Libya'da halk yeniden sokaklarda...

2011’de Kaddafi’nin devrilmesinin ardından siyasi ve askeri istikrarın bir türlü sağlanamadığı Libya’da halk yeniden sokaklarda... Peki sokağın talepleri neler?

Selami Kökçam / TRT Haber

Petrol ve doğal gaz zengini ülkede uzun süren elektrik kesintileri, kötüleşen hayat şartları, yolsuzluklar ve bir türlü gerçekleştirilemeyen seçimler, sokağın dile getirdiği başlıca sorunlar arasında...

Peki, senaryolar neler? İki hükümetli Libya’da göstericiler istediklerini alabilecek mi? Protestolar, seçimler konusunda müzakereleri sürdüren tarafları mutabakata zorlar mı?

Bu soruların cevaplarını vermeden önce Libya’da halihazırdaki durumun fotoğrafını çekmekte fayda var.

Halife Hafter’in Trablus’u ele geçirmek için başlattığı saldırıların başarısız olmasıyla kurulan müzakere masasından çıkan Milli Birlik Hükümeti (MBH), 24 Aralık 2021’de ülkeyi erken seçime götüremedi. Abdülhamit Dıbeybe liderliğindeki hükümet, 2011’den beri siyasi ve askeri istikrarsızlığın yaşandığı ülkede birçok sorunu kucağında buldu ancak bu sorunları çözeceğine dair güçlü taahhütlerde de bulundu. Bunlardan en önemlisi, şüphesiz halkın hayat kalitesini düşüren ve en çok şikâyet konusu olan elektrik kesintilerinin sonlandırılmasıydı.

Diğer taraftan Dıbeybe hükümetinin ülkenin tamamında hakimiyet kurmasına engel olan Halife Hafter ve milisleri de çözümsüzlüğün bir parçası olmayı sürdürdü. Petrol saha ve limanlarının sık sık üretime kapatılması ya da ihracatın engellenmesi Libya’nın tek gelir kaynağı olan petrol gelirlerinin kesilmesi anlamana geliyordu.

2019’da başlayan, 2020 sonlarında hezimetle sonuçlanan Hafter saldırısı, ülkeyi her anlamda ikiye bölmüştü. Bugün yaşanan kısır tartışmaların ve hiçbir hükümetin ülkenin tamamında hakimiyet kuramamasının altında bu saldırı sonrası çıkan durum yatmakta.

Öyle ki, Libya’da iki temel ve vazgeçilmez kurum var. Bunlardan birincisi Libya Merkez Bankası. Trablus’ta bulunuyor ve petrol gelirleri burada toplanıyor ve dağıtılıyor. Diğeri ise Libya Ulusal Petrol Kurumu. Ülkenin tek gelir kaynağı petrolü çıkaran ve ihraç eden kurum. Ancak bu kuruma bağlı sahalar ve limanlar, ekseriyetle Hafter milislerinin kontrol ettiği bölgelerde yer alıyor. Sorun da tam burada başlıyor. Trablus’taki hükümet, petrol sahaları ve limanlarını kontrol eden güçlerin istediği bütçeyi ya da kararı vermediği zaman, söz konusu çeşitli bahaneler uydurularak kapatılıyor.

Konunun üstte bahsettiğimiz bir tarafı olmakla birlikte, Dıbeybe hükümetinin sosyal sorunlar hakkında verdiği iddialı sözleri tutmakta başarılı olduğunu söylemek oldukça zor. Örneğin, büyük bir proje olarak sunulan ve evlenmek isteyen gençlere destek vermeyi amaçlayan projede son durumun ne olduğu bilinmiyor. Hükümet, hala veriler açıklamış değil.

Geçtiğimiz günlerde, yukarıda bahsedilen ve artık kronikleşen sorunları dile getiren protestocular hem ülkenin doğusunda hem de batısında sokağa çıktı. Peki, hem Tobruk’ta hem de Misrata’da gençlerin aynı nedenlerle sokağa çıkması ne anlama geliyor?

TRT Haber’e konuşan Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkan Yardımcısı Doç. Dr. İsmail Numan Telci, 2011 yılından beri siyaset sahnesindeki aktörlerin kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı politikalarına maruz kalan ve 2014 sonrası ortaya çıkan atmosferin, kabile ve milis grupların etkili olduğu toplumsal tabanda mevcut ekonomik ve siyasi yapının sorgulanmasına pek fırsat vermediğine dikkat çekiyor.

