Macron’un Charlie Hebdo’yla tanıdığı sahte özgürlük anlayışı

Yasin Aktay yazısında,Macron’un Hizbullah yetkilileriyle yaptığı görüşmeyi haberleştiren muhabire olan tavırları ve İslam düşmanı Charlie Hebdo’ya yönelik özgürlük tutumlarının tutarsızlığını eleştiriyor.

Yeni Şafak / Yasin Aktay

Macron, Charlie Hebdo karikatürü gibi

Fransa’nın emperyalist, sömürgeci geçmişini yeniden canlandırmaya çalışıyor Macron. Sömürgeciliğin kirli, acımasız, insanlık suçu pratiklerini, katliamlarını, işkencelerini, başka ülkelerin varlıklarına haksızca, kurnazca, sinsice ve zalimce el koyma uygulamalarını özlüyor. Bütün varlığıyla şu anda bu geçmişini canlandırmaya çalışıyor.

Aslında hiçbir zaman bu kirli geçmişiyle arasına tam bir set çekmedi, çekemedi Fransa. Geçmiş yıllarda, başka lider veya hükümetlerinin hep Afrika’ya dönük, Ortadoğu’ya dönük bu sömürgeci ilgisi hep kaldı. Bazen saklı bazen aleni, ama Fransa’nın ayağı tam olarak buralardan hiç kesilmedi. Bugün gelişmiş ülkeler arasında ilk onun içinde yer alan Fransa, sanayisiyle, gelişmişliğiyle göz dolduran Fransa, bu gelişmişliğini, bu refahını Müslüman veya Afrikalı halklara çektirdiği acılara borçlu. Bu haliyle Fransa’ya atfedilen Batı medeniyeti, refahı ve gelişmişliği, insan hakları ve demokrasisi tam da ikiyüzlülüğü, sahtekarlığı görebileceğiniz bir yerdir de.

Fransa’nın vitrininde yer alan bu medeniyetin, modernizmin arkaplanını görmek isteyenler Cezayir’deki Şehitler Anıtı’nın altındaki müzeyi gezsinler. Orada özgürlük, bağımsızlık ve onurlarına düşkün Cezayir halkına reva görülen zulmü gördüklerinde medeniyet adına, modernlik adına, hele Fransa kaynaklı insan hakları ve demokrasi adına duydukları her sözün ikiyüzlülüğünden, sahtekarlığından utanç duymaktan başka bir şey yapmazlar.

Bugün Macron’un Lübnan’da boy gösterirken, konuşmasına, duruşuna, yürüyüşüne yansıyan bu sömürgecilik hevesinin insanlara hiçbir iyi şey vaat etmediği ortada. Bu geçmişine özenen Macron’un Lübnan’a vaat edeceği hiçbir şey yok, almayı düşündüğü çok şey vardır.

Libya’da boy gösterirken Macron’un hesabı da pratiği de geçmişi hatırlatmakta hiç gecikmedi. Desteklediği Hafter’in elinden kurtarılan bölgeler buralarda işlenen katliamların toplu mezarlarıyla dolu. Tam bir Fransız sömürge pratiği. Tarih öyle böyle tekerrür ediyor ve herkes tarihindeki meziyetlerini bugün de aynen tekrar ortaya koyuyor.

Türkiye’ye kendi çiğnenen haklarını savunuyor diye Osmanlı’yı diriltme hevesleri atfedenler Fransa’ya neden bir kelime etmiyorlar acaba? Kaldı ki, Osmanlı’nın geçmişinde utanılacak, gizlenip saklanacak hangi pratik var bu bölgelerde. Bugün Ortadoğu halklarının büyük çoğunluğunda bir Osmanlı özlemi var, Türkiye’dekinden bile fazla. Sebebi üzerinde durmak gerekmez mi?

Demek ki, Osmanlı’yı akla getiren şeylerle Fransa’nın, Avrupa’nın sömürgeciliğinden bir şeyler hatırlanıyor ve bu hafızada Osmanlı tertemiz bir tecrübe olarak beliriyor.

