Ali Osman Aydın Yeni Akit'teki köşesinde yazdığı 'Kıyamet projesi harekete geçti. Korkmayın, titreyin!' başlıklı yazısında; özgürlükler adı altında her türlü çirkin söylem ve eylemi meşrulaştırmaya çalışanlar, onlara sempati duyanlar ve yol açanlara karşı safın net olduğunu ifade ederek, bu durumun 'hak-batıl' mücadelesi olduğunu savunuyor.
Üstteki başlığı Eylül 2017’de yazdığım yazıya atmışım. Orada şöyle demişim:
“Bu bir kıyamet projesi…Televizyon ve internet, kıyamet projesini zihin ve ruhlarda kalıcı hale getirmek için kullanılıyor. Televizyon ve internet bir torna tezgahı gibi ve onlara harcanan her dakika sizi ve sevdiklerinizi şekillendiriyor, formatlıyor. Bu tezgah her evde ve her cepte çalışıyor maalesef. Her ev bu şeytani ideolojinin bir gettosu gibi faaliyet gösteriyor. Kıyamet projesi olağanüstü bir şiddetle toplumun direnç sütunlarını çatırdatıyor. Sesleri duyuyor musunuz?“
O sütunların, gürültüler içinde bir bir yıkıldığını şimdilerde seyrediyoruz hep birlikte.
****
Bu ülkede her gün Allah’a, onun dinine, peygamberine hakaret ediliyor. Din ile ilgili her şeyle sürekli alay ediliyor. Bununla birlikte şeytani her şey de, “özgürlük” kalkanıyla korunuyor, kutsanıyor. Böyle bakınca hak ettiğinden çok daha güzel şartlara sahip bir toplum olduğumuz ortada.
Kutsal şeylere saygısızlığın her geçen gün arttığı bir toplumun şuan yaşadığı rezalet, çirkeflik ona az bile… Bu kafayla gidildiği takdirde daha beterlerine hazır olmak lazım. Cehennem sadece ahirette değil! Allah’ın koyduğu hudutlara riayet etmeyen, firavunlaşmış nefsinin ve onun isteklerinin kölesi olmuşlar için cehennem bu dünyada da başlayabiliyor.
Sokağa çıkmaktan bile korkar hale gelmek, edepsizliğin ayyuka çıkması, namusun paçavra edilmesi, insanlar arasında güvenin yerle bir olması, sadakatin yitirilmesi, çocukların canavar gibi hissiz ve kontrolsüz hale gelmesi, insanların arzu ve isteklerine tapmaları, iç sıkıntısı ve göğüs daralmasının olağanlaşması ve huzur denilen şeyin nostaljik bir şeye dönüşmesi, anlayan için hep cehennemdir.
****
Son bir kaç gündür Türkiye’nin her yerinden rezil görüntüler akıyor sosyal medyaya. Bebek sahilinde olanlar… Çıplak güneşlenen vatandaş… Çıplak gezen kadınlar vs… Bu görüntülerin yasaklanması gerekir, önce bunu söyleyelim.
Bütün bu olanların sorumlusu iktidar mı? Yoksa, birileri bir yerden düğmeye mi bastı? Yıllardır yayınlanan televizyon dizileri, televizyon programları, yani halkı negatif anlamda hamur gibi yoğuran mecralar daha sıkı kontrol edilebilirdi. Maalesef yapılmadı. Bu açıdan iktidar çok kabahatli. Toplumsal psikolojiyi cinnet noktasına taşımak için profesyonelce kurgulanmış görüntüler bir yerden düğmeye basılarak gündeme taşınıyor da olabilir, bu mümkün.
Fakat, bugün siyasal muhalefette olan ama eğitimi de kapsayacak şekilde kültürel iktidarı bir asırdır ellerinde tutanların payı ne olacak? Yani bu ülkede pozitivist eğitim metodunu yaygınlaştıran, eğitim ve kültürde ahlakın alanını daraltan, popüler değer yargılarını şekillendiren, belirleyen Batıcı, seküler, Kemalist kesimlerin payını kastediyorum…
Bu ülkenin müzik, sinema, tiyatro, dizi, magazin sektörü bütünüyle, evet bütünüyle bu saydığım kesime aitti. Hatta kendilerinden olmayanı sektörlerinde de barındırmazlardı.