Telci, ülkenin genelinde devam eden ve günlük 12 saate kadar varabilen elektrik kesintilerinin gerek başkent Trablus’ta gerekse ülkenin doğu şehirlerinde gündelik hayatı oldukça olumsuz etkilediğini belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Geçmiş örnekler göz önüne alındığında her ne kadar birbirinden kopuk bölgeler olsa da Libya’nın bir bölgesinde başlayan ekonomi temelli protestoların bir başka bölgedeki kitlesel gösterileri tetiklediği söylenebilir. Bu kapsamda protestolar, siyasi sürecin yeniden tıkanması ve buna bağlı olarak süregelen ekonomik durgunluk ile birleştiğinde Libya halkının gelecek kaygısını ve yöneticilere karşı birikmiş öfkesini temsil ediyor.”

Geçtiğimiz cumartesi günü Tobruk’taki Temsilciler Meclisi önünde toplanan göstericiler, meclis binasını ateşe verdi, resmi evrakları yaktı.

Trablus’ta ise Şehitler Meydanı’nda toplanan gruplar, iki hükümetin de siyaset sahnesini terk etmesini istedi.

Peki protestolar, hükümet ya da grupların bundan sonraki yol haritasını nasıl etkiler?

ORSAM Araştırmacısı Fuat Emir Şefkatli, ülkenin doğudaki protestoların, daha çok Hafter ve Tobruk merkezli parlamentoyu hedef alan gösteriler olduğunu belirterek, protestolara yaklaşım tarzının dahi değişik olduğu bir durumdan bahsediyor:

“Bingazi’deki protestolar, Hafter’e bağlı birliklerin sivillere yönelik sert güç kullanımı ile bastırılırken Başbakan Dibeybe ülke genelindeki protestoculara seslenerek bu tepkilerini anlayışla karşıladığını ve ülkenin bir değişime ihtiyacı olduğunu ifade etti.”

Ancak Hafter’in sözcüsü Ahmet Mismari, göstericilerin taleplerine katıldıklarını belirten bir açıklama yaptı. Göstericilerden tek istenen ise kamu mallarına zarar verilmemesiydi. Bu anlamda tek ayrışan açıklama Akila Salih’den geldi. Salih, TM’ye saldıranların hesap vereceği yönünde sert bir açıklama yaptı.

Genel olarak sokakta dile getirilen ve sorunun kaynağı olmakla suçlanan siyasiler, protestocuların karşısında değil de yanında olan açıklamalar yaptı. Peki, protestolar, seçimler konusunda müzakereleri sürdüren tarafları mutabakata zorlar mı?

Şefkatli, ülkeyi seçimlere götürmesi beklenen anayasal çalışmaları sürdüren TM ile Libya Devlet Yüksek Konseyi’nin 2014 ve 2016 yıllarından beri aynı kişilerle görev ve yetkilerini sürdüren ve meşruiyetleri ciddi anlamda tartışma konusu olan kurumlar olduğunu belirterek, “Seçimlerin gerçekleşmesinin her iki kurumun da ülke içindeki pozisyonlarını tehlikeye atacağından, mevcut statükonun korunması, iki kurumun da öncelikli hedefi olarak gözükmektedir” diyor.

Şefkatli, protestoların bahsedilen kurumların güç ve çıkar odaklı stratejilerini gözden geçirmelerine ön ayak olacağına dikkat çekerek, aktörlerin pozisyonlarının kolay kolay değişmeyeceğini belirtiyor.

“Günün sonunda hem TM içindeki Hafter temsiliyeti hem de her iki kurumla bağlantılı milis grupların etkinliği, müzakerelerin sıfır toplamlı bir oyun olma özelliğini koruyan unsurlar olacaktır.”

Libya, 2011’den bu yana, hem iç hem de dış aktörlerin dahil olduğu bir krizle boğuşuyor. Bugüne kadar hem siyasi müzakereler sırasında hem de ülke içindeki sıcak çatışmalarda, dış güçler sürece doğrudan müdahil oluyor.

Peki, son günlerdeki protestolar hakkında uluslararası aktörler nasıl tepki verdi?

