Bugün 7.si tamamlanmakta olan Alevi çalıştaylarında önemli bir mesafenin alındığında hiç kuşku yok. Müzakereci siyasetin parametrelerine göre yürütülen çalışmalarda yakın vadede çözülmesi beklenen sorunlar somutlaştı.
Daha çok Alevi kesimlerin altını çizdiği sorunlar Diyanet İşleri Başkanlığı, mecburi din dersleri, cemevlerinin statüsü, Madımak Oteli ve inanç rehberleri olan dedeler... Madımak Oteli'nin müze yapılması konusunda ezberi bozan görüşler ortaya çıktı. İkisini zikretmekte zaruretler var: İlki, Prof. İzzettin Doğan, bundan 16 sene önce vuku bulmuş bu feci olayın "Alevi meselesi" olarak takdim edilmesinin yanlış olduğunu söyledi. Çünkü Madımak'ta ölenlerin 17'si Sünni, 20'si Alevi'ydi. Madımak sadece Alevilerin derdi değil, hepimizin, herkesin derdidir.
Prof. İzzettin Doğan, şunun da altını çizdi: Madımak Oteli'nin müzeye çevrilmesi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında jenosite uğrayan Yahudilerin mağduriyetini canlı tutma fikrinden doğmuştur. Otel müze olursa kin ve nefret üreten objeye dönüşebilir, iki kesim arasında husumet ve düşmanlığın canlı tutulmasına yol açabilir. Bir başkası Başbağlar'da Sünnilerin katledildiği müze inşa etmek isteyebilir. Madımak Oteli için öngörülen en makul fikir, binanın tamamen yıkılıp park haline getirilmesidir. Olayların içinde olan büyük ozan Arif Sağ, Sivas katliamının bir sene önce planlandığını, esasında her iki kesimin Sünni ve Alevilerin bu işte hatalı olduğunu söyledi ki, bu çok doğru ve yerindeydi.
İkinci dikkat çekici açıklama Oral Çalışlar'dan geldi. Çalışlar, olayın devlet tezgâhı olduğuna ilişkin çarpıcı bilgiler verdi: "Dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü'ye '-Nasıl olur da, devlet sekiz saat olaya müdahale etmez?' diye sorunca, '-Bazı durumlarda olayların gazını almak için devlet böyle şeyler yapar' demişti. Ben de 'Pekiyi, siz ne düşünüyorsunuz?' diye sordum. İnönü '-Ben de aynı kanıdayım.' cevabını verdiğini söyledi."
Otelin etrafını saran kalabalığın amacı "Alevileri yakmak" mıydı? Burada iki görüş ortaya çıktı: İlki, Aleviler yakıldı, bu olaya müdahil olmayan kitle nasıl bu hale getirildi, nasıl bu kadar kolayca provoke edilebiliyor? İkincisi, olayın kendisi provokasyondu, devletin içinde bir çete bu işte müdahildir.
Belki benim, Hüseyin Hatemi ve Yasin Aktay'la altını çizdiğimiz bir hususu zikretmek gerekir. Hatırlanacağı üzere o sırada İslam dünyasında büyük infiallere yol açan Selman Rüştü'nün, "Şeytan Ayetleri" kitabı gündemdeydi. Türkiye'nin genelinde "Şeytan Ayetleri"ni yayınlayacağını söyleyen Aziz Nesin'e ve onun şahsında Selman Rüştü'ye karşı tepki oluştu. Bugün Ergenekon davasında yargılanan bazı şahıslar Şeytan Ayetleri'ni Aziz Nesin'e çevirtip "gericilere inat" yayınlayacaklarını yazıp duruyorlardı. İstanbul ve başka şehirlerde gösteri üstüne gösteri yapılıyordu. İslam dünyasında Endonezya'dan Fas'a milyonlar ayaktaydı. Tam o atmosferde Aziz Nesin'in, Selman Rüştü'yü anlatmak üzere Sivas'a gideceği yazılıp çiziliyordu. Sivaslılar, Selman Rüştü'yü protesto etmek üzere orada toplanmıştı. Küçük parçaları bir araya getirdiğimizde olayın "devlet içindeki çeteler"in marifeti olduğu anlaşılıyor. Bunu ustalıkla planlayanlar, hükümet sistemini çökerterek, polis ve jandarma kordonu altında Madımak Oteli'ni yaktılar, içeride kalan 37 insanı öldürdüler.
Sivas olaylarında 17 Sünni hayatını kaybetti, Sivas'ın 300 bin kişilik nüfusundan 290 bini evinden dışarı çıkmadı. Ama otel ateşe verilirken, kör bir kalabalığın nasıl olup da "tekbir" getirdiği, bu insanların nasıl bu hale getirildiği, üzerinde durulması gereken önemli bir noktadır. Sivas katliamının savunulacak tarafı yoktur. Ancak bu katliamı gündeme getirir ve haklı olarak lanetlerken Alevi kardeşlerimizin Sünni İslam'ı, İslam dinini ve Sünnileri suçlayıcı bir dilden kaçınmaları gerekir. Bir olayda Sünni veya Alevilerin, Şii veya Vehhabilerin suistimal edilip kullanılması, kelam ve fıkıh formasyonuyla Sünniliğin, Şiiliğin, Alevilik, Selefilik veya Vehhabiliğin suçlu olmasını gerektirmez.
ZAMAN