Mahmud Halil ve ABD’de özgürlüğün sonu

Trump yönetiminin bir kişi, grup ya da örgütün “Hamas'ı desteklediğini” ya da “antisemitik” olduğunu iddia etmesi için herhangi bir kanıta ihtiyaç yoktur.

Robert Inlakesh’in PC’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber için tercüme edilmiştir.

Beyaz Saray antisemitizmle mücadele kisvesi altında üniversite kampüslerinde ve ABD şehirlerinin sokaklarında ifade özgürlüğünü kısıtlamaya çalışıyor.

İnternette neyin gerçekten “ifade özgürlüğü” teşkil ettiği, “neyin yasaklanması” ya da “izin verilmesi gerektiği” tartışmaları uzun süredir devam ederken, ABD'nin Birinci Anayasa Değişikliği'nin en azından çevrimdışı kamusal alanda paylaşılanları kapsadığı bir süredir kabul ediliyordu. Mahmud Halil'in tutuklanması, Trump yönetiminin İsrail'e yönelik hiçbir eleştiriye müsamaha gösterilmeyeceğine dair bir beyanıydı.

Yeşil Kart sahibi olmasına rağmen Mahmud Halil, kendisi gibi Amerikan vatandaşı olan sekiz aylık hamile eşinin gözleri önünde kaçırıldı. Gözaltına alınması Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza'ya (ICE) bağlı sivil giyimli memurlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Halil herhangi bir suç işlemekle suçlanmasa da sınır dışı edilmek ve Yeşil Kartının iptal edilmesiyle tehdit ediliyor.

Daha da kötüsü, Beyaz Saray'a ait resmi sosyal medya hesapları (eski adıyla Twitter) ve başka yerlerde “Shalom Mahmoud” yazılı bir görsel yayınladı.

ADL ve diğer Siyonist gruplar, antisemitik protestolara karıştığı ve Hamas'ı desteklediği suçlamalarını benimseyerek Filistinli öğrencinin sınır dışı edilmesini talep etmek için hemen harekete geçti.

Ancak, öğrenci ve akademisyenleri ifşa etmek için kurulan meşhur ‘Canary Project’, Mahmud Halil'i araştırdığında ve oldukça kapsamlı bir profil yazdığında, öğrencinin Hamas kelimesini söylediği tek bir video bile bulamadı.

Aslında Canary Project, Hamas ile herhangi bir bağlantı bulma konusunda o kadar çaresizdi ki, öğrencinin bir protestoda “nehirden denize, Filistin özgür olacak” sloganı atan birinin yanında olduğu için bunun “Hamas desteği” olduğunu, çünkü bu ifadenin “Hamas lideri Halid Meşal tarafından da İsrail'in yerine bir İslam devleti kurulması çağrısında bulunmak için kullanıldığını” iddia ettiler.

ABD Başkanı Donald Trump göreve geldiğinden bu yana, “antisemitizm” ve “Hamas desteği” olarak adlandırdığı şeylere izin verdikleri için öğrenci protestocularına ve üniversitelere baskı yapma niyetini açıkça ortaya koydu. Elon Musk'ın DOGE'si USAID'e ve DEI ya da “uyanmış” olarak görülen her şeye verilen fonları keserken, 3 Şubat'ta ABD Adalet Bakanlığı ABD vergi mükellefleri tarafından finanse edilen bir “Antisemitizmle Mücadele Görev Gücü” oluşturdu.

Sözde antisemitizm görev gücü, Trump'ın 30 Ocak'ta Antisemitizmle Mücadele için bir İcra Emri imzalamasının ardından kuruldu. Bu İcra Emri açıkça “HUKUK VE DÜZENİ UYGULAMAK VE SİVİL HAKLARI KORUMAK İÇİN SUÇUN ÜSTÜNE GİTMEK” amacını güttüğünü belirtmektedir.

Emirde “Adalet Bakanlığı tarafından kanun ve düzenin korunması, Hamas yanlısı vandalizm ve gözdağının bastırılması ve solcu, Amerikan karşıtı kolej ve üniversitelerdeki Yahudi karşıtı ırkçılığın soruşturulması ve cezalandırılması için derhal harekete geçilecektir” ifadeleri yer almaktadır. Ayrıca “kampüslerimizdeki antisemitizm patlamasıyla mücadele etmek için tüm Federal kaynakları bir araya getirmek üzere güçlü ve benzeri görülmemiş adımlar atılması” gerektiği de kaydedildi.

