CHP lideri Deniz Baykal değişik kesimlerden gelen “Askeri yargının yetki alanını kısıtlayan iki yasa maddesi için Anayasa Mahkemesi'ne ne olur gitmeyin” taleplerini yanlış değerlendirmiş; dün Meclis Grubu'nda yaptığı konuşmayı izlerken bunu fark ettim. Ona göre, talebi seslendirenler, iki maddenin anayasaya aykırı olduğunu ve iptal edileceğini biliyorlarmış da onun için “Gitme” diyorlarmış...
Mutlaka başka sebepleri de vardır, ama o talepte bulunanların kendisine fazla uzakta durmayan önemli bir bölümü, CHP'nin 'sol' veya 'sosyal demokrat' olma iddiasının bütünüyle havada kalmasına sebep olacağını bildikleri için, “Ne olur yapma” uyarısında bulunuyorlar.
'Çağdaş sol' -özellikle 'sosyal demokrat' versiyonu- dünyanın her tarafında sivil değerlerin taşıyıcısıdır. Hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, demokrasinin pekiştirilmesi için mücadele eden 'sosyal demokratlar', bu sayede pek çok ülkede halkın oyuyla iktidara gelmeyi başarmıştır. Halktan gerekli desteği bulamayanlar bile, 'sol' değerlerle ilişki kesmeyi göze almadan, kestirme yollardan medet uman bir yaklaşımı benimsemez.
Hiçbir mazeret askeri yargının yetki alanını daraltarak darbeleri gündemden çıkarma girişimine CHP'nin karşı çıkmasını açıklayamaz. Yargının 'resmi' baskı altında olması (bir yargıç “Üzerimde kurumsal baskı var” diye bir davadan çekilmiş; bir tek yargıç!) veya Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (HSYK) bakan ve müsteşar da üye olduğu için yargıya 'bağımsız' denemeyeceği (Avrupa Birliği esas HSYK'nun yapısının değiştirilmesini istermiş) gibi 'itirazları' Deniz Baykal'ın, kendi grubunda bile derin bir sessizlikle karşılandı.
Grubunu ikna edemeyen Deniz Baykal, milletvekilleri üzerinde 'resmi baskı' uygulayarak, Anayasa Mahkemesi'ne başvuru için gerekli sayıyı bulabilir; ancak bugüne kadarki deneyimler, siyasilerin, böylesine temel konularda, ikna olmadıkları halde kendi vicdanlarına karşı bir davranışa zorlanmalarının, mensup oldukları parti için hayırlı sonuçlar doğurmadığını gösteriyor.
İşi bundan sonra hiç kolay değil Deniz Baykal'ın...
Türkiye bugüne kadar dört-beş askeri müdahale yaşamış bir ülke; kimi kayıtlara geçmiş sayısız müdahale hazırlığını da biliyoruz. Bunlardan yalnızca 1962 ve 1963 yıllarında yapılmış iki başarısız darbe girişiminin sorumlularıyla yargıda hesaplaşıldı. O dönemde başbakanlık koltuğunda CHP'nin kurucu kadrosundan İsmet İnönü bulunuyordu.
İsmet Paşa'nın partisi, bugün, “Darbecilerle hesaplaşılmasın” noktasında...
Bunu bu denli açık söylemiyorlar elbette, hatta “Hesaplaşılsın, yargılansınlar” deniyor, ama onca sonuç almış darbe girişiminin hiçbirinin üzerine gidilemediği de ortada...
Deniz Baykal'a göre, darbecileri yargı önüne götürecek yasal mevzuat varmış...Oysa iki madde çıkmadan önceki yasal çerçeve darbecilerin yakasına yapışılmasını engelliyor. Baykal daha iki hafta önce “12 Eylülcüleri yargılayalım, bunun için anayasayı değiştirelim” dediğini hatırlamıyor mu? 2004 yılında da, aynı Baykal, “Darbelere meşruiyet zemini teşkil eden TSK İç Hizmet Yasası'nın 35. maddesini değiştirmek için iktidarla işbirliğine hazırız” dememiş miydi? 1993'te CHP tarafından hazırlanmış anayasa metninde Baykal'ın şimdi sığındığı 145. maddenin kaldırılması öngörülmüyor muydu?
CHP ve lideri Baykal'ın sergilediği durum hüzün verici gerçekten...
“Ne olur yapmayın, Anayasa Mahkemesi'ne gitmeyin” diyenler böyle hüzün verici bir duruma düşmesini istemeyen dostlarıydı Deniz Baykal'ın; ama o bunu anlamadı.
YENİ ŞAFAK