“Verimli tarlalara ayrık otları, çölün kumlarına değerli tohumları ekmişler.”
Cumhuriyet çocuğunun hatalarından çok daha vahim durum; bütün üzerine kurduğu dünyasının yanlış olmasıydı.
Alın ‘Cumhuriyet Çocuğu’ kelimesinin yerine her türlü camiayı koyun; kimse mümkün olandan münezzeh değil.
…
1982 yılı ilkbahar aylarıydı. Yeni yeni bir Yaratıcının varlığına kanaat getirmiştim ve bir arkadaşım bana Kur’an meali vermişti.
Bir miktar okudum, iki gün sonra geri verdim. “Bana ne 1500 yıl önce 2000-2500 önce yaşanmış şeylerden. Bu tarih kitabı, masallar, hikâyeler” demiştim.
“Elimize bir Dini Kitap ya da metafizik bir metin alıp soralım. İçinde nicelik ve matematik üzerine deneysel akıl yürütmeler var mı? İçinde varoluş ya da olgular üzerine deneysel akıl yürütmeler var mı? Yok. O halde atın onu ateşe, çünkü o safsata ve kuruntudur”
Evet, Aydınlanmanın ünlü filozofu David Hume’den bu sözler.
Ne beklersiniz ki, gayet doğal tepkiydi, bir Cumhuriyet Çocuğu için. Bu “Cumhuriyet Çocuğu” tabirini geçmişime yönelik bir hakaret olarak kullanıyorum, doğal tepki tabirini de tarlaya ne ekersen onu biçersin anlamında.
İki yıl, yaklaşık iki yıl sonra, elime kitabı tutuşturmak yerine onu samimice yaşayan birinin elinde gördüğümde tekrar aldım o Kitabı elime.
Evet, bir tarih kitabıydı çoğunlukla. Bizzat kendi yaşamımda da temel niteliklerini gördüğüm örneklerle dolu bir tarih kitabı. Dünya tarihi ve yaşadığımız öznel tarih bizatihi içinde bulunduğumuz bir deney kabı değil miydi? Tabi ki niteliği kaybolmuş nicelikler içerisinde ki Cumhuriyet çocuğu sorgulayacaktı.
Yavaş yavaş İlahi elden çıkmış Kitabın karıştırdığı tarih kazanı kusurlarımı, hatalarımı yüzüme çarparken bire bir örtüşen birçok şeyle karşılaşıyordum. Hele de “’Bunlar eskilerin masallarıdır’ derler” ayetine geldiğimde…
Şimdi bütün üzerine kurduğu dünyalarını masumların kanı ile yıkanlara ve tarlanın ürünlerine bakalım: Ağızlarındaki sözlere, okuyup kalplerinden aşağı inmeyen metinlere değil, doğrudan yaptıklarına, yaşadıklarına yaşattıklarına bakalım, hidayet ve merhamet yerine ölüm getirdikleri meydanlara.
Kusura bakmasınlar, Selefilerin seleflerinin ruhlarını yakalayamamış ve onu Kitabın öğretisi ile yoğuramamış düşüncelerinden fazla şey beklemiyorum artık. Anlatıp durdukları şeyler bana yine masal geliyor, içeriği boşaltılmış masallar. Gulat Selefileri diye düzelt diyor içimden bir ses, totoloji yapma diyor.
Hayır, düzeltmeyeceğim; Gulat olmamaları, merhameti hala kaybetmemiş olmaları onları sevmeme, mazlum oldukları, ölçülü oldukları noktalarda onlara destek vermeme yeter, ama hedeflediğimiz şeyler için onlardan beklentim yok.Tıpkı toplumların kurtuluşu inzivadadır diyen Sufiler gibi. Tıpkı uydurup durdukları ve iktidarlarına teşne kıldıkları ‘Büyük Kurtarıcı’ hayalleri ile zulümlerine kılıf uyduranlar gibi.
Bir konuda hiç şüphem ve korkum yok aslında:
O ruhsuz eski Cumhuriyet Çocuğu olmam imkânsız.
Yani Sosyalist, Devrimci, Ulusalcı ya da liberal safsatalara da karnım tok, mahallenin ayrık otlarına bakıp kendimi bu verimsiz kurak ‘Çöl’lere tekrar vurmaya da.
Ben masallara(!), hayat veren mesellere ve onu yaşayanlara inanmaya devam edeceğim.