Irkçılığın diğer tüm biçimleri “uyanıklık” olarak adlandırılırken, Yahudi halkına yönelik nefret Trump yönetimi için mücadele edilmesi gereken bir öncelik olarak görülüyor. Ancak, ABD hükümetinin “antisemitizm” olarak nitelendirdiği söylem türleri, esas olarak Washington'daki politika yapıcılar tarafından desteklenen siyasi şikâyetler ve İsrail politikalarına yönelik eleştiriler gibi görünmektedir.

Bunun en iyi örneği, kendisi adına antisemitik ifadeler kullanıldığına dair hiçbir kanıt bulunmayan Mahmud Halil'e yapılan zulümdür.

Beyaz Saray bunun yerine antisemitizmle mücadele kisvesi altında üniversite kampüslerinde ve ABD şehirlerinin sokaklarında ifade özgürlüğünü kısıtlamaya çalışıyor.

Trump yönetimi, ABD'nin İsrail'in Gazze'deki soykırımına verdiği desteği protesto etmeyi seçen öğrencilerin okuldan atılması ve hatta diplomalarının ellerinden alınması için yetkililerle işbirliği yapmasına rağmen Columbia Üniversitesi'nin 400 milyon dolarlık federal fonunu kesmeye bile karar verdi.

Donald Trump'ın BM Büyükelçisi Elise Stefanik, zamanını sadece Filistin yanlısı öğrenci protestolarını susturmaya değil, aynı zamanda aktif olarak birçok akademik kurumun Başkanlarının peşine düşmeye adayan belki de en önde gelen seçilmiş yetkiliydi. Stefanik, yakın zamanda CPAC'de yaptığı bir konuşmada, beş Ivy League Üniversitesi Başkanının görevden alınmasına yardımcı olmakla övünerek “beşi gitti, birçoğu kaldı” dedi.

Üniversite Başkanlarının devrilmesi, profesörlerin susturulması, öğrencilerin tutuklanması ve akademik kurumlarından atılması, ABD tarihinde akademik özgürlüğe yönelik en ciddi baskıyı oluşturmaktadır. Soğuk Savaş döneminde bile Üniversite Rektörleri ABD hükümeti tarafından bu kadar küstahça tasfiye edilmemişti.

Daha da kötüsü, Trump yönetiminin Orta Doğu ve Afrika ile ilgili dersleri doğrudan denetlemeye kalkışması ve böylece üniversitelerin Amerikan dış politikasına muhalif görüşleri öğretme kabiliyetlerini ellerinden almasıdır.

Dahası Washington, İsrail'in söylemine karşı çıkan tüm kuruluşları terör destekçisi sayarak vergiden muaf statülerini keyfi bir şekilde ellerinden almak için yasal yöntemler de aramaktadır ki bu sadece üniversiteleri ve sivil toplum gruplarını değil medya kuruluşlarını da ciddi şekilde etkileyebilecek bir hamledir.

Mahmud Halil'in gözaltına alınması ve ABD hükümetinin onu herhangi bir suç işlediğine dair hiçbir kanıt olmaksızın sadece siyasi görüşlerine dayanarak sınır dışı etme niyetinde olması örneğinde gördüğümüz gibi, “yasadışı protestolar” fikri keyfi olarak uygulanan bir etiket olabilir.

Trump yönetiminin bir kişi, grup ya da örgütün “Hamas'ı desteklediğini” ya da “antisemitik” olduğunu iddia etmesi için herhangi bir kanıta ihtiyaç yoktur; bu etiketi sadece İsrail'e yönelik eleştirileri cezalandırmak için kullanmaktadırlar.

Amerika Birleşik Devletleri'ndeki İsrail Lobisi ayrıca en az 38 eyalette İsrail'in boykot edilmesini yasaklayan yasa tasarılarının kabul edilmesine yardımcı olmuştur ki bu da Amerikan tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir hamledir.

Tüm bunlara rağmen, Trump yönetimi ve destekçileri hala “Önce Amerika” sloganlarıyla gurur duyarken, Başkan'ın kendisi de kısa süre önce “İfade özgürlüğü geri döndü” açıklamasında bulundu. Ancak ifade özgürlüğüne yönelik bu saldırı, Donald Trump'ı modern ABD tarihindeki “en ifade özgürlüğü karşıtı Başkan” haline getirecek şekilde şekilleniyor.

*Robert Inlakesh; gazeteci, yazar ve belgesel film yapımcısıdır. Filistin konusunda uzmanlaşarak Orta Doğu'ya odaklanmaktadır.

Çeviri Haberleri