“Suç Kemalistlerin!” diyerek kolaycılığa kaçmıyorum. Sadece bugün doğan çocuğun anne rahmine ne zaman düştüğünü açıklığa kavuşturmaya çalışıyorum. Eğer bu ülkede ahlaki çürümeye neden olan şarkılar, filmler, diziler, tiyatrolar üretildiyse, kusura bakmayın ama bunları İslamcılar üretmedi. (Son yirmi yılda Milliyetçi/Dindarların payını saymazsak) Batı değerlerini baş tacı eden sekülerler, Kemalistler üretti, fakat sessizce izleyenler arasında islamcılar da vardı. Temel geçmişte atıldı. Her türlü ahlaksızlık sahiplenildi, korundu, parlatıldı. Ahlaksızlığa itiraz edenler gericilikle suçlandı. Ahlaksızlık, kanıksandı, yayıldı ve normalleşti.
****
Müstehcenliğin sınırlarını zorlayan klipleri ve konser görüntüleriyle meşhur olan Popçu Gülşen’e geçenlerde bir ödül verilmiş. O da ödülü, LGBT’ye armağan etmiş!
Lamı cimi yok! Kimse esnetmeye, tevil etmeye, seküler kavramlarla durumu yumuşatmaya çalışmasın! Kimse derken, sureti haktan görünenleri kastediyorum. İnsan hakları ve özgürlükler mücadelesi değil bu, Hakk - batıl savaşı!Bunlar açık bir şekilde Allah’la savaşıyorlar. Popçu safını açıkça belli etmiş bu savaşta. “Ben Lucifer’ın askeriyim, Lutilerleyim” diyor. Soru şu: Ey dindar, muhafazakar, islamcı, milliyetçi, gelenekçi kardeşim ya da kendini nasıl tanımlıyorsan; sen de Lutilerle misin? Yoksa karşılarında mısın? Karşılarındaysan o halde onlara taraftar olanlara tepkini göster, ki safın belli olsun.
****
"İstediğim gibi giyinirim.
İstediğim herşeyi yaparım.
Benim vücudum, benim kararım.
Sanane, sizene, kimene benim ne yaptığımdan.
Kimse kimseye karışamaz!" diye bağırıp çağıran dar seküler kesim bebek sahilindeki görüntülerden neden rahatsız oldular, neden olaya müdahale edilmesini istediler acaba? Bu bir çelişki değil mi?
Bebek sahilindekiler de “istediklerini” yapıyorlardı, neden başka insanların hayat tarzına “karışma” gereği hissettiler anlamak mümkün değil. Oysa “İsteyen istediğini, istediği şekilde yapmalı” diyorlardı. Daha birkaç ay önce Üsküdar’da bir cafede uygunsuz davranışlar sergileyen bir çifte tepki gösterildiğinde, “kimseye karışamazsınız” diyerek ortalığı ayağa kaldırmışlardı. En küçük eleştiriyi hayat tarzlarına müdahale sayıyorlardı. Ama şimdi kendileri başka insanların hayat tarzlarına müdahale etmeye başladılar. Ne var yani sahilde biri çıplak güneşleniyorsa! Kendileri de çıplaklığı savunmuyorlar mıydı daha düne kadar? Hani sahneden “Kimsenin size karışmasına izin vermeyin” diyen Melek Mosso denilen kişiyi de özgürlük savaşçısı ilan etmişlerdi.
Bebek sahilinde yaşanan olaya verilen tepki bu dar seküler çevrenin görüşlerinin tutarlı olmadığının kanıtı. Çünkü ruh sağlığı yerinde hiçbir insan, yanı başında böyle bir olay yaşansın istemez.
****
LGBT üyeleri bugünlerde propagandanın dozunu iyice artırdılar. Kimin ne olduğunu bu propagandaya gösterdiği tepki ortaya koyuyor. Canan Kaftancıoğlu şaşırtmıyor tabii. Bu ülkenin maddi manevi değerlerinin düşmanları her kimse, kendisinin onlarla işbirliği içinde olduğunu görüyoruz. PKK’lı Sakine Cansız’a sahip çıkan Kaftancıoğlu, LGBT’lileri de es geçmiyor, bağrına basıyor. Sonra CHP’nin Eskişehir, İzmir gibi pek çok belediyesi kurumsal sosyal medya hesaplarından alenen destek mesajları paylaşıyorlar. Aslında tablo, görmek isteyenler için çok net!
Bu tür şarkıcıların, siyasilerin yaptıkları, marjinal tercihleri meşru hale getirmektir. Bu ise bu topluma zulümdür. Zulme karşı direnmek ise vazifedir. Bu toplumu lutilerin ve onları seven, himaye eden siyasilerin insafına terk etmeyeceğiz.