19 Temmuz Pazartesi saat 11.00’de yine Le Bristol Hotel’de Hizbu’t-Tahrir’in konferansıyla ilgili basın toplantısı olacaktı. Yola çıkış saati de ona göre ayarlanmıştı. Fakat Trablus’ta yeni açılan basın bürosunun ziyaretinin yol programına dâhil edilmesi gecikmeye sebep oldu ve doğal olarak Beyrut’a gelince ciddi bir şehir trafiğine takıldık. Hem yoldaki gecikme hem de trafik yoğunluğu basın toplantısının düzenlendiği salona ulaşmamızı geciktirdi ve vardığımızda toplantı bitmiş basın mensupları dağılmıştı. Biz de Türkiye’den altı kişilik bir medya ekibi halinde bazı ziyaretler gerçekleştirmek suretiyle kalan vaktimizi değerlendirmek üzere çıktık.
Bu gidişimizde Lübnan’da en çok dikkatimizi çeken evlere, işyerlerine ve araçlara asılan Türk bayraklarıydı. Yüzünü ne yöne çevirsen en az bir Türk bayrağı gözüne çarpıyordu. Trablus’un dağlık kasabalarında ve köylerinde bile insanlar işyerlerinin kapılarına veya evlerinin balkonlarına Türk bayrakları asarak Türkiye’nin halkıyla ve yönetimiyle siyonist işgale karşı sergilediği tavra desteğini ifade etmeye çalışıyordu. En çok dikkatimi çeken de Trablus’un şehir merkezine yakın bir kasabada karşılaştığım bir kişinin motosikletinin arkasına en az üç metre uzunluğunda bir çubuk takarak ucuna Türk bayrağı asması olmuştu.
Bundaki amaçları tabii ki siyonist işgalcilerin Mavi Marmara katliamlarına tepkilerini, burada saldırıya maruz kalan tarafın yanında yer aldıklarını ve Türkiye halkının Filistin davasına sahip çıkmasına memnuniyetleriini dile getirmekti. Duygularını o bayraklarla ifade etmeye çalışıyorlardı.
Bu hoşnutluk bir yere gittiğinizde Türkiyeli olduğunuzu söylediğinizde de hemen kendini gösteriyor. Özgürlük Filosu’yla bağlantınızı öğrendiklerinde mutlulukları artıyor ve hemen “Ustulu’l-Hurriye” yolcularıyla bir fotoğraf çektirme arzularını dile getiriyorlar.
Türkiye’nin son dönemde ülke sınırları dışında kalan tarihî ve kültürel mirasa sahip çıkarak onu ihya etmeye çalışması takdire değer bir ataktır. Bu çerçevede Trablus’ta da bir Mevlevi Tekkesi’nin restorasyonu yürütülüyor ve tahmin ediyorum bitirilmesi fazla zaman almayacak. Bu eserlerin ihyası ile tarihî ve kültürel imzalar da gün yüzüne çıkarılıyor. Bu imzaların arkasında duran şahısların veya akımların düşüncelerine yahut akidevi çizgilerine bakış tarzıyla onların açığa çıkarılması çabalarını birbirinden ayrı değerlendirmek gerekir. Aynı hassasiyet ve gayretin Kudüs’teki tarihi ve kültürel mirasın korunması ve restorasyonu için de gösterilmesi, siyonist işgal güçlerinin bu mirası ortadan kaldırma çabalarının önüne geçilmesi için uluslararası çapta girişimler gerçekleştirilmesi bütün İslâm âleminde büyük destek görecektir.
Ben televizyon yayınlarını çok kısıtlı bir şekilde Internet’ten seyrettiğim için TRT – Arapçayı bir kanaat ortaya koymaya yetecek kadar seyretmiş değilim. Ama görüştüğüm Arap seyircilerin bu kanaldan hiç memnun kalmadıklarına şahit oldum. Bu konudaki kanaatlerini ben sorduğum için değil Türkiye’den medya mensubu birini karşılarında gördüklerinden dile getirdiklerini de özellikle belirtmek istiyorum. Bu konudaki duyarlılıkları öncelikle Arap seyircinin söz konusu kanalı merak ettiğini ve izlediğini ama aradığını bulamadığını gösteriyor. Arap seyirci biraz daha haber, yorum, belgesel ve kültürel tanıtım ağırlıklı programlara yer veren bir televizyon kanalı istiyor. Çünkü bu kanalı alelade bir televizyon kanalı değil Türkiye’nin Arap dünyasına bakan vitrini olarak görüyorlar. Hanımlarına yemek pişirmeyi öğreten tv kanalının çok basit kaldığını ve Türkiye’nin imajını olumsuz etkilediğini düşünüyorlar.
Altı kişilik ekiple çıktığımız görüşmeler gezintimizde ilk durağımız Arap dünyasının önemli teşkilatçılarından ve fikir önderlerinden Maan Beşşur’un bürosuydu. O, ziyaretimizden son derece memnun oldu ve bizi ısrarla evine yemeğe davet etti. Onun bu ısrarlı davetini reddedemedik ve öğle yemeğini onun evinde yedikten sonra yine onun davetiyle Lübnan’ın birçok siyasi liderinin, hareket önderinin ve teşkilat başkanının bir araya geldiği iki önemli toplantıya katıldık. Bu toplantılarda benden de birer konuşma talep ettiler ve ben de tanınan fırsatı Özgürlük Filosu’nda işgalci saldırganlara karşı verilen mücadeleye ayırdım. Kendisiyle Kudüs Müessesesi’nin çatısı altında bir araya geldiğimiz ve çok farklı uluslararası toplantılarda görüştüğümüz Maan Beşşur, Arap Ulusal Kongresi’nin önde gelen isimlerinden olmakla birlikte son derece mütevazi ve bütün kesimlerle iyi ilişki içinde olmaya çalışan, adeta ilişkiler kavşağı görevi gören önemli bir şahsiyettir.
Ben, gece geç saatlerde de olsa Hamas’ın Lübnan temsilcisi Usame Hamdan’la bir araya gelme fırsatı buldum. Onunla da Özgürlük Filosu sonrasında Türkiye’deki gidişat hakkında etraflıca sohbet ettik. Ramazan Kayan hocanın dediği gibi insanlar özellikle bölgedeki olayları tahlil ederken artık Özgürlük Filosu öncesi ve sonrası diye ayırıyorlar. Bu olayın bir milad olduğu gerçeğini siyonistler de kabullenmek zorunda kalacaklar.
VAKİT