Üstelik Türkiye’nin böyle bir hevesi de yok, günümüzde belki kendi tarihine, kişiliğine ve kimliğine uygun olarak davranmaktan başka bir şey yapmıyor. Kimsenin toprağında gözü yok. Evet, güçlü olmak istiyor ama bu gücünü kimsenin aleyhine kullanmak gibi bir arayışı yok. Üretimini artırmak ve kendi halkına refah, şeref ve özgürlük sağlamaktan başka bir derdi yok. Bu çerçevede ilişki kurduğu hiçbir ülkeye zarar vermiyor, istikrarını tehdit etmiyor, kazandırmadan kazanmak gibi bir kurnazlığa tamah etmiyor. O yüzden Türkiye bu coğrafyada bütün halkların aradığı, talep ettiği bir ülke oluyor.

Bu birilerine Osmanlı gibi gözüküyorsa onların bir sorunu var demektir. Osmanlı ile derdi olanlar, Osmanlı’ya, yani aslında şimdi bizzat kendi halklarına, ihanet etmiş oldukları için, bu ihanetin eninde sonunda bir gün hesabının sorulacağını bildikleri için bir telaş bir panik halinde duygularını ifade etmiş oluyorlar. Türkiye hiçbir şekilde Osmanlı demese de onlar Türkiye’nin yükselişinde bunu görüyorlar. Türkiye açısından yapacak bir şey yok. Herkes neticede kendi geçmişinde yaşadıklarıyla oluşmuş psikolojisiyle baş başa.

Tekrar Macron’a gelirsek. Bir süre önce Peygamber Efendimiz hakkındaki galiz karikatürleri tekrar yayınlayan Charlie Hebdo’ya yöneltilen eleştirilere karşılık “Cumhurbaşkanı, gazetecilerin editöryal seçimleri hakkında yorum yapamaz” ifadelerini kullanarak destek çıkmış. Bu sözü gerçekten doğru olsa belki diyecek bir şeyimiz olmazdı.

Ancak biliyoruz ki, Fransa’da gazeteciler editöryal seçimlerde hiç de o kadar özgür değiller. Mesela hiç kimse II. Dünya Savaşındaki soykırımda ölen Yahudilerin sayısını 6 milyondan bir aşağıda gösteren bir soruşturma bile yapamaz. Bu konuda bir satırlık kalem oynatamaz. Bu konu ifade özgürlüğü kapsamında değildir. Roger Garaudy’nin başına bu konuda gelenleri gün gibi hatırlıyoruz.

Ancak daha güncel bir olay, Macron’un Hizbullah yetkilileriyle yaptığı görüşmeyi haberleştiren Le Figaro muhabiri Georges Malbrunot’yu Fransız çıkarları adına herkesin önünde azarlayışı tam bir karikatür diyaloğu gibi. Bu diyalog bile Macron’un Charlie Hebdo’ya tanıdığı özgürlüğün ne kadar sahte olduğunu ve aslında kendi tercihleri olduğunu gösteriyor.

Fransa’nın sömürgeci geçmişine özenen Macron’un İslam’a ve Müslümanlara karşı bu saygısız tavırlarına karşılık Hizbullah yetkilileriyle yaptığı görüşme nasıl bir kirli pazarlık ve anlaşmaların ifşa edilmesi telaşını yansıtıyor?

Bunun üzerinde durmaya değer elbet. Ama şu manzarada kesin olan şey, Macron’un bir Charlie Hebdo karikatürü gibi durduğudur. Bir hevesin çarpık, kötü ama hiç de komik olmayan temsil çabalamaları.

Yorum Analiz Haberleri

“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil
Esed'in müftüsü Ahmed Hassûn şimdi ne yapıyor?
“Suriyeli mülteci” etiketi ve toplumsal imtihanımız
Kemalistlerin 94 yıldır üzerinde tepindiği Menemen’de ne oldu?