Ayşe Sucu görevden alınmış.
Ardından da 28 kişi, protesto amaçlı olarak Diyanet Vakfı Kadın Kolları’ndan istifa etmiş.
Aslında istifa edilen müessesenin tam adı bile bilinmiyor.
“Diyanet İşleri Başkanlığı” denilip geçiliyor.
Oysa Ayşe Sucu’nun görev yaptığı yer de, istifacı hanımların bulundukları yer de, Diyanet İşleri Başkanlığı değil, bir vakıf.
Koç Vakfı gibi..
Türk Eğitim Vakfı gibi..
Bir vakıfta, “şu şahıs çalışmış, bu şahıs çalışmamış” tartışması olur mu?
Adı üstünde, “vakıf”!
Kurmak da serbest, çalışmak da!
Bir vakıfta; şu veya bu sebeble çalışma ortamı kalmadı mı?
Sen de yeni bir çalışma ortamı oluşturursun. Yeni bir vakıf kurarsın veya kurulmuş bir vakıfa geçer, orada çalışmaya başlarsın!
Bu konuda bir engel yok ki!
Somut örneğe dönersek..
Ayşe hanımın açıklamalarına göre, görevden alındığı birimi, zaten kendisi kurmuş.
Şimdi bir tane daha kursun, olsun bitsin!
Hatta kartelden aldığı son gazla, bir tane de değil; birden fazla vakıf kurması bile mümkün.
Haydi bakalım, destekçileri ile birlikte, yeni bir oluşumu hayata geçirsinler..
Biz de görelim, ne yapacaklar?
Görelim, keramet Diyanet Vakfı’nda mı?
Yoksa Ayşe Sucu’da mı?
Kuracakları vakıftaki başarıları ile ortaya çıkar gerçek..
Keramet Ayşe Sucu’da ise, yeni vakıfta başırılı olurlar.. Görevden alanları da utandırırlar!
Böylece, Ayşe hanımla birlikte çalışırken, Diyanet isminden rahatsız olan bazı “entel”ler de, rahatlamış olurlar.
Yeni vakfınıza, Yargıtay Mensupları Vakfı diyebilirsiniz..
Ne alaka, demeyin.. Yargıtay’da çalışanlar da varmış ya Diyanet Vakfı’ndaki merkezde. Ona atfen!
Atatürkçü Yaşam Vakfı diyebilirsiniz.
Dersiniz de dersiniz!
Ne de olsa, istifacı 28 bayanın hemen hepsi maddi durumları yerinde olan insanlar. Yüksek tahsilli insanlar!
Ayşe hanım da, önceki gün çıktığı televizyon programında, vakıf çatısı altındaki çalışmalar sebebi ile bir gelirlerinin olmadığını, tam aksine masrafları olduğunu açıklamıştı ya.
Ne güzel işte.
Laikçi gazeteciler de sizi el üstünde tutuyor, bir türlü yere bırakmıyorlar..
Allayıp pudralıyorlar.
Daha güzel bir fırsat çıkmaz!
Kurun yeni bir vakıf. Veya kurulmuş vakıflardan birisinin çatısı altında, geliştirin aynı çalışma tarzını..
Olsun bitsin.
Niye tartışmayı başka boyutlara çekiyorsunuz ki!
Hem biz de görmüş oluruz böylece, “keramet Ayşe Sucu’da” mı, yoksa “Diyanet Vakfı’nın imkanlarını kullanmada” mı?
Böylece anlarız, “bebek acısı” ile kıyaslanan “görevden alınma”nın “ağır”lığı nereden geliyor?
Türkiye Üniversitelerinde başörtü yasağı uygulanırken, tek açıklamasını hatırlamadığımız Ayşe Sucu’nun, şimdilerde üst tabaka bürokratların eşleri ile Diyanet çatısı altında yaptığı kakarakikirilerine son verilmesine, niye bu kadar kızdığını böylece anlamış oluruz..
Üniversitelerden atılan kız öğrencilerin bir tanesine bile, iki dakika vakit ayırmayan kartel televizyonlarının, bir vakıfa ait merkezin başından, yarım başörtülü bir hanımın alınmasını (o alınma da 14 sene görev yaptıktan sonra), niye bu kadar önemsediklerini de öğrenmiş oluruz!
Üniversitelerde başörtüleri sebebi ile okuyamayan kız öğrencilerin, meslek edinme/eğitim gibi temel hakları çiğnendiği halde onlara sahip çıkmayanların, bir vakıfın yan kuruluşunun başında bulunan hanımın görevden alınmasını niye bu kadar önemsediklerini öğrenmiş oluruz!
“Başörtü ile okuma hakkı isteyenler, ikiyüzlülük yapıyorlar. Bir kadını, başörtüsünü farklı şekilde örttüğü için ihraç ediyorlar” diyenlerin, “okuma hakkı” ile, “vakıfda çalışma ayrıcalığı” arasındaki farkı ayırdedemeyeceklerini zannetmiyorum. Ama bu “kara propaganda”yı pompalayanlar, bu vesile ile yine başörtü düşmanlığı yapıyorlar!
Onbinlerce kızımızın, başörtü yasağı yüzünden okuyamadığı gerçeğini örtbas edip, bir kadının vakıfdaki görevinden alınmasını saatlerce tartışarak, yine ahlaksızlıklarını tescilliyorlar!
YENİ AKİT