Anayasanın yeniden yazılacağı ve sonuçta Kürt meselesinin sivil dengeye oturacağı bir döneme giriyoruz.
Bu durum, Kürt siyasetini de belirsizlikle karşı karşıya bırakıyor, çünkü şu ana kadar 'siyaset' hep çatışma ortamı bağlamında tanımlandı. Öte yandan Kürt toplumunda siyaset olgunlaşmış bir alan değil. Kürtler henüz kendi farklılıklarını toplumun geneli önünde şeffaf bir biçimde taşıma rahatlığına sahip değiller. Dolayısıyla Kürtlerin önümüzdeki süreçte toparlayıcı bir liderliğe gereksinimleri var ve şu an için bu role uygun Öcalan'dan başka biri yok...
Geçen günlerde DTK ve PKK'nın karar ve açıklamalarının temel mantığı burada yatıyor. Amaç, Öcalan'ı hükümet karşısında güçlendirmek ve hareket alanını genişletmek. Çünkü söz konusu süreç bir tür pazarlığı ima ediyor ve bunu tek elden götürecek bir merciye ihtiyaç var. Öte yandan Öcalan'ın bu şekilde Kürt siyasetinin temsilcisi haline getirilmesi, Kürt toplumunda da karşılığını bulacak ve lidere olan desteği en azından psikolojik olarak besleyecektir. Dolayısıyla bu hamle silaha sarılma tercihinden ziyade taktiksel bir adım gibi gözüküyor.
Nitekim DTK kararı "PKK'ya silah bırakmasının önerilemeyeceği" tespitini yapmakla birlikte, örgütün silaha sarılmasını da teşvik etmiyordu. Diğer bir deyişle DTK, yani siviller, PKK üzerindeki sözlerini geri çekmiş, kendilerinin bir siyasi aktör olmadıklarını kabullenmiş oldular. Hemen ardından gelen PKK açıklaması ise sorumluluğun Öcalan'da olduğunu ima eden bir 'kenara çekilme' beyanıydı. Önümüzdeki süreçteki kendi rolünü tanımlarken kullanılan dil bunu epeyce açıklıkla gösteriyor: "Güçlerimiz saldırılar karşısında kendisini daha etkili savunacak, fakat saldırmayan, operasyona çıkmayan ve halka yönelmeyen güçlere karşı askerî eylemde bulunmayacaktır." PKK'nın şiddet kullanımına yönelik proaktif bir tavır almasının söz konusu olmadığı söylendiğine göre, anlaşılan o ki, devletin herhangi bir saldırısı olmadığı sürece bu durum ateşkesin devamından başka bir şey değil.
PKK açıklamasında gündeme getirilen maddeler ise bildik bir siyasetin devam ettiğini ama giderek daha gerçekçi hale gelerek somutlaştığını ortaya koyuyor. Göründüğü kadarıyla bir yandan hükümetin zaten çözeceği belli olan dil meselesi, diğer yandan ise pazarlık sürecini bloke edebilecek olan özerklik meselesi artık ikinci planda. Buna karşılık hükümetin aslında yapabileceği ama yapmak istemediği iki konu öne alınmış: Hakikatleri Araştırma Komisyonu'nun kurulması ve seçim barajının kaldırılması... Bunlar Kürt siyasetinin pazarlık gücünü artıran konular, çünkü hükümet olarak yapabileceğiniz bir şeyi bilerek yapmıyorsanız, bu durumun karşı tarafça kabulü için başka ödünler vermeniz gerekebilir.
Zaten PKK açıklamasının talepler listesindeki diğer iki madde de bu ödünlerin hangi alanlarda olabileceğini söylüyor. Bunlardan biri KCK operasyonlarının durdurulması ve tutuklu Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması. Dikkat edilirse bu, yargı sürecinin durdurulma talebi değil. Kürt siyasetçilerin siyaset yapma haklarının iade edilmesi. İkinci konu ise tabii ki Öcalan'ın "sürece aktif olarak katılmasının önünün açılması ve yürütülen diyaloğun müzakere düzeyine çıkarılması." İşin esası da bu... PKK artık önü açık ve eli serbest biçimde pazarlık sürecinin tarafı olmak istiyor. Bunu becermenin yolu, iç farklılıkların üstünü örtebilecek bir liderliğin etrafında bütünleşmekten geçiyor. Bu ise Öcalan'ın gerçekten de bu işlevi yapabilecek bir konuma gelebilmesiyle doğrudan bağlantılı.
Kabul etmek gerek ki, ortada gerçekçi ve 'akıllıca' bir hamle var. Gerçekçi, çünkü şiddeti mahkûm eden bir zihinsel atmosfer giderek tüm dünyada etkili olurken, PKK'nın eski usul bir stratejiyle devam etmesi mümkün değil. Zaman konuşma zamanı ve sözünüzü temsil yeteneği olan birinin ağzından iletmek zorundasınız. Bu hamle aynı zamanda 'akıllıca' da, çünkü eğer netice alırsa PKK'nın Kürt toplumu nezdinde prestijinin büyük çapta artacağı bir yana, anayasa sonrası dönemde PKK'lıların somut siyaset yapma imkânları ve alabilecekleri toplumsal destekler de daha geniş olabilecek.
Bütün bunlar bir tarafa, olaya Türkiye genelinden bakıldığında da, önümüzde bir tehdidin değil, fırsatın durduğunu görmekte yarar var. Kürt siyasetinin talepleri keskinleşebilir, bazen dili hırçınlaşabilir. Ama artık konuşmak isteyen ve kendisini konuşma zaruretine göre yeniden oluşturmak isteyen bir PKK ile karşı karşıyayız. Ancak bu yorumun geçerliliği bir koşula muhtaç: PKK'nın kendi inisiyatifiyle silaha başvurmaması. Bu da Kürt siyasetinin demokrasi sınavı olacak.
ZAMAN