“Libya'da Trablus Yönetiminin Yanında Yer Almaya Mecburuz”

Mehmet Acet, hükümetin Libya siyasetine burun kıvıran Ulusalcıların yaklaşımını değerlendirdiği yazısında Türkiye’nin Trablus yönetiminin yanında yer almaya mecbur olduğunu vurguluyor.

Mehmet Acet’in Yeni Şafak’ta yer verilen konuyla alakalı köşe yazısı (16 Aralık 2019) şöyle:

Şimdi de Başımıza Libya Diye Bir Şey Çıkardılar!

Ege’de statüsü belirlenmediği için Türkiye ile Yunanistan arasında sorun olmaya devam eden 152 adet adacık var.

Küçük kayalıklar da diyebiliriz bunlara.

Hani şu sık sık ulusalcı sızlanmalarına konu edilen, Türkiye’nin topraklarının Yunanistan tarafından işgal edildiği sunumuyla gündeme getirilen, Yunanistan’ın kendi malı olarak gördüğü, Ankara’nın ise bir anlaşmaya bağlanmadığı için ‘egemenliği belirsiz’ olarak kabul ettiği çakıl parçaları…

Küçümsemeyelim, çakıl parçaları da vatan toprağı ise uğrunda savaşılır tabii ama Ege’deki bu statükoyu Sevr Antlaşması’na boyun eğmek gibi takdim edenlerin Libya ile yapılan anlaşmaya burun kıvıran hallerini görünce, başka şeyler de söylemek lüzumu hâsıl oluyor.

Ulusalcı sızlanmalarının hastasıyım.

Ancak, sürekli olarak her konuda kendilerine sızlanacak bir alan açabildikleri için, hangi sızlanmaya ne kadar hasta olacağımızı da bazen şaşırıyoruz.

Mesela Libya ile yapılan deniz sınırlarının yetkilendirilmesi mutabakatı en fazla bu çevrelerde heyecan uyandırması gerekirken, Yunanistan’da bile siesta saati dolduğu halde, onları uyandırmak hâlâ mümkün olamadı.

Galiba “Haydi kalk, atı alan Üsküdar’a doğru ilerliyor” diye biraz dürtüklemek lazım.

KKTC’YE İHA ÜSSÜ, DOĞU AKDENİZ’DE YARILAN KUŞATMA

Ülke gündemini çok yakından ilgilendiren, stratejik değeri olan kimi haberleri bazen ilk önce yabancı ajanslar üzerinden öğreniyoruz.

Türkiye’nin hızlı bir adımla KKTC ile anlaşma yapıp Geçitkale’deki havaalanını TSK’nın silahlı ve silahsız insansız hava araçlarının kullanımına açması haberini de, atlamadıysam eğer, önce Reuters ajansı duyurdu.

Reuters’ın habercileri, böyle bir gelişmenin ne anlama gelebileceğini çok iyi biliyorlar çünkü.

Doğu Akdeniz’de sondaj çalışması yapan gemilere havadan koruma sağlayan silahlı ve silahsız İHA’lar, bugüne kadar Bodrum Dalaman Havaalanı’nı kullanıyorlardı.

Tahmin etmiş olmalısınız, bu insansız uçakların Kuzey Kıbrıs’taki havaalanına taşınması, Türkiye’nin Akdeniz’deki egemenlik sahasının genişlemesiyle doğrudan ilişkili.

Genişleyen egemenlik sahası sayesinde, Doğu Akdeniz’in zengin yeraltı kaynaklarından Türkiye’nin de pay sahibi olmasının önü biraz daha açılmış oluyor.

Enerji Bakanı Fatih Dönmez, bölgeye üçüncü bir sondaj gemisinin gönderileceğini, Akdeniz’de 2020 yılı içerisinde 5 yeni kuyu açılacağını duyurup, “Nerede ne varsa arayacağız, tarayacağız, bulacağız” dedi.

LİBYA’YA ASKER GÖNDERİLECEK Mİ?

Nisan ayında Libya’da uluslararası meşruiyeti olan, Birleşmiş Milletler’in tanıdığı Trablus yönetimi, ne kâğıt üzerinde, ne de Libya halkı nezdinde bir karşılığı olmayan, paralı yabancı savaşçılarla ülkenin tamamını ele geçirmeye çalışan Hafter milisleri tarafından kuşatılınca, Ankara’dan yardım talebinde bulunmuştu.

O sıkışmışlık halini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “Sizden başka gidecek bir kapımız yok” sözleriyle ilettiklerini de Erdoğan’ın A takımından bir isim bize aktarmıştı.

Tabi, birçok bölgesel konuda olduğu gibi, burada da karşımıza “Ne işimiz var Libya’da, bir orası eksik kalmıştı” türünden serzenişler çıktı.

Son gelişmeler ile yani Libya ile Akdeniz’de sınırların yetkilendirilmesi anlaşması yapıldıktan sonra, Türkiye’nin Libya’da ne işinin olduğu anlaşılmış olmalı.

Bu anlaşmanın varlığını sürdürmesi için, Trablus’taki yönetimin ayakta kalmasının ne kadar önemli olduğu da.

Mısır’daki Sisi gibi darbeci bir anlayışla Libya’da mutlak hakimiyet tesis etmeye çalışan, bu anlamda Fransa gibi bazı Avrupa ülkeleri ve Körfez’deki malum yönetimlerin fiili desteği ile önemli mesafe de kaydeden Hafter rejiminin Trablus’u ele geçirmesi halinde Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşma ‘kadük’ kalabilir.

O nedenle, Trablus’un yardımına koşmak, bugünlerde Nisan ayında yapılan yardımlardan daha değerli olacaktır.

Ankara, Libya’ya asker gönderme seçeneğini şimdilik ihtiyatlı bir dille gündemde tutuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta katıldığı TRT yayınında talep gelirse Libya’ya asker gönderilebileceğini açıklamıştı.

Gidişata göre böyle bir tercih yapılabilir.

TRABLUS’U DÜŞÜRMEK İÇİN YENİ HAMLELER

2014’ten beri Türkiye’nin Libya Özel Temsilciliği görevini yürüten, Libya’daki durumu yakından bilen ve izleyen eski Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler ile konuştum.

Kendisi, Hafter’in Trablus’u ele geçirmesinin çok zor olduğunu dile getiriyor.

Daha önce defalarca yapılmış olan saldırıların her seferinde püskürtülmüş olması, bu görüşü destekliyor.

Ancak, ülkenin kuzeyinde takribi olarak yüzde 10’luk bir alanı kontrol altında tutan Sarrac yönetiminin halen savunma pozisyonunda olduğu unutulmamalı.

Ayrıca, Türkiye’nin bu hükümetle yaptığı anlaşmayı etkisiz hale getirmek isteyenlerin, yeni durumda Hafter’i hedeflerine ulaştırmak için daha atak davranacağını tahmin edebiliriz.

Bu tablo da şu anlama geliyor:

Türkiye’nin Libya’da anlaşma yaptığı, birlikte hareket ettiği Sarrac yönetimini ayakta tutmak için bundan sonra ortaya çıkabilecek tehditlere karşı daha fazla inisiyatif kullanması gerekebilir.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!