Mahalleyi telaş aldı

Mehmet Baransu

Irkçılığın, nefret suçunun, karalamanın, iftiranın, yalanın, manipülasyonun gazetecilik olarak adlandırıldığı bir siteye yapılan baskının ardından bizim mahalleyi bir telaş aldı. Yüzlerce gazeteci yargılanırken seslerini çıkarmayanlar, basın ve ifade özgürlüğünden bahsetmeye başladı.

Kafes Eylem Planı’nı yazdığım için hakkımda tutuklama kararı istendiğinde ortalıkta yoktular. Yazmadığım haber için 10 yıl hapis talep edildi, zamanaşımına rağmen Genelkurmay’ın emriyle hakkımda zorla yine 10 yılla dava açtırıldı seslerini kıstılar. PKK baskınlarının önceden bilindiğini, askerlerin pisipisine öldürüldüğünü belgeleriyle yazdım. Bu suç belgelerine birileri “gizli” dedi ve beş ayrı davada 50 yılla yargılanmaya başladım, kafalarını kuma gömdüler. Genelkurmay’ın milletvekillerini, profesörleri, vatandaşları kanunsuz dinlediğini belgelediğimde, hakkımda 10 yıl hapis cezasıyla dava açıldı, “olur böyle şeyler” dediler. Yüzlerce gazeteci binlerce davayla yargılanırken gıkları çıkmadı. İçlerinden biri beni ve bir arkadaşı Genelkurmay Başkanı’na ispiyonladı. Bir diğeri “Mehmet Baransu tutuklansın, Kelebek Bar’da şampanya patlatacağım” dedi.

Bakmayın siz “Bağcılar Medyası’nın” şu sıralar gazetecilere özgürlük söylemlerine. Ne Soner Yalçın ne Nedim Şener ne de Ahmet Şık onların umurlarında. Varsa yoksa dertleri, soruşturmalar kendilerine uzanmadan bu işin nasıl kapatılacağı?

Ergenekon, Ayışığı, Sarıkız, Eldiven, Balyoz.. derken sıranın 28 Şubat darbesine geldiğini görüyorlar. Bütün telaş ve korkunun sebebi bu. Hükümeti yıkmaya teşebbüsün ne anlama geldiğini, cezasının kaç yıl olduğunu anlayacak kadar kültürlüler.

Balyoz Darbe Planı’nda alınan kararlara, fişlemelere temel teşkil eden emirlerin 28 Şubat sürecinde verildiğini gayet iyi biliyorlar. İddianamenin ekleri arasında bu emirleri gördüler. 28 Şubat darbesinin yargılanması demek, bizim mahallenin de soruşturulması anlamına geliyor. Onlar suç ortaklığından öte, suçu bizzat işlediler.

Bakmayın öyle gazetecilik ahlakından bahsettiklerine. 28 Şubat darbesinde tüm ahlaklarını, namuslarını bir kenara bırakıp, darbeyi askerlerle birlikte organize ettiler. Önce “büyük güne” hazırlık için milyonları tasfiye amaçlı fişlediler. Durumdan vazife çıkarıp, darbeyi aşama aşama uygulamaya soktular. “McCarthy dönemi gibi” o günlerde mahalle mahalle cadı avı yaptılar. Birileri tel örgü içerisinde “Bir raporluk işin var” diyerek tehdit yaparken, onlar ortalıkta “Bir manşetlik işin var” tehditleri savuruyordu.

28 Şubat darbesinin “bin yıl süreceğine” o kadar iman ettiler ki işledikleri suçu manşetlerde, ekranlarda göstermekte sakınca görmediler. Milyonların önünde, darbeye giden yolun tüm taşlarını döşediler. “Gerekirse Silahlı Kuvvetler silah kullanır” tehdidiyle de seçilmiş hükümeti alaşağı ettiler. Patronları da hükümetler kurup, ihaleler, krediler ve kaçırdıkları vergilerle servetlerine servet kattılar. Bu ülkenin hazinesini soydular.

Sonun yaklaştığını görüyorlar. Şimdi sıranın kendilerine geldiğini düşünüyorlar. Üstelik bu kez belgeler üzerinde ıslaktı, kuruydu tartışması yaptıramayacaklarını da çok iyi biliyorlar.

Gazeteci Nazlı Ilıcak’ın “Andıç” belgesini ortaya çıkarmasına kadar Karargâh’ta tüm darbe planlarına numara verildiğini, altına imza atıldığını iyi biliyorlar. Ilıcak’ın Andıç’ı ortaya çıkarmasından sonra Karargâh’ın darbe planlarına imza koymaktan vazgeçtiğinin de bilincindeler.

İşte bu yüzden 28 Şubat darbesi belgelerinin tamamen ıslak, orijinal ve kayıt numaralı, tartıştıramayacakları, kafaları bulandıramayacakları belgeler olduğunun farkındalar. “Bu soruşturmalar 28 Şubat’a uzarsa kurtuluş şansımız yok” telaşındalar.

O günlerde yaptıklarını kendileri gibi halk da unutmadı. Yargının da unutmayacağından korkuyorlar. 28 Şubat’ı yargılayacak cesur bir savcının bir gün ortaya çıkacağını biliyorlar. Kamyon kamyon belgenin adalete teslim edileceğini, binlerce tanığın savcıya kimlikleriyle konuşacaklarının da farkındalar.

Mahalleden bazılarının şu sıralar muhafazakâr medyayı dolaşıp, “Ben o günlerde bir şey yapmadım” demesinin nedeni de korkuları. Ne Nedim ne de Ahmet onlar için önemli. Neden bu kadar telaşlanıp, ortalığı ayağa kaldırdıklarını, basın özgürlüğünden dem vurmalarını şimdi anladınız mı?


MİT’çileri bir korku sardı!

Kimse bilmez ama bizim mahallede bir de MİT adına gazetecilik yapanlar var. Şu sıralar Taraf’a ve bana saldırmakla meşguller. Bunu da milyonların gözü önünde, yalan söyleyerek yapıyorlar. 28 Şubat’ın en önemli aktörleri arasında yer alan MİT mensubu bu sözde üç gazetecin telaşını anlayabiliyorum. MİT’in psikolojik savaş elemanları, gerçeklerin bir gün ortaya çıkacağı, MİT’ten aldıkları maaşın belgeleneceği korkusunu artık gün gün taşıyorlar.

Onlar yazdıklarımızın yüzde yüz doğru olduğunu biliyor da millet onların MİT’in maaşlı elemanı olduğunu “şimdilik bilmiyor”.

mbaransu@gmail.com

TARAF