Ahmet Varol / Yeni Akit
Konuşan Abbas ve susan Abbas!
Diplomatik ilişkilerde resmi makamları işgal edenlerin muhatap alınması prosedür gereğidir. Dolayısıyla Türkiye’nin de Filistin konusunda resmiyette “Filistin Devlet Başkanı” olarak tanımlanan kişiyi muhatap alması, onunla ilişki kurması ve Filistin halkının sesinin duyurulması amacıyla kendisine konuşma fırsatı vermesi tabiidir.
Ben de, Mahmud Abbas’ın Türkiye’ye geleceğinin resmi olarak açıklanmasından sonra Rehber Tv’de düzenlenen programda bu konuyla ilgili olarak sorulan soruya verdiğim cevapta mevcut şartlarda önemli olanın siyonist vahşete ve zulme karşı ortak tavır sergilenmesi olduğunu, bu açıdan Filistin’deki mazlum ve mustazafların sesinin kimin vasıtasıyla dünyaya duyurulmasını sorun edinmeyeceğimizi, bu açıdan Mahmud Abbas’ın davet edilmesine ve konuşturulmasına da bir itirazımız olmadığını belirtmiştim.
Filistin’de Hamas ve İslami Cihad gibi İslami direnişi temsil eden oluşumlar başta olmak üzere direniş hareketlerinin de bu konuyu sorun yapmadıklarını, Türkiye’nin Mahmud Abbas’la diplomatik ilişkileri geliştirmesine, onu davet etmesine ve konuşturmasına herhangi bir itirazlarının olmadığını biliyoruz.
Ancak bu bizim Mahmud Abbas’ı zemzem suyuyla yıkayıp kahramanlaştırmamıza ve onun haksızlıklarının üstünü örtmemize gerekçe teşkil etmez.
Abbas’ın bundan önce muhtelif dış ziyaretlerde yaptığı gibi Türkiye ziyaretinde de siyonist işgalcilerin Filistin halkına yaptığı zulümleri eleştiren heyecanlı sözler söyleyeceği tahmin edilen bir şey.
Diplomatik alanda, siyonist işgalcilerin zulüm ve haksızlıklarını dile getirme cesareti gösterebilen Abbas konuşan Abbas’tır. Ama bir de susan Abbas var. Onu da sahadan, yaşanan gerçeklerden ve gelişmelerden öğrenmemiz gerekir.
Abbas’ın polisleri Batı Şeria diye adlandırılan bölgede, İsmail Heniyye’nin şehit edilmesini protesto eylemlerine katılmalarından dolayı onlarca Filistinli genci gözaltına aldı. Fakat hepsi bu kadardan ibaret olsaydı çok fazla önemsenmeyebilirdi.
Yine aynı Abbas’ın güvenlik güçleri yine Batı Şeria’da işgalcilerin baskın düzenlemeyi planladıkları yerlerde, işgal askerlerinin kullanacağı tahmin edilen yollara patlayıcı yerleştiren gençleri yakalayıp işkence yoluyla itirafa zorlayarak patlayıcıların yerlerini belirledi, sonra uzman elemanları vasıtasıyla çıkarıp boş arazide imha ettiler.
İşgal rejimi tarafından aranan, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ne meyilli, daha önce işgalcilerin muhtelif saldırılarına ve işkence uygulamalarına maruz kalması sebebiyle sakat olan 28 yaşındaki İsmail Avkel, Abbas yönetiminin Koruyucu Güvenlik birimlerine mensup elemanlar tarafından vuruldu. Yani işgalcilerin vurmasına gerek kalmadı.
Abbas’ın güvenlik güçleri işgalcilerin işlerini bu konuda bir hayli kolaylaştırıyor. Çünkü Abbas yönetimi siyonist işgal rejimiyle güvenlik işbirliği anlaşmasını iptal etmeme konusundaki ısrarını sürdürüyor. Bu yüzden siyonist işgal güçleri tarafından aranan Muhammed Ebu Şuca’ isimli bir direnişçiyi ele geçirmek amacıyla Sabit Sabit Hastanesi’ni bastılar. Ancak halkın tepkisi ve protesto gösterisi üzerine peşini bırakıp uzaklaşmak zorunda kaldılar.
Özellikle Aksa Tufanı sürecinde Batı Şeria bölgesinde de direniş eylemlerinin artmasına paralel olarak Abbas yönetimine bağlı güvenlik ve istihbarat teşkilatlarının direnişçiler üzerinde takipleri de arttı. Bu takibin öncelikli amacı ise direnişçilerin işgal güçlerine yönelik eylem planlarının önceden tespit edilip engellenmesidir.
Şu an, sırf direniş eylemlerine karışmaları veya destek vermeleri sebebiyle Abbas yönetiminin cezaevlerinde tutulan ve “siyasi tutuklular” olarak nitelendirilen yüzlerce tutuklu var. Bunların bazıları hakkında, mahkum edilmelerini gerektirecek bir suçları olmadığına ve serbest bırakılmaları gerektiğine dair mahkeme kararları olduğu halde Abbas’ın güvenlik teşkilatları onları serbest bırakmama konusundaki ısrarını sürdürüyor.
Bunlar sadece birkaç örnek ve toplamın çok az bir yüzdesine tekabül ediyor. Kalanları sizin tahmin etmeniz için.