Taha Kılınç / Yeni Şafak
Tebbûn’un mesajları
Fransa’nın en köklü ve ünlü gazetelerinden Le Figaro, geçtiğimiz hafta Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecîd Tebbûn’la yapılmış uzun bir mülakata yer verdi. Tebbûn’un altını çizdiği noktalar, Cezayir-Fransa ilişkileri, Cezayir-Fas arasında devam etmekte olan siyasî kriz ve genel olarak da Mağrib bölgesindeki iç dengeler açısından oldukça önemli ipuçları ihtiva ediyordu. Ehemmiyetine binaen Tebbûn’un cümlelerini -anlamı değiştirmeyecek küçük tasarruflarla- alıntılayacağım, gerekli yorumları parantez içinde altına ekleyeceğim.
“Cezayir’le Fransa arasında, bir an evvel, yeni bir çift taraflı münasebet sürecinin başlatılması icap ediyor. Savaşın üzerinden 60 yıldan fazla zaman geçtikten sonra, artık hamle yapmalıyız. Fransa sömürgeci komplekslerinden kurtulmalı, aynı şekilde Cezayir de ‘sömürülen’ kompleksinden sıyrılmalı. Cezayir, bugün artık 1962’deki haline hiç benzemeyen bir Afrika gücü.”
(Cezayir yönetimi, Fransa’ya yönelik benzer söylemlerini son yıllarda gittikçe yoğunlaştırdı. Paris’in “eski”yi hatırlatan kaba imalarına daima kararlılıkla cevap verilirken, Cezayir’in diplomatik dilinde “iki eşit ülke” vurgusu bilhassa önem kazanıyor.)
“Sömürge dönemi, tarihçilerin araştırmasına bırakılmalı. 132 yıllık işgal sürecinin tamamını göz önüne almalıyız, çünkü bu mesele sadece bağımsızlık savaşıyla başlamadı. Ortada kanıtlanmış, arşivlenmiş, belgelenmiş somut gerçekler var ve biz yazılı belgeleri gizleyemeyiz.”
(Cezayir’in elinde, 1830’dan 1962’ye kadar devam eden sömürge döneminde Fransızların işlediği suçlara dair detaylı bir arşiv olduğu anlaşılıyor. Fransa yönetimi “Bu işi tarihçilere bırakalım” derken ipe un sermeye çalışsa da, Cezayir öneriyi kabul ederken, sözü yazılı delillere ve arşiv belgelerine getirerek Paris’in canını sıkıyor.)
“Biz okullarda Fransızcayı zorunlu tutmuyoruz. Aileler diledikleri seçimi yapıyor. İngilizce çok tercih ediliyor, çünkü evrensel bir dil. Anglo-Saksonlar Latinlere üstünlük sağladı.”
(Cezayir’in baskın Fransız kültüründen kurtulma adına son yıllarda attığı bir başka adım, Fransızcanın tedricî olarak eğitim sistemindeki başat mevkiinden dışlanması ve yerine yabancı dil olarak İngilizcenin ikame edilmesi. Tebbûn’un İngilizce tercihini halkın yaptığını söylemesi de akıllı bir hamle.)
“Fas’la ilişkilerimizi, iki ülke arasında savaş çıkmasını engellemek için kesmek durumunda kaldık. Gerilimin temeli 1963’e kadar gidiyor. Problem Fas’ın halkıyla değil, yönetimiyle. Cezayir’de 80 bin Faslı yaşıyor ve hiçbiri de en küçük bir sorunla bile karşılaşmıyor.”
(Cezayir, 2021 yazında batı komşusu Fas’la bütün ilişkileri kestiğini duyurmuştu. İki ülke arasındaki sınır gerilimi, Fransız sömürge döneminden miras bir kriz. 1963’te Cezayir’le Fas’ı savaşa bile sürükleyen mesele, Cezayir’in de Fas’a karşı Batı Sahra’da silahlı mücadele yürüten Polisario Cephesi’ni desteklemesine yol açıyor. Üzerine bir de, Fas’ın İsrail’le kurduğu sıcak münasebetlerin Cezayir’de meydana getirdiği rahatsızlık eklendiğinde, problem katmerleniyor.)
“Birleşmiş Milletler, sadece Avrupa’da gerçekleşen işgal ve ilhaklara duyarlı olmamalı. Golan Tepeleri’ndeki Siyonist işgali ve Batı Sahra’nın Fas tarafından ilhakını da kınamalı.”
(Dönemin ABD Başkanı Donald Trump, 2017’de Fas’ın Batı Sahra üzerinde iddia ettiği egemenliği resmen tanımış, Fas-İsrail barış anlaşması bu sayede imzalanmıştı. Cezayir, Batı Sahra’daki Fas hâkimiyetini İsrail’in Golan Tepeleri’ni işgaliyle kıyaslamak suretiyle, Fas’ı da İsrail’le eşitlemiş oluyor. Bu karşılaştırmanın Rabat’ta ne büyük bir öfkeye yol açacağını kestirmek zor değil.)
“Terörizm artık geride kaldı ve Cezayir için bir tehlike olmaktan çıktı. Yabancılar bunu görmemekte dirense de. İslâmcılık da mazide kaldı. Bazı küçük kalıntılarına rağmen, İslâmcılık artık siyasî bir tehlike değil.”
(Tebbûn’un “İslâmcılık” derken kastettiği, 1990’ların başında demokratik yöntemlerle iktidara yürürken ordu tarafından önleri kesilen, ardından mensuplarına karşı büyük bir kovuşturma başlatılan İslâmî Selâmet Cephesi [FIS] ve benzerleri olmalı. Tarihin akışına bakıldığında, “Siyasî iddia sahibi olmak ve toplumsal meselelere İslâm’dan ilham alan çözümler önermek” anlamındaki İslâmcılığın hiçbir zaman bitmediği, sadece bazı dönemlerde zayıfladığı ve mecalsizleştiği; şartlar olgunlaştığında ise yeniden yeşerdiği görülür. Cezayir de bu kuralın dışında kalmayacaktır.)