut dediler. Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmek istiyordu.. Sonuçta “kurşun yiyen de, sıkan da bizdendi”, ama silahı veren de, kurşunu veren de, hedef gösteren de, siyasi emellerini başkalarının emelleri, şahsi çıkarlarını başkalarının çıkarları ile tevhid eden bir grup azınlıktı!
Taraflar “vatan kurtarmak” ya da vatan kazanmak isterken, aslında her iki tarafın da kuyusunu kazan çevrelere gönüllü ırgatlık yaptıklarının farkında bile değildiler.. Güneydoğu, giderek insansızlaştırılıyordu.. Gemiyi ele geçirme mücadelesinde gemi yavaş yavaş batarken, kimse oynanan oyunun farkında bile değildi.. Taraflar, yandaşlarının geminin malını yağmalamasına göz yumuyorlardı..
BM denetimindeki Mahmur Mülteci Kampı, 1994-95 yıllarında devlet tarafından güvenlik gerekçesiyle boşaltılan ya da yakılan sınır köylerinden Irak’a göçen çoğu Hakkâri ve Şırnak ağırlıklı 11 bin 200 Türkiyeli Kürt mülteciye ev sahipliği yapıyor.
Aslında bu bir oyundu.. PKK’nın insan kaynaklarını sağlaması için uygun bir yol bulunması gerekti..
Türk Ergenekonu ve Kürt Ergenekonu’nun arasında derin ve karmaşık bir bağ olması gerekir..
“Bebek katili” lafını bir kenara bırakıp, oynanan karanlık, kanlı ve kirli oyunların arkasında gizlenen gerçeklere bakmamız gerek.. Bu bir oyundu.. Ve oyunun içinde herkes vardı.. Ne yazık ki, devletler böyle karanlık, kanlı ve kirli oyunları oynuyorlar.. Bunun adına da politika diyorlar.. Terörü ve savaşı bir siyaset yapma aracı olarak kullanıyorlar..
Saddam da böyle biri değil miydi? Kendi evlatlarını da yiyen bir sistem.. Şeytanca bir oyun.
Churchill “Bir damla kan, bir damla petrol” demiyor muydu? Lawrance kimdi, neyin peşindeydi?.
Gerçek, öfke ve kan’la gizlendi.
Artık gerçekle yüzleşme zamanı. Bu korku tünelinden çıkıp yeni bir hayata başlamanın zamanı geldi..
Öyle bir oyun kuruldu ki, her iki taraf birbirini yoketmek üzere kurgulandı.. Her iki tarafın yaptıkları, haklılığının isbatı için bir gerekçe oluşturuyordu..
Ne zaman barış bir umud haline gelse, o hain el devreye giriyor ve her iki taraftan birilerini vurarak süreci tetikliyordu..
Maraş, Çorum, Sıvas, Başbağlar, hepsi bir oyundu..
Apo da sisteme yabancı biri değil.. Apo ve Erol Taş arasında bu anlamda bir benzerlik kurabilir miyiz? Erol Taş bunu bir sanatçı olarak yapıyordu, Apo bir siyasetçi olarak yapıyor. Ama her ikisi de kendine biçilen rolü oynuyor..
Şeytanın askerleri bu kadar örgütlü ve planlı hareket ederken, namuslu insanların nasıl bu kadar dağınık ve saf olduklarını anlamak zor.. Kadrolarında şeyh de var, fahişe de.. Sağcı da var, solcu da. Alevi de var Sünni de. Olmayan yok ki!
Mahmur’dakileri getirirken onları nereye nasıl yerleştireceğimizi de düşünelim. Bana kalırsa sağlık ocağı, okulu, camisi olan yeni bir yerleşke kurulsun.. Bu insanlara para ve fidan verelim, kendi çevrelerini yeşertsinler. Hayvancılık ve tarım altyapısı kuralım. Dokuma işi, tamir işi. Kimi berber olsun, kimi öğretmen.. Kimi hastabakıcı, kimi şoför. Kendi kendilerine yeterli hale getirelim.. Evleri TOKİ yapsın, ama herkes evinin inşasında çalışsın.. Belki önce bir geçici kamp kurulabilir. Kızılay insani yardım desteği sağlayabilir.. Hayata yeniden başlamak... Bir utancı, onurlu bir barışa ve başarıya dönüştürmek...
