Madem Beyaz Saray İnanmadı…

KENAN ALPAY

Türkiye öylesine garip bir ülke ki kimileri ‘Küçük Amerika’ kimileri ‘Küçük Moskova’ kimileri de bir başka merkezin kopyası kılmak üzere epeyden beridir didinip duruyor. ‘Küçük Amerika’ dönemleri epeyce hâkim oldu fakat eski günlerinde değil. ‘Küçük Moskova’ çok kısa dönemli ve son derece mikro örnekleriyle “doğdun da büyüdün amma yaşamadın sen” misaliydi zaten.

Nerden şu Küçük Amerika tartışmaları derseniz, şöyle izah edeyim. 11 Eylül’ün akabinde Afganistan ve Irak’ı işgal etmek üzere El Kaide, kimyasal silah vb. argümanlar üzerinden kamuoyu oluşturmaya çalışan Amerika’ya ilk inananlardan biri de dönemin başbakanı Bülent Ecevit idi. Tam bağımsızlık sevdalısı Başbakan Ecevit’in en yakın müttefikine herhangi bir delil filan soracak hali yoktu. Bu sebeple tarafını nasıl seçtiğini şu cümlesiyle deklare ediyordu: "Amerika ikna olduysa bizim için bu yeterli".

Peki, ya Amerika ikna olmamışsa? Ya da kimi meseleler hususunda şüphe ve itirazları varsa Türkiye’deki siyasetçi, aydın, sanatçı, gazeteci, sivil toplum temsilcisi gibi sıfatlarla donanımlı Amerika’ya müzahir unsurlar nasıl bir pozisyon alır? İşte Ankara’daki bombalı saldırıyla ortaya çıkan tablodan Suriye ve PKK-PYD’ye ilişkin üzerinde durulması gereken asıl meselelerden birisi de budur.

YPG’nin Saldırma İhtimalini Sevemiyoruz

17 Şubat akşamı Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları ve Meclis’in orta noktasında gerçekleştirilen bombalı saldırı çok ağır bir tablo çıkardı ortaya. Askeri personelin servis araçlarını hedef alan bombalı araç 28 kişinin hayatına, onlarca yaralı ve ciddi bir yıkıma mal oldu.

Olayın üzerinden çok kısa bir süre geçmeden bombalı saldırıyı gerçekleştiren failin kimliği ve bağlantıları hemen hemen netleşmişti bile. Saldırıda kullanılan aracı çalanlar, çalıntı aracı şehir şehir dolaştırıp 300 kg’dan fazla patlayıcıyla donatanlar, plaka değişikliği yapanlar, hatta Ankara’ya kadar bir başka araçla eskortluk edenler dahi tespit edilmiş, neredeyse tamamı gözaltına alınmışlardı. Ancak patlama olur olmaz bütün bir kamuoyunun ezberlediği ve fakat işitmekten tiksinti duyduğu ajitatif kara propaganda anında devreye girmişti bile: “Bombalı saldırıyı Cumhurbaşkanı Erdoğan planladı, MİT organize etti.

Saldırganın Haseke/Amude doğumlu, PYD ve Muhaberat’la bağlantılı Salih Neccar olduğu resimleriyle birlikte kamuoyuna ilan edildiği halde kimileri tarafından ısrarla görmezden gelindi. Üstelik sadece ‘Suriyeli mülteci’ olarak takdim edildi. “PYD neden saldırsın, PKK kendi aleyhine olacak bir eyleme girişir mi, Muhaberat’ın bu kadar güçlü olması mümkün mü?” tarzında güya güçlü şüphe unsurları paylaşıldı kamuoyuyla. Oysa kimi güvenlik uzmanı kimi eski istihbaratçı kimliğiyle “bombanın cinsi IŞİD’i işaret ediyor” tarzı karartma haberlere tam gaz yüklendikleri vakitlerde Kandil’deki PKK liderlik kadrosu ufak ufak eylemi üstleniyorlardı bile: “Kürt gençleri misilleme yapmış olabilir, Gerilla Kürdistan’daki katliamların hesabını her yerde soracak.

Fakat güvenlik uzmanları, istihbaratçılar, uzman analistler için ne Hükümet’in resmi açıklamaları ne de Kandil’den yükselen eylemi sahiplenici beyanlar bir şey ifade ediyordu. Nihayet üç gün sonra “TAK üstlendi, PYD’yle alakası yok eylemin” hilesine sarıldılar. Ama iş işten geçmişti çoktan. Onlar PKK’nın Suriye kolu YPG’nin Türkiye’ye yönelik bombalı saldırı ihtimalini hiç ama hiç sevemediler yine de.

Beyaz Saray Hepimiz Adına Şüphelenir

Elbette bu süreçte hem Başbakan Davutoğlu’nun hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika’ya yönelik PYD’yi koruyup kollayan pozisyonu dolayısıyla sert açıklamaları oldu. PYD’yi hem PKK’dan hem de Esed Rejimi-Rusya ve İran bloğundan tamamen ayrı ve fakat IŞİD’e karşı bölgedeki biricik kara kuvveti olarak besleyip büyütme staretjisi Türkiye’yi ciddi ciddi rahatsız ediyor. Amerika’nın Suriye’de Esed rejimi ve PYD ortak paydasında Rusya ve İran’la bir taraftan muhalifleri diğer taraftan Türkiye’yi kuşatma ve çökertme planını yürütmeye çalıştığı gün gibi aşikâr. Bu sebeple Türkiye’yle Amerika arasındaki gerilim gün geçtikçe tırmanıyor.

Ankara’daki bombalı saldırıya dair Amerika’nın üst düzeyde yaptığı açıklamaların nihai noktası Saldırıdan kimin ya da kimlerin sorumlu olduğunu henüz belirleyemedik şeklindeydi. Ancak Obama dâhil PYD’nin Esed rejimi-Rusya ve İran’la birlikte bölgeyi etnik temizliğe tabi tutup işgal ederek Türkiye’yi güneyden kuşatma operasyonuna destek veriyordu.  

Ankara saldırısına dair Hürriyet’ten Tolga Tanış ve Cengiz Çandar’ın kaleme aldıkları görüşler ise esasen her şeyden önce Amerika’nın şüphelerine, endişelerine ve beklentilerine uyumlu ‘Küçük Amerika’ aydınlarının psikolojik ve siyasi teamüllerini işaretliyordu. Oya Baydar, Bülent Keneş, Baskın Oran, Murat Belge, Gençay Gürsoy gibiler ise en müptezel tarzıyla sanki yeni bir ‘savaşa hayır’ bildirisi daha kaleme almışlar havası basıyorlardı etrafa. Madem ‘savaşa hayır’ diyorsunuz neden bir gün olsun “Katil Esed Rejimi Yıkılsın!” diyemediniz? Bu denli büyük katliamlara rağmen neden hiçbir gün “Katil Rusya Suriye’den Defol”, “Suriye, İşgalci İran ve Hizbullah’a Mezar Olacak”, “Direnen Suriye Halkı Amerika’yı Yenecek” diyemediniz? Çünkü Washington-Moskova-Brüksel dengelerinin hilafına asla ağzınızı açamaz, kesinlikle bir duruş sergileyemezsiniz. Sizi çok iyi tanıyoruz: Siz ezelden beridir sömürgeciliğin ileri karakolu olarak çalışırsınız!

Yeni Akit