Burhanettin Duran / Sabah
Yeni dönemde siyasetin yönü, muhalefetin krizi
Cumhurbaşkanı Erdoğan cumartesi günü yemin edecek ve açıklayacağı kabine ile önümüzdeki beş yılın aktör ve politikalarını kamuoyuna sunacak. "Türkiye Yüzyılı İçin Doğru Adımlar" başlığı ile açıkladığı seçim beyannamesini hayata geçirecek ekibini tanıtacak. Erdoğan'ın siyasi gücünün zirvesini temsil edecek bu yeni dönemde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi iyileştirmelerle birlikte daha yerleşik hale gelecek. Siyasetin bütün alanlarını bütüncül şekilde ele alan Erdoğan, ülkemizi her alanda yeni atılımlara ve kalite sıçramalarına taşımaya çalışacak. Sürekli yenilenebilme, dinamizmini koruma, kriz dönemlerini fırsata çevirebilme ve yeni iddialı hedefler koyabilme Erdoğan liderliğinin ayırt edici özellikleri. Seçim başarısının kutlandığı akşam yaptığı balkon konuşmasında 9 ay sonraki yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara dahil birçok büyükşehirde belediyeleri alma hedefine işaret etmesi ancak bu liderlik özellikleriyle anlaşılabilir. Kuşkusuz Erdoğan'ın siyasi çabalarının özünü Türkiye Yüzyılı'nda "Türkiye eksenini inşaya devam" vizyonu oluşturuyor.
***
Muhalefet ise yenilginin krizlerini yönetmekle meşgul. Kılıçdaroğlu'na en büyük desteği verenlerden Demirtaş, HDP'yi eleştirerek "aktif politikayı bu aşamada bıraktığını" açıkladı. Bu istifa oylarını yüzde 3 düşüren HDP-YSP'nin ideolojik-siyasi krizinin belirtisi. YSP, seçimlerde cumhurbaşkanı adayı çıkarmama, sol ideolojiyi öne çıkarma, Türk solundan fazla milletvekili adayı koyma ve CHP ile yakınlaşma dâhil her tercihini tartışmak durumunda. Bu partinin, Meclis'te kilit konumda olma hayali suya düştüğü gibi marjinallik eleştirisinden yakasını kurtarması çok zor görünüyor. Yine İyi Parti Genel Sekreteri Poyraz seçim ittifakının bittiğini belirtirken Kılıçdaroğlu da CHP listesinden Meclis'e giren 5 sağ partinin milletvekillerini kendi partilerine uğurladı. Böylece farklı ve birbirine zıt siyasi-ideolojik hatlardan oluşan Millet İttifakı şimdilik kendi iç hesaplaşma ve muhasebelerini yaşamak üzere dağıldı. Bunun kalıcı bir dağınıklık olup olmayacağı belli değil. Kılıçdaroğlu ve Akşener'in partilerinin başında kalması durumunda sonbahar aylarında yerel seçim gündemi ile yeniden bir araya gelme çabalarını görürsek şaşırmayız. Bunun olup olmayacağını, olursa hangi modalite ve pazarlık ile gerçekleşeceğini Akşener belirleyecek. Ya üçüncü yol diyerek milliyetçi seçmeni toparlamaya yönelecek ya da CHP-HDP işbirliğinin peşine takılacak. Partilileri bu defa Akşener'in Kılıçdaroğlu'ndan en azından birkaç büyükşehir belediye başkanlığı koparmasını bekler.
***
İlk işaretler Kılıçdaroğlu'nun "istifa" talebini zamana yayarak yatıştırmayı, parti yönetimindeki değişim ile yetinmeyi ve böylece genel başkanlığını sürdürmeyi planladığını gösteriyor. Seçimleri kaybetmenin muhalefet cenahında ciddi bir "özeleştiri ve değişim" getirmesini bekleyenler yanılıyor. Bunun olmayacağını sadece Kılıçdaroğlu'nun yenilgisi için iktidarı suçlamasından ve "seçim sonucunun ahlaki meşruiyeti yoktur" argümanına sığınmasından anlamıyoruz. Aynı zamanda seçim döneminde Kılıçdaroğlu'nu "mahale baskısı" oluşturacak kuvvette savunanların seçim değerlendirmelerinden fark ediyoruz. Bu yazar-çizer ekibi, Erdoğan'ın girdiği her seçimi kazanabilmesinin şifresini bir türlü çözemedikleri yetmezmiş gibi kendi yenilgilerini de doğru şekilde analiz edemiyorlar. Seçim öncesi, sırası ve sonrasındaki bu zaafın adı halktan kopuk olma, trendleri okuyamama, duygulara esir olma ve rasyonalite kaybı... CHP çevrelerinde "kurucu değerlere" ya da "sol-sosyal demokrat siyasete" dönmek olarak billurlaşan tepki ise başkalaşma sürecindeki CHP'nin ideolojik açmazlarını artırmaktan başka bir işe yaramaz. Tıpkı ikinci turdaki aşırı sağ söyleme savrulması gibi...
Elbette seçimden doğru dersi almak sadece muhalefete düşmüyor. AK Parti, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyükşehirlerde oylarının düştüğü ilçeleri iyi inceleyerek önümüzdeki yerel seçimlere hazırlanmalı.