Maduro Rejiminin Hamiliği Bize mi Kaldı?

Akif Beki, Venezüella’daki gelişmeleri değerlendirdiği yazısında dışarıdan ısmarlama darbeye ve darbeciliğe karşı çıkmanın Maduro’yu sahiplenmeyi gerektirmediğini söylüyor.

Akif Beki’nin Karar’da yayımlanan konuyla alakalı yazısı (02 Mayıs 2019) şöyle:

‘Ne Maduro Ne Darbe’ Diyememek!

Bir darbe kalkışmasını daha savuşturmuş görünüyor Venezuela. Ama gerçeği değiştirmiyor bu; Maduro rejimi, demokratik bir rejimden çok halkını zayıflatan bir zorbalık rejimi.

İki kötü arasında bir tercih yapmaya niye mecbur hissetsin Türkiye? 

Maduro, askeri darbeyle kendisini devirmeye kalkışan rakibi Guaido’dan daha demokrat bir lider de değil ayrıca.

Seçilmişlikse, Guaido daha az seçilmiş sayılmaz. Halktan temsil yetkisi almaksa yine aşağı kalmaz. Üstelik dünyanın tanıdığı son seçimlere bakılırsa, Maduro’dan daha geniş bir oy desteğine sahip bile denebilir. 

Buna rağmen, madem ki arkasına Trump’ı da alıp darbe çağrısı yaptı muhalefet lideri, al birini vur ötekine...

Sudan’da darbeyle gelen 30 yıllık Ömer el Beşir idaresi yeni bir darbeyle sonlandırıldığında, nasıl halktan yana bir tutum takınırken darbeci aktörlere karşı tarafsız kalmayı başardıysa Ankara... Sandıklı otokrat Maduro’ya karşı da benzer bir dengeyi gözetebilmeli.

Ki Ömer el Beşir daha az dost ve müttefik değildi iktidara. Maduro’ya daha fazlasını borçlu olduğumuz da söylenemez. 

Ha, aktörlerden ve bize yakınlıklarından bağımsız olarak, seçimle gelip seçimle gitmeyi savunan ahlaki ve ilkesel bir duruşu korumaktan söz ediyorsanız... Unutmayın ki Venezuela’nın Esadı’dır Maduro. El Beşir’den de el Sisi’den de ciddi farkı yok. Bu üçlü demokratik dayanışmayı ne kadar hak ediyorsa Maduro da ancak o kadar hak ediyor.

2015’te meclis çoğunluğunu muhalefet kazanınca seçim sonucunu kabullenmeyen, yüksek yargı darbesiyle meclisi önce etkisizleştiren, sonra safdışı bırakan, gerçek seçimlerde oluşan meclis yerine göstermelik oylamayla emir eri bir meclis kuran, demokrasiden sapan, demokrasiyi sadece imkanlarını istismar edeceği zaman hatırlayan, sandıktan çıkana saygı duymayan, kazanmadığı sonucu tanımayan, hatta ortadan kaldıran antidemokratik müdahalelerin mimarıdır Maduro. Maruz kaldıkları da dahil, hepsi kendi eseri...

Demokratik işleyişi tıkayarak, yönetimin sandıkta el değiştirmesini imkansızlaştırarak, sırtını halk rızası ve memnuniyeti yerine rejim milisi Chavistalara dayayarak, gücünü militanlaştırdığı fanatik taraftarların ve silahlı rejim kuvvetlerinin desteğinden alarak, demir yumrukla yöneteceği uyduruk bir baskı rejimi inşa ederek, muhalefete siyasi çıkış bırakmayarak o başlattı, o davetiye çıkardı tüm bu kötülüklere. Şimdi, yol açtığı iki şerden birini biz niye seçelim? 

Demokratik meşruiyetini kaybetmiş bu profile, bütün sabıkasına rağmen demokrasi kahramanı muamelesi yapmak, en başta demokrasi kültürüne büyük haksızlık. 

Sadakat gösterilecekse demokratik değerlerin yaşatılmasına gösterilmeli, yoldan çıkmış demokrasi kaçkınlarına değil. 

Bana sorarsanız; ‘ne Maduro ne darbe’ diyen, son sözü Venezuela halkının özgür iradesine havale eden bir tavır benimsemeli Ankara.

Emperyalizme karşı çıkmak, dış müdahalelere karşı durmak, ABD’nin başka ülkelere sömürge valisi atar gibi kukla devlet başkanı tayin edemeyeceğini söylemek, darbeleri kimden gelirse gelsin reddetmek, darbeye direnenleri tutmak ve direnişleri alkışlamak kulağa hoş geliyor elbette. Yakışan da budur.

Fakat iki taraf da darbeciyse; hele ayaklanmaya maruz kalan, ayaklanmacıdan daha demokrat hiç değilse birini diğerine tercih etmek hala şart mıdır?

Sudan’da darbecileri kınamadan, taraf tutmadan, milli uzlaşıyla bu süreci atlatmaları ve demokrasiye dönmeleri temennisinde bulunmadı mı Ankara?

Aynı tarafsız dili Venezuela için niye kullanmıyoruz, Maduro rejiminin hamiliği bize mi kaldı?

 

Yorum Analiz Haberleri

Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?
Kemalizm’e has bu Laiklik Fransa’da bile yok!