Mağlubiyet Değil Bu, Yepyeni Bir Galibiyet: 13 Hours The Secret Soldiers of Benghazi

"13 Hours The Secret Soldiers of Benghazi" filmini, Erkam Kuşçu kardeşimiz Haksöz-Haber için değerlendirdi.

Mağlubiyet Değil Bu, Yepyeni Bir Galibiyet: 13 Hours The Secret Soldiers of Benghazi

Erkam Kuşçu I Haksöz-Haber

Kaddafi’nin öldürülmesi, Amerikan uçaklarının hava üslerine iniş görüntüleri, Libyalıların galeyana gelmiş halleri… Amerikan sineması dur durak bilmez bir şekilde hepsi aynı fabrikanın sahte ürünleri olduğu rahatça anlaşılan filmlere imza atmaya devam ediyor. Bayağı-Ajite-Propagandif filmler kuşağında bu hafta: 13 Hours The Secret Soldiers of Benghazi.

Patlamalı-çatmalı oyuncak robot filmleriyle tanıdığımız Michael Bay biraz da ciddi işlerle uğraşmak istemiş ki 2012 senesinde Libya‘daki Amerikan elçiliğine gerçekleştirilen ve Amerikan büyükelçisinin ölümüyle neticelenen baskını konu alan bir film çekmiş.

“Gerçek Bir Hikâyeden Uyarlanmıştır”

Filmin başlangıcından yer alan bu yazı ne yazık ki bizleri tatmin etmekten oldukça uzakta. Kimsenin orada tam olarak ne olduğunu bilmediği bir kaos içerisinde ortaya atılan bir kahramanlık iddiası mevcut çünkü. Film ile ilgili detayları vermeden önce bunları belirtmek lazım zira filmde yaşandığı iddia edilen şeylerin doğruluğundan emin olmak zor. Ancak yine de filmin sonunda olayın gerçek kahramanları olduğu iddia edilen kişilerin fotoğraflarının gösterilmesi inandırıcılığı artırıyor. Böyle olsa dahi abartmayı çok seven Hollywood işin içinde olunca olayın neresinde abartı neresinde gerçeklik olduğu noktası biraz karanlıkta kalıyor.

Filmimiz eski bir özel tim ajanının Libya’ya inen uçağının görüntüsüyle başlıyor. Libya’daki geçici elçilikte görevli olan 5 kişilik bir time dâhil olan ajanımız bu görevi biraz zorunluluklar yüzünden tercih etmiştir. Libya’daki Amerikan diplomatları ve ajanlarının aceleci ve şüpheci tavırları arasında elçilik binasına gelinir. Libya’da bulunan elçilik binası ise tam bir muammadır. Zira o dönemde Libya’da hiçbir ülkenin elçilik binaları aktif durumda değildir. Libya’da ki savaştan dolayı elçiliklerini kapatan ülkelerin tek istisnası ise ABD’dir. Bu durumda şöyle bir kapalı nokta var. Orada bulunan elçilik binası tam anlamıyla bir “resmi elçilik” konumunda değil. Daha ziyade ABD büyükelçiliğinin geçici yerleşkesi durumunda. Yani işin aslı bütün dünya ABD’nin orada olduğundan, büyükelçiliğinin de varlığından habersiz. Filmde bu durum CIA görevlileri tarafında “kaçak silah ticaretini denetlemek” olarak izah ediliyor. Çok iyimser bir yaklaşım olsa gerek.

Özel tim üyelerine görevleri anlatılırken alt metinde gizli bir takım diyaloglar gerçekten problemli yaklaşımları barındırıyor. Bu durum filmin birçok yerinde mevcut. “Bu ülkede iyi ile kötüyü ayırt edemezsin.”  Ne demek bu şimdi? Sivil ölümleri izah etmek için kullanılan bir kalıp mı yoksa suçluluğun dışa vurumu mu? Bir başka örnekte ise özel timin oradaki varlığından rahatsız olan “diplomat zorba” şöyle demektedir: “Burada gerçek bir tehdit yok çünkü devrimi biz yaptırdık” Al bir de buradan yak! Bütün bir Libya halkının 42 senelik diktatörlüğe karşı başlattıkları ve halen devam eden destansı direniş ve devrim süreçlerini, stüdyoda çektiğin bir filmde geçen tek cümleyle bitir. Böyle olur dalkavukların, zalimlerin adaleti!

Türkiye Bayraklı Tişört, USA bayraklı Tişört

Böylesi bedbaht bir şekilde devam eden filmimizdeki en önemli sahnelerden birisi epey tüyler ürpertici. Yani alt metine yedirilmiş çeşitli subliminal mesajlara artık alıştık ama hiç bu kadar ayan beyan bir şekilde yapılanını görmemiştik.  Filmde elçiliğe yapılan saldırıdan önce “teröristlerin” karargâhını gözetleyen Amerikalılar kamera ile görüntü almaktadırlar. Tam o esnada binanın önünde çok ince bir detay(!) göze batmaktadır.  Türkiye bayrağının hilal ve yıldızı kıpkırmızı bir tişörtün orta yeri yerleştirilmiş epey sakallı bir abimize giydirilmiş. Tabi bu ince detayı görmeniz için çaba sarf etmeniz gerekmektedir!? Ondan olsa gerek bu abiyi filmde aynı tişörtüyle 3-4 defa daha görmekteyiz. Çok ilginç… Sakallı, Türkiye bayrağı desenli tişörtü olan (desenli diyoruz ama ilk gördüğünüzde aklınıza gelen ilk şey bayrak) karakter epey bir IŞİD militanını da andırmıyor değil. Parçalar birleştirildiğinde ortaya çıkan tabloyu hepimiz biliyoruz. Bir de USA yazılı tişörtüyle basketbol oynayan Arap çocukları var ki, onlar da Amerika’nın barış vizyonunu temsilen oraya yerleştirilmiş gibi duruyorlar. Bir filmin sipariş üzere çekildiğinin anlaşılmasında en bariz özelliklerinden birisi siyasetle olan ilişkisidir muhtemelen. Elçiliğe yapılan saldırıda dönemin dışişleri bakanı olan Hilary Clinton en çok eleştiriyi alan kişilerin başında geliyordu. Yaklaşan seçimler düşünüldüğünde insanın aklına bir takım ihtimaller gelmiyor değil. Zira filmimizde elçilikte görevli kişiler Amerika’dan uzun uzun yardım istemekte ancak hiçbir zaman olumlu yanıt alamamaktadırlar.

Hulasası Amerika, mağlubiyetinden ucuz bir kahramanlık hikâyesi çıkartmaya çalışıyor. Filmde her şey aşırı abartılı bir şekilde, yapay bir sinema dili ile sunuluyor. Gerçeklikle olan bağınızı yaklaşık 2,5 saat askıya alırsanız izlerken belki zevk alabilirsiniz. Ancak Amerikan bayrağını yere düşürmemek ve banliyölerdeki müstakil evlerinde eşleriyle mutlu mesut yaşamak adına savaşan Amerikan kovboylarının hesabına yazması gereken tek bir şey var: Büyükelçi öldürülmüş, baskın başarıyla tamamlanmıştır. Gerisi hikâye…

 

Kültür Sanat Haberleri

Bilgi, inanç ve eyleme yönelik bir ömür çaba: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Kasım 2024 sayısı çıktı
Umran dergisinin 363. sayısı çıktı!
Dava ahlakına sahip bir Müslüman: Sezai Karakoç
Genç Birikim dergisinin Ekim 2024 (268'inci) sayısı çıktı