Öncelikle Libya krizi konusunda aktif olan devletlerden protestolarla ilgili henüz bir açıklama yapılmış değil. Konu hakkında tek açıklama yapan kişi, BM Genel Sekreteri Libya Özel Danışmanı Stephanie Williams.

Williams, protestoları Libyalıların elektrik kesintisi ve kamu hizmetlerindeki aksaklık nedeniyle ayaklandığı Ağustos 2020 protestolarına benzeterek, Libyalıların yalnızca elektrik kesintilerinden değil gecikmeli seçimler nedeniyle de hayal kırıklığına uğradığını ifade etti. Aynı şekilde yıllar süren bölünme ve ayrışmanın bir sonucu olarak mevcut siyasi kurumların meşruiyetten yoksun olduğunu belirterek, üç milyon Libyalı seçmenin iradesinin sandığa yansıması gerektiğini sözlerine ekledi.

Telci, Williams’ın bu açıklamaları, çözümsüzlükle sonuçlanan Kahire ve Cenevre görüşmelerine bir tepki niteliğinde okunabileceğini ve sürecin BM’ye de mesaj verdiğini belirterek, şöyle devam ediyor:

“Libya Siyasi Diyalog Forumu’nun (LSDF) mimarlarından birisi olan Williams için mevcut tablo, başarısızlık anlamına geliyor. Buna ek olarak protestoların BM nezdinde seçim sürecinin hızlandırılması gerekliliğini bir kez daha gündeme getirdiği söylenebilir. Bu noktada ekonomik ve siyasi sürecin tıkanmasına yol açan petrol blokajını çözmek adına ABD’li ve BM yetkilileri tarafından ortaya atılan bazı öneriler var. Bunlar arasında seçimlere kadar geçici bir mekanizma oluşturularak petrol gelirlerinin denetimi ve yönetimini sağlamak ve Libya Ulusal Petrol Şirketi’nin (NOC) işleyişine yönelik müdahaleleri asgari seviyeye çekmek bulunuyor.”

2011’den bugüne Libya’da neler oldu?

Kuzey Afrika ülkesi Libya, Muammer Kaddafi’nin onlarca yıl süren iktidarının devrilmesinin ardından girdiği siyasi ve askeri istikrarsızlık sarmalından çıkmaya çalışıyor. Ancak, atılan her adımda ülke yeni bir krizin eşiğinde buluyor kendisini.

Arap Baharı olarak adlandırılan halk ayaklanmalarının Libya’ya ulaşması ve kısa süre içerisinde şiddete evrilmesi çok vakit almadı. Kaddafi’ye karşı yıllardır birikmiş öfke, şehirlerin sokak ve caddelerinde silahlı çatışmalara dönüştü. Nihayetinde Fransa’nın da bombardıman desteğiyle Kaddafi rejimi devrildi. Muammer Kaddafi doğum yeri olan Sirte’de öldürüldü. Ülkede artık, uzun yıllardır sürgünde yaşayan muhalifler, içerideki kızgın gençler, durumlarının ne olacağını sorgulayan kabileler, yeni dönemde etkin olmak isteyen aktörler arasında kıyasıya bir mücadele başlamıştı.

Zaten zayıf olan kurumların tamamen ortadan kalkması, seçimlerle belirlenen parlamentonun ya da yönetim erklerinin etkinliğini oldukça sınırlandırdı. Özet olarak anlatmaya çalıştığımız 2011 sonrası yıllar, 2014’te Kaddafi muhalifi Halife Hafter’in ülke yönetimine el koymaya çalışmasına kadar gitti. Libya’nın doğu bölgesindeki şehirler bir bir Hafter kontrolüne geçti.

İstikrarsız Libya, Afrika’dan Avrupa’ya düzensiz göçün merkezi haline geldi. İşte, bu şartlar altında Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde Fas’ın Suheyrat kentinde Hafter ile Batı bölgesindeki güçler arasında bir anlaşma imzalandı. Taraflar anlaşmaya uyacaklarını beyan ederken, sahada çift başlı hükümetlerin varlığı devam etti. Doğu’da Tobruk merkezli paralel hükümet iş başında iken Batı’da Faiz es-Serrac yönetimindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) görev başındaydı.
Esasen bugünü şekillendiren son adım takvim yaprakları 4 Nisan 2019’u gösterdiğinde atıldı.

