Mâbedler ideolojik savaşların aracı olmasın

Serdar Demirel

Bir Müslüman olarak hangi dine ait olursa olsun mâbedlere saldırıyı kabullenmem mümkün değildir. İnsanların topluca ibâdet ettiği mekânların masuniyeti vardır çünkü. Câmilere saldırı da, kiliselere saldırı da inancımın cevaz vermediği bir husustur.

Irak’ta yüzyıllarca Müslümanların korumasında hayatta kalmış kiliselere son günlerde üst üste yapılan saldırılar aslında İslâm’da mâbedlerin masuniyeti ilkesine yapılmış bir saldırıdır. Bu yüzden de Müslümanların kiliselere yapılan saldırıya dar siyasi mülâhazalardan uzak ama ilkesel zeminde yüksek sesle tepki vermesi gerekirdi. 

Pakistan’da tekfirci Sünnîlerin Şiî câmilerine ve fanatik Şiîlerin Sünni câmilerine saldırılarını da hep kanım donarak izlemişimdir. Pakistan’da bulunduğum yıllarda olayların şiddetlendiği dönemlerde Cuma Namazı’na bile endişeyle gittiğim ânlar olmuştur. Zira tekfirci bir fanatiğin elinde ruhu teslim etmek, hoş olmasa gerek!

Mâbedin en kalabalık olduğu Cuma Namazı saatinde ibâdet etme aşkıyla bir araya toplanmış insanları yürüyen canlı bombalarla maksimum düzeyde yok etme girişimi, tarihsel tecrübemizin asla onaylamadığı fanatizmin varabileceği korkunç noktayı işaretlemektedir.

Pakistan ve Irak’taki olaylarda uluslararası istihbaratın rolünü inkâr ediyor değilim elbette. Ancak bu saldırılar sadece onların işi de değildir, bunu da biliyorum. İnsan malzemesi tekfirci çizgideki Müslümanlar arasından çıkmaktadır. İdeolojik gerekçe de bu yapıların dini yanlış okumalarıyla mümkün olmaktadır. Bunların yayınladıkları dergi ve kitaplara bakmanız bile, bu konuda bir fikir vermeye yeterlidir. Uluslararası istihbarat güçleri ise bu altyapı üzerine planlarını yapmaktadır.

Kutsal mekânlarda sivilleri katletmekten amaç, farklı inançtaki insanları en rijit noktalarda kutuplaştırmak ve meydana gelen öfke selini siyasi birtakım hedefler için kanalize etmektir. Derin devletin Kıbrıs’ta câmi bombalaması, Ergenekon çetesinin Fatih’teki bir câmiye saldırma planı hep bu kabilden değil miydi?

Müslümanları bu tarz provokasyonlardan uzak tutmak için din ulemâsı, kanaat önderleri ortaya net tavır koymalıdır. Bunlar yapılmıyor değil, ancak önemli bir kesim mâbedlere saldırıları asla tecviz etmese de sessiz kalıyor. Bu da fanatikleri cesaretlendirdiği gibi genç insanların bunların tuzaklarına düşmesini de kolaylaştırmaktadır. 

Son yıllarda Pakistan’da fanatik yapıların câmileri karşılıklı hedef seçmesinde büyük bir artış yaşanmaktadır. İşgal güçleri de zaman zaman câmileri direkt hedef almaktadır. Afganistan’da işgalciyle işbirliği yapan yöneticilere yönelik câmilerde canlı bomba eylemleri düzenlenmektedir. Irak’taki Şiî ve Sünnî gruplar da zaman zaman birbirlerinin câmilerine saldırmaktalar...

Bu zeminde bir saldırı diğer saldırıyı meşrulaştıran bir ajana dönüşüyor. Meydana gelen öfke patlamasıyla da kitle psikolojisi kontrolden çıkıyor. Bu da bulanık suda balık avlamayı sevenlere fırsat veriyor. Bunun için ne olursa olsun tepkiyi mâbedler üzerinden vermemek gerektiği ortaya net konmalıdır. Provokasyonlar ancak o zaman işlevsiz kılınabilir.

Müslümanlar muhaliflerinin yaptığı saldırılara her durumda misliyle karşılık veremezler. Misilleme yapmanın da İslâm ahlâk ilkelerine uyması gerekir. Meselâ düşman, Müslüman hanımlara tecavüz ettiğinde Müslümanlar da buna misilleme olarak düşmanlarının kadınlarına tecavüz ederek karşılık veremez.

Müslümanları güçlü kılan şey, temelde ahlâkî duruşlarıdır. Ötekine benzeyerek mücadele vermek savaş kazanılsa da kaybetmek demektir.

YENİ AKİT