Ama dikkat! “Türküm doğruyum..”, diye başlanmasın işe. Apoizmden Kemalizme geçiş sancılı olabilir.. Şehrin yamacına “Ne mutlu Türküm diyene” diye yazarsanız, bu mücadeleyi daha baştan kaybedersiniz..
Ah! Anam ah!
ABD, AB, BM bilmiyor mu bütün bu olanları? Peki neden susuyorlar?
Birileri her şeyi biliyor ve fakat gerçeği söylemek işlerine gelmiyor. 3 maymunları oynuyorlar ve üç mum yakıp seyrimize bakıyorlar! İnsan hakları, demokrasi lafları da işin kandırmacası.. Kürtçe yasağı getirenler de, bu yasağa direnmeyi örgütleyenler de kendileri. Ya da buna benzer daha bir sürü olay.. Bu çark böyle dönüyor.. Kuklalarla uğraşıyoruz ve fakat kuklacıyı göremiyoruz.. Eee, biraz feraset lazım.. Tecrübe, akıl gerek..
Herkes başkasının gözünde çöp ararken, kendi gözündeki merteği görmek istemiyor..
Bu oyun deşifre oldu ya, oyunu da aktörleri de değiştirmek istiyorlar.. Onun için eski şantiyeler tasfiye ediliyor.. “Harç bitti, yapı paydos”. Sanmayın ki, oyun bitti. Yeni bir senaryo, yeni bir oyun ve yeni oyuncular..
Tamam, Mahmur’dan 11 bin kişi gelecek.. Ev, iş, suç dosyaları ne olacak?. Bu kişilerin varsa uyuşturucu bağımlılıkları ne olacak? Psikolojik tedavileri, eğitimleri?.
Kuşkusuz, yanlışın neresinden dönülürse kârdır.. Önce bir gelsinler. Ama bu iş o insanların gelmesi ile bitmiyor..
Umarım bu insanların eline silah verip korucu yapmazlar. Ya da itirafçı statüsünde derin devletin karanlık işlerinde kullanılmak üzere birilerinin insafına bırakmazlar..
Ergenekoncular, CHP ve MHP istemese de, bu konuda bir şeyler yapmak gerek.
Bu kan durmalı. Kan üzerinden siyaset yapanlar, nemalananlar, toplumda kamplaşmalara sebeb olanlara artık bir dur denmeli.. Onlar da bu gelişmeler karşısında göreceksiniz sessiz kalmayacaklar. PKK içinde bölünmeler olabilir.. Ankara’nın Rusya ile yakınlaşmasının da bir yankısı olacak.
Bu kirli oyunun kuklalarından önce kuklacıları yargı önüne çıkartılmalı.. Ama kuklacılar, bunların geri dönüşünü istemeyecektir. Çünkü bu insanların anlatacakları, karanlık bir dönemin aydınlatılmasına sebeb olabilir.. Karanlıklardan aydınlığa çıkıldığında deşifre olmaktan korkanlar, bunu istemeyeceklerdir..
Artık şunu görelim: Darbeler, irtica ve terör bir oyundu! Birilerinin Türkiye’yi ele geçirmek ve yönetmek için oynadıkları bir oyundu.. Bu oyun bitmeli artık.. Maskeler indirilmeli.
Unutmayalım ki, bu işten dağdakiler kadar ovadakiler de sorumlu.. Belki biz hepimiz yeteri kadar akıllı, dürüst ve cesur davranmadığımız için, haksızlıklar karşısında sustuğumuz, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı durmadığımız için suçluyuz..
Çuvaldızı başkalarına batırmadan önce iğneyi kendimize batıralım..
Ve “Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmez”.. Sonunda her topluluk layık olduğu gibi idare olunuyor ve biz kendimizi değiştirmeden Allah (cc) bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.. İtiraf edelim: “Biz zalimlerden olduk”.
Selam ve dua ile..
VAKİT