Birçok uluslararası güçten siyasi, askeri ve mali destek alan Hafter, başkent Trablus’u ele geçirmek için saldırı başlattı. Kısa süre içinde milis güçler, başkent Trablus’un arka sokaklarına kadar vardı. Hafter, Rus paralı milis grubu Wagner, Sudan’ın savaş suçlusu Cancavid’leri ve Esed rejimi bölgesinden sevk edilen milislerden sahada destek alıyordu.

Uluslararası toplum ise BM tarafından resmi olarak tanınan hükümete (UMH) destek vermekten çok uzaktı. Batılı ülkeler, Hafter saldırılarını kınamaktan bile imtina ederken, UMH’ye askeri desteğe kimse yanaşmıyordu. Bugün, birçok Libyalı yetkilinin açıkladığı üzere, UMH en 4 farklı ülkeden askeri destek istemişti. Ancak bu çağrıya bir tek Türkiye olumlu cevap verdi.

Yapılan anlaşmaların sonrasında sahada durum hızla değişmeye başladı. Öyle ki, başkent merkezine 10 kilometreye kadar yaklaşan Hafter milisleri, 500 kilometre öteye, Sirte’ye kadar itildi.

Sahada denge: Müzakere masası…

Türkiye’nin kısa süre içerisinde UMH’ye verdiği etkili askeri destek sahada durumu değiştirmekle kalmadı. Bir süredir kurulamayan müzakere masasının da kurulmasını sağladı. Zira, Hafter ve destekçileri karşılarındaki güçleri muhatap kabul etmiyor hatta “terörist” olmakla suçluyordu.

Bu şartlar altında, şubat ayı başında Birleşmiş Milletler himayesinde İsviçre'nin Cenevre kentinde toplanan Libya Siyasi Diyalog Forumu, ülkeyi 24 Aralık 2021’de seçimlere götürecek Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı ve üç üyeli Başkanlık Konseyi’ni seçti.

İki hükümet

Ancak seçimlerin anayasal taslağı bir türlü çıkarılamadı. Libya Yüksek Seçim Kurulu, 24 Aralık’ta seçimlerin yapılmasının mümkün olmadığını duyurdu. Seçimlerin gerçekleştirilememesi yeni krizin en önemli sebeplerinden biri oldu.

Akila Salih önderliğindeki TM, mevcut hükümetin görev süresinin dolduğunu ve ülkeyi seçimlere yeni bir hükümetin götürmesi gerektiği konusunu gündeme getirdi. Başbakanlık için Başağa’dan başka adaylar olsa da seçim gününe kadar hepsi çekildi.

Ülkenin batısındaki milletvekillerinin çoğunun katılmadığı oturumda tek aday olan Başağa'yı başbakan seçen TM, 1 Mart'ta da Başağa hükümetine güvenoyu verdi.

Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ise görevinin başında olduğunu vurguluyor. Temsilciler Meclisini Cenevre Anlaşması'nda belirlenen yol haritasından ayrılmakla suçlayan Dibeybe, görevi ancak seçilmiş bir hükümete teslim edeceğini tekrarlarken, Başağa da her fırsatta görevini başkent Trablus’ta devralacağını ifade ediyor.

Öte yandan BM öncülüğündeki anayasa taslağı görüşmeleri de hem Kahire’de heyetler arasında hem de Cenevre’de Akila Salih ile Libya Devlet Yüksek Konseyi Başkanı Halit Mişri arasında başarısız oldu. Yapılan açıklamalar, taslak metinde temel sorunun, aynı zamanda ABD vatandaşı da olan Hafter’in seçimlere girebilmesi için “çifte vatandaşlık sahipleri de aday olabilir” maddesinin dayatılması. Mişri, hem askerlerin hem de çifte vatandaşların seçimlere girmesine şiddetle karşı çıkıyor.

Libya Haberleri

Libyalılar belediye meclisi seçimleri için sandık başında
UCM, Libya'da savaş suçlarına karışan 6 Kaniyat milisi hakkındaki tutuklama kararının gizliliğini kaldırdı
Libya'daki Temsilciler Meclisi, üzerinde anlaşmaya varılan Merkez Bankası yönetimini onayladı
Alim, muttaki, savaşçı: Çöl aslanı Ömer Muhtar
Libya'da Güvenlik Düzenlemeleri Yüksek Komitesi kurulması kararı alındı