“Lübnan’da Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Avn’ın Çelişkili Vaatleri”

Lübnan’da Müstakbel Hareketi lideri Hariri’nin kendi adayından vazgeçip cumhurbaşkanlığı için “Hizbullah” isimli örgütün de içinde olduğu grubun adayı Avn’a destek vermesi siyâset sahnesini hareketlendirdi.

Lübnan’da Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Avn’ın Çelişkili Vaatleri

Mekrem Rebah* / AA

Lübnan Meclisi, önceki cumhurbaşkanı Mişel Süleyman’ın görevi bıraktığı Mayıs 2014’ten beri boş duran makamı doldurabilmek ve ‘cumhura artık bir baş seçebilmek’ için 31 Ekim tarihinde toplanacak.

Meclisin cumhurbaşkanı seçebilmek için gerçekleştirdiği 45 girişimin hepsi de başarısızlıkla sonuçlandı, zira Suriye/İran yanlısı 8 Mart Bloğu’nun milletvekilleri seçimleri boykot etti ve bu boykot sebebiyle, oturumları gerçekleştirebilmek için gereken üçte ikilik meclis çoğunluğu hiç sağlanamadı.

Bu öngörülen kördüğümün sonu, Saad Hariri’nin, eski baş düşmanı Mişel Avn’ı cumhurbaşkanı olarak onaylaması ve böylece Avn’ın, rakibi Süleyman Franci’yi mağlup edebilecek miktarda oy alabilmesini sağlaması ile gelmişti. Ne gariptir ki Franci bir seneden fazla bir süre önce Hariri tarafından aday olarak ilan edilmişti.

Olayların böyle enteresan bir şekilde gelişmesi, cumhurbaşkanlığıyla ilgili ismi hep zikredilmiş olan Avn’a, başbakan yardımcısı olduğu 1989’da da kanunlara aykırı bir şekilde yaptıktan sonra bu kez cumhurbaşkanlığı sarayını meşru bir şekilde işgal etme imkânını muhtemelen tanıyacak.

Meselenin can alıcı noktası ise Avn’ın seçilmesi değil, bu tartışmalı ismin, ona bu seçimi kazandıran gruplara verdiği sözleri nasıl yerine getireceği konusu olabilir.

Mevcut durumda Avn, Faustçu olarak değerlendirebileceğimiz üç anlaşmaya imza attı: Birincisi Hizbullah ile; ikincisi Semir Caca ve Lübnan Güçleri’yle, üçüncü ve en yeni olanı da Saad Hariri’nin başını çektiği Müstakbel Hareketi’yle imzalandı. Bu birbirleriyle çatışan anlaşmalar, aralarından bir tanesi, diğer ikisini iptal edecek derecede bir öncelik kazanmadıkça mantık veya hukuk açısından uygulamaya konamaz.

Avn mevcut istikamette daha fazla adım atmakla, hem siyaseten hem de hukuken, kendisini önceki beyanlarıyla bağlamış olduğu, geri dönülemez bir noktaya gelmiş olacak. Avn’ın tanımamasının gayet tabî olduğu bu hukûkî kavram, kişilerin “daha önceki eylemleri, iddiaları veya inkârlarına bağlı olarak [mevcut durumda] belli bir gerçeği inkâr yahut iddia etmekten” alıkonmasını öngörüyor. Konunun uzmanı olmayan kişilerin daha rahat anlayabilmesi için şöyle ifade edebiliriz: Bir kimse herhangi bir tüzel kişilikle bir sözleşme imzalayıp da sonra ikinci bir sözleşme imzalayamaz yahut ilk sözleşmenin uygulanmasına engel teşkil edecek eylemlerde bulunamaz.

Olayları daha da karmaşıklaştıran şey, Avn’ın ilk anlaşmasının Hizbullah’la 2006’da imzaladığı Mutabakat Zaptı olması. Bu zabıt İran yanlısı gruplara, o sırada ellerinde olmayan ve çok da ihtiyaç duydukları Hıristiyan örtüsünü sağlamıştı. Mutabakat Zaptı, Hizbullah’ın elini güçlendirerek, yine Hizbullah’ın İsrail savaşında ortaya çıkan yıkım için adım adım yeni bir inşa faaliyetine girişen Lübnan devletini daha da zayıflattı.

