Living apart together: Birlikte ama ayrıyız, çok yalnızız!

Fazıl Say’ın evlendikten sonra tercih ettiği ‘Beraber ayrı yaşamak’ yaygınlaşıyor. Peki bu ne anlama geliyor?

Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER

“Living apart together: Birlikte ama ayrıyız, çok yalnızız!”

Müzisyen Fazıl Say’ın geçtiğimiz günlerdeki evliliği kamuoyunda epey gündem oldu. Türkiye’de geniş kitleler Fazıl Say sayesinde yeni bir kavram ile tanıştı: Beraber ayrı yaşamak/ living apart together

‘Çiftler’ bu yaşam tarzında evli olarak farklı yerlerde yaşıyorlar. Ya farklı bir ev ya da bir evin farklı bölümlerinde. Peki, bu durum neden ortaya çıktı?

Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı

Ziya Paşa’ya ait olan bu dize oldukça meşhurdur. Batılılaşma/modernleşme cereyanı karşısında ne yapacağını bilemeyen insanımızın halini çok iyi anlatan bu dize eski-yeni karşıtlığından hareketle içinde bulunduğumuz durumu anlamlandırmaya çalışır. Bir yönüyle absürt bir yönüyle oldukça trajik olan halimiz ortaya ne idüğü belirsiz bir şey çıkarttı.

Living apart together/LAT isimli bu yeni 'şey' aslında Batı toplumlarında bir zamandır yaygınlaşıyor. Kanada’da 2018 senesinde sayılarının 2 milyona yaklaştığı aktarılan LAT, Türkiye’ye her zamanki gibi Batı'da tecrübe edildikten sonra yavaş yavaş geliyor.1 Hollywood oyuncularında vs. oldukça yaygın olan bu yaşam tarzı, tercih edenler göz önüne alındığında neden ortaya çıktığı da bir nebze anlaşılır hale geliyor.

Hepsinden önce büyük konuşmamak adına şunu belirtmek lazım ki, insanların başlarına gelen ve tahmin dahi edemeyeceğimiz sebeplerden beslenen yaşanmışlıklar böyle ‘anormal’ durumların ortaya çıkmasına vesile olabilir. Bu örnekleri ayrı bir yere koymak gerek. Ancak bu bağlamın dışında yer alan LAT yaşamlar modernliğin trajik durumunu gösteriyor.

Modern dünya insana yalnızlığı sevdirdi. İnsanın insana ihtiyacı olduğu gerçeği artık boş bir laf olarak görülüyor.. Yalnızlığı konfor için tercih eden modern birey insani değerlerinden de uzaklaşarak gittikçe ‘bambaşka’ bir şey haline geliyor. LAT ise insanın ve yeryüzünün başkalaştığı bir düzlemde evliliği yeniden icat ediyor.

Öncelikle burada evli olmak ‘ikamete’ indirgenmiş durumda. Yani evli olmanın insan yaşamındaki tek etkisinin aynı ortamı paylaşmak düzeyini indirgenmesi. Evli insanlar sadece aynı ‘mekanı’ mı paylaşır sorusu ister istemez ortaya çıkıyor? İkincisi ise evliliğin salt cinsellikle ilişkilendirildiği bir seviyesizlik söz konusu. Daha doğrusu tek partnerli/düzenli cinsellik. İkinci durum aslında evli olmanın mecrasından saptırılmasının doğal sonucu. Yani siz onu salt mekânsal bir şey olarak algılarsanız haliyle, doğası gereği olan hususları da dışarda bırakarak temel ihtiyaçlar düzeyine hapsetmiş olursunuz.

İnsanlar bazen çekilmez olabilirler. İnsan bazen yalnız kalmak da isteyebilir. Ancak bunu ‘yaşam tarzı’ haline getirmek gayri insani bir şeydir. ‘İnsan insanın kurdudur’ motto cümlesiyle işe girişen modern Batı netice olarak insansız olamayacağını anlamak durumunda kaldı. Şimdi ise LAT vb. ‘yenilikler’ üzerinden kendi bireysellik alanlarını oluşturmaya/korumaya çalışıyor. Burada ki acziyetin farkına varmak lazım. Hep kendi hesabına çalışan meşum bir bakış açısı söz konusu. Kariyer, profesyonellik, mali bağımsızlık… her birisi bireyselleşme ile doğrudan ilişkili bir şekilde yükselişe geçerken ‘beraber ayrı yaşamak’ bu resmi gerçek anlamda tamamlıyor.

The Guardian’a konu hakkında açıklama yapan sosyolog Simon Duncan, LAT’ın ‘olumsuz bir tercih’ olduğunu vurgulayarak yalnızca problem yaşayan evlilikleri kurtarmak için kullanışlı olabileceğini ifade ediyor.2 Sorunların çözülmemesi ihtimaline karşı ise uzlaşma, saygı ve tahammül gibi insani özelliklere atıf yapılıyor.

Bu nokta aslında oldukça dikkat çekici. Bireysel konforlar için evliliklerin ‘birlikte ama ayrı’ gibi anlamsız bir düzleme indirgendiği vasatta tahammülü ve saygıyı hatırlamak oldukça önemli. Veyahut feragat etmenin önemini. İşin aslı karşılıklı farkındalık halinden geçiyor öyle sanıyoruz ki. Birbirine veli kılınan insanların birbirlerinden ayrı değil birbirinin farkında olması gerekiyor. Bu konuyla alakalı Allah Resulü’nün (s.a.v) örnekliğinden bir hadise aktarmak gerekirse:

Allah Resulü bir gün Hz.Âişe annemize (r.a) “Biliyor musun ben senin bana kızgın olup olmadığını anlıyorum!” der. Âişe annemiz (r.a) bunu hangi tavrından anladığını sorunca Resûlullah (s.a.v):

 “Benden hoşnut olduğunda ‘Muhammed'in Rabbine yemin ederim’ diyorsun. Bana kızdığında ise ‘İbrahim'in Rabbine yemin ederim’ diyorsun” der.
Bunun üzerine Hz. Âişe o sözünü şöyle izah eder:

“Doğru söylüyorsun. Fakat ben senin adını dilimle anmasam bile daima kalbimde anarım…”

Şimdi Buhari’de geçen bu müthiş hadiste önce peygamber hanımı olmanın nasıl bir şey olduğunu anlıyoruz. Yemin edileceği vakit kendi eşini veya bir başka peygamberi tercih arasında kalmak enteresan bir şey olsa gerek. İşin latifesi aslında güzelliğinden kaynaklanıyor. Allah Resulü’nün (s.a.v) onca yoğunluk arasında hanımının kendisine olan kırgınlığını böylesi olağan/gündelik bir şeyden anlamış olması ‘farkındalık’ olarak ifade ettiğimiz şeyin ne olduğunu da bütün inceliğiyle gösteriyor herhalde. Hanımının zekâ dolu cevabı ise hikmetli iki insandan bir şeyler dinlemenin kıymetini gözler önüne seriyor.

Yalnız olmanın böylesine süfli şeylerden kaynaklanıyor olması modernliğin trajik ve mide bulandırıcı tarafına işaret ediyor. Evli bir şekilde ayrı olmayı kabul etmek fıtrata, tabiata zıtlık içinde sürüp giden insanlık hikayesinin daha nereye gideceğini merak ettiriyor. Ziya Paşa ile bitirelim:

İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki
Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı

Milliyyeti nisyan ederek her işimizde
Efkâr-ı Firenge tebaiyyet yeni çıktı

Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık

 

 2- https://www.theguardian.com/lifeandstyle/shortcuts/2020/jan/07/couples-living-apart-together-secret-to-happy-relationship

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!