Geçen sene Şerif Mardin tarafından dile getirilen "mahalle baskısı"nın bugün politik amaçlarda kullanıldığını yakinen biliyoruz. Bu tamlamada "mahalle" ve "baskı" kelimelerinin nasıl bir araya getirildiği önemli. Madem mesele yakın gelecekte dahi gündemden düşmeyecek gibi görünüyor, bu durumda üzerinde soğukkanlı bir biçimde durmakta zaruret var.
Belirtmek gerekir ki, Mardin hocanın niyeti ve meramı bu değilse de, "mahalle"nin "baskı" ile ilişkilendirilmesi tarih ve sosyoloji açısından mahalleye büyük haksızlığa yol açtı. Çünkü mahallenin bizim kolektif hafızamızda uyandırdığı çağrışım "baskı" değildir. Bugün bunu kullananlar, kavramı hem tahrif ediyorlar hem de sosyal ve fizikî mekânın anlam dünyasını tahrife çalışıyorlar. Mahallenin kolektif hafızamızda ve halen yer yer toplumsal hayatımızın süren çeşitli evrelerinde sahip olduğu fonksiyon pozitiftir. Hatta geleneksel şehir yerine emredici politikalar ve taşıyıcı/empoze edici araçlarla ikame edilmeye çalışılan "modern kent"e rağmen, hem metropollerde hem küçük ve orta ölçekli Anadolu -aynı zamanda İslam dünyası- şehirlerinde varlığını korumaya çalışan bir "mahalle kültürü" var. Belki de iyi kötü devam edegelen komşuluk, akrabalık ve mahalle kültürü sayesindedir ki, Türkiye'den Tunus'a kadar ağır iç ve dış sadmeler altındaki şehir hayatında insanlar tahammül güçlerini koruyabiliyorlar. Mahallenin kendine özgü dört önemli fonksiyonundan söz edilebilir:
1. Emevilerden Osmanlılara kadar mahalle kırsal kesimlerden, badiyelerden şehre gelenler için bir filtre fonksiyonu görüyordu. Filtrenin görevi, bir elek gibi belli bir zerafete ve incelmiş kurallara göre süren şehir hayatında kıra ait istenmeyen unsurları ayıklamak, böylece göçmeni kısa zamanda şehre hazırlamak, şehirleştirmektir. Bu, sosyalleşmeye işaret eder. Modern toplumda bunu sağlayabilen iyi bir filtre yok, bu yüzden modern kentlerimiz giderek bedevileşmektedirler.
2. Mahallenin gördüğü ikinci fonksiyon, yerel ölçeklerde, en dip katmanda sivil inisiyatif alanı teşkil etmesidir. Bu alana "mikro ölçekli demokrasi" diyebiliriz. Bugün çokça söz edilen "yerinden yönetim" dediğimiz olgunun önemli fonksiyonları mahallede gerçekleşmektedir. Bu çerçevede Belediyeler Kanunu yürürlüğe girdiğinde mesela Bursa'da mahalle sakinleri valiye çıkıp, "Bundan sonra bu kanun ve düzenleme ile kendi kendilerini nasıl yönetebileceklerini" sormuşlardır. Geleneksel şehirde mahalleye ayrılan sivil alan o kadar geniş ki, bu alanlar resmi toplum lehine kırpıldıkça devlet merkeziyetçi karakter kazanıp ceberutlaşma imkanını bulmuştur. Tanzimat'tan bu yana modern çerçevede süren reformların baskın karakteri toplumun aleyhine, devletin lehinedir. Burada en büyük mağduriyeti mahalle yaşamıştır. En son "muhtar" mahalle ölçeğindeki yerel ve yerinden yönetici olması gerekirken -ki öyle olmalıdır- maalesef devletin en son yapı taşı -aile ve bireyler- hakkında istihbari bilgi topladığı birime dönüştürülmek istenmiştir.
3. Mahallenin üçüncü fonksiyonu, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın gerçekleştiği alan olmasıdır. Mahalleli birbirinden haberdardır. Çoğunlukla kadınlar kimlerin ve ne türden yardıma ihtiyaçları olduğunu tespit eder; söz konusu ihtiyaçları ya eşlerini harekete geçirerek veya kendi aralarında kurup geliştirdikleri basit organizasyonlar aracılığıyla gidermeye çalışırlar. Mahalle, kadının bir tür "küçük ölçekli kamusal alanı"dır. Nasıl geleneksel ev ile avlu, dolayısıyla komşular arasında herhangi fizikî/sosyal kopukluk yoksa -ki özel meskenlerin ortak mekanına 'hayat' denir-, aynı şekilde meskenler kümesi ile mahalle arasında da bir kopukluk yoktur. Modern apartmanda kadın ve çocuklar dört duvar arasında hapis hali yaşarken, geleneksel ev ve mahalle düzeninde kadın her an hem evde hem sosyal hayatın içinde olabilmektedir. Mahallenin sosyal sorunlarının büyük bölümünden kadın haberdardır.
4. Mahallenin camii, tekkesi-zaviyesi, mektebi, kıraathanesi, oyun alanı örgün ve yaygın eğitimin sağlandığı mekanlardır. Mahalle biriminde "baskı" arızidir.
ZAMAN