Ocak 2016’da Avn, Lübnan Güçleri Partisi’nin lideri Semir Caca ile diğer bir anlaşma imzalayarak, ikili arasında 1980’lerin sonunda gerçekleşen bir ‘mini’ Hıristiyan iç savaşını da içeren ilkel bir düşmanlığı da bitirmiş oldu. Avn’ın onaylamaya razı olduğu konuların arasında “Lübnan devletinin yükselişini takviye ve teşvik etmek, bir hukuka uygunluk kültürünün geliştirilmesi ve şartlar ve sebepler ne olursa olsun herhangi bir ihtilafın çözümünde şiddetten kaçınmak” için verilen bir taahhüt de bulunuyor.

Avn-Caca paktı ne kadar sağlam durursa dursun, Avn’ın Hizbullah’la imzaladığı Mutabakat Zaptı’yla aşikâr bir çatışma içinde, zira bu zaptın genel manası ve hedefi, bu İran milislerinin bir paralel devlet yapısını elinde bulundurmaya devam etmesine ve Lübnan devlet egemenliğinin dışında bir işleyişi sürdürebilmesine müsâde ediyor. Bu iddiaları, Hizbullah’ın kendi siyâsî iradesini tatbik sahasına koyabilmek için şiddete başvurduğu önceki durumlar da doğruluyor. Sinyora hükümetine yönelik 7 Mayıs 2008 tarihinde gerçekleştirilen saldırı bunun bir örneği.

Son olarak Avn’ın geçtiğimiz günlerde Saad Hariri ile imzaladığı en son anlaşma, mahiyeti itibariyle daha basit ve Avn’ın cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda ortaya çıkacak siyâsî ganimeti bölüşmeyi öngören daha pratik hükümler içeriyor. Ancak, Suudi Arabistan Krallığı’nın [Lübnan’daki] hamisi olan Saad Hariri, açıkça Avn’ın, krallıkla olan ilişkilere daha yapıcı bir yaklaşım benimsemesini bekliyor. Bu da [Avn’ın] Beşşar Esed rejimine verdiği desteği kesmesini ve Hizbullah’ın Suriye iç savaşına olan müdahalesine yönelik doğrudan destek vermeyen bir tavır almasını gerektiriyor.

Ancak, bütün bu hüsnükuruntu süreci Hariri açısından, Avn-Hariri paktının duyurulmasından kısa bir süre sonra Hasan Nasrallah’ın yaptığı konuşma ile paramparça oldu; Nasrallah, Hizbullah’ın Suriye’den ancak tam bir zafer kazanıldıktan sonra çıkacağını ilan etti. Avn, yeni müttefikine neler vaat etmiş olursa olsun Nasrallah, Suudi Arabistan’a yönelik ithamlarını ısrarla sürdürecek, ki Irak ve Yemen’deki bütün yeni gelişmelerin ışığında, Nasrallah’ın bu suçlamalarının sâdece daha da artması beklenebilir.

Hizbullah’la yakın ilişkileri dolayısıyla Avn’ın bölgesel ve uluslararası aktörlerin çoğunun kanaatine göre cumhurbaşkanlığına uygun olmayan bir isim olarak görülmesine rağmen esas mesele başka.

Avn önümüzdeki pazartesi günü parlamentodan çıkıp altı yıllık yeni vazifesini yapmak üzere cumhurbaşkanlığı sarayına geçtiğinde hangi Faustçu anlaşmasına sadık kalacak? Avn’ın verdiği vaatler ve kendisini daha şimdiden altına soktuğu borçlar boş mu çıkacak yoksa bu ihtiyar siyasetçi kimsenin bozamayacağı daha çok çeke imza atarak Lübnan’ı daha vahim bir kaosun içine mi sokacak?

(Mütercim: Ömer Çolakoğlu)

-   -   -   -   -

* Mekrem Rebah, Georgetown Üniversitesi’nde tarih eğitimi almakta, Ortadoğu, modern Lübnan tarihi, Lübnan Savaşı ve uzlaşma sürecini kapsayan araştırmalarda bulunmaktadır. “A Campus at War: Student Politics at the American University of Beirut, 1967-1975” isimli kitabın yazarıdır.

Yorum Analiz Haberleri

“Esed’in düşüşüyle Rusya 'süper güç' olmaktan çıktı”
Döktüğün kan yetmedi mi hala utanmadan konuşabiliyorsun?
"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango