Libya’da Durum

Ahmet Varol

Altı buçuk milyona yakın bir nüfusa sahip olduğu tahmin edilen Libya’nın yüzölçümü 1 milyon 779 bin km2’yi bulur.

Yani Türkiye’nin iki katından fazla toprağa sahip olmasına rağmen Türkiye nüfusunun onda birinden daha az bir nüfus barındırmaktadır. O yüzden dünyada nüfus yoğunluğunun en az olduğu ülkelerden biridir. Bunun da sebebi tabii ki topraklarının önemli bir kısmının çöl arazisinden oluşmasıdır. Nüfusunun % 92’si Arap, % 3’ü Berberi, kalanı diğer etnik unsurlardan oluşur. % 99’u Müslüman, % 1’i de Avrupa kökenli hıristiyan ve yahudidir.

Bizim özellikle üzerinde duracağımız konu yönetim biçimi ve son dönemde dikta rejimlerini sallayan özgürlük depremi karşısındaki durumudur.

4 Ekim 1911’de İtalyanlar tarafından işgal edilen, II. Dünya Savaşı’nda Müttefik Kuvvetler’in galibiyetiyle Ocak 1943’te İngilizler ve Fransızlar arasında paylaşılan Libya 24 Aralık 1951’de bağımsızlığını ilan etti ve 1 Ocak 1952’de bağımsızlığı BM tarafından da kabul edildi. Başlangıçta krallıkla yönetilen Libya’nın ilk kralı da İdris Senusi oldu. Onun krallığı 1 Eylül 1969’da, o zaman henüz Yüzbaşı rütbesine sahip Muammer el-Kazzafi öncülüğünde gerçekleştirilen askeri darbeyle sona erdi. O tarihten beri yani tam 41 yıldır ülkeyi bazen eski deyimle eşeğe tersinden binmesiyle, güncel deyimle ise çıkan merdivenden inmesiyle dikkat çekse de ülkeyi yönetiyor.

Darbede önce arka planda kalan Kazzafi, normal yükselişe aykırı biçimde, istisnaî kararlarla rütbesini Libya’da en yüksek askerî rütbe olan albaylığa çıkarttı ve yönetimin bütün dizginlerini ele aldı. Onun en önemli özelliği de kendince İslâm, sosyalizm ve Arap milliyetçiliği temellerine dayandırdığı bir ideoloji geliştirmesi ve ona göre şekillenen “cemahiriye” adlı bir yönetim biçimi ortaya çıkarmasıydı. Başına geçtiği ülkenin resmî adını da buna binaen Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi koydu. Savunduğu ideolojinin ve yönetim biçiminin manifestosunu “Yeşil Kitap” adını verdiği ve ülkesinde adeta “kutsal kitap” haline getirdiği bir kitapta yazdı. Ankara’da öğrencilik yıllarımda bazen uğradığım Libya Kültür Merkezi’nden bana da Arapça baskısını vermişlerdi ve merak edip okumuştum. Fakat Kazzafi’nin yönetim anlayışını bu kitaptan değil Libya gerçeğinden daha net ve reel bir şekilde okuyabiliyorsunuz.

Kazzafi’nin anlayışına göre halk çevreden merkeze doğru temsil düzeni olarak sunulan halk meclisleriyle yönetime iştirak ediyor. Gerçekte ise bu meclisler merkezden çevreye doğru yönetimin dayatmalarını ve ideolojik prensiplerini dikte etmekte kullanılıyor. Siyasal temsil veya halkın siyasi iradesine vekalet etme gibi bir sıfatları yoktur.

Böyle olmakla birlikte Kazzafi ülkesinde kendi ideolojisine ve savunduğu siyasal anlayışa sahip çıkan bir taraftar kitlesi oluşturmak için epey çaba harcadı. Diğer ülkelerdeki diktatörler yolsuzluklarla ve devletin gelirlerini iç ederek elde ettikleri gelirleri kendilerinin ve akraba çevrelerinin ceplerini şişirmede, servetlerini artırmada kullanırken, Kazzafi bu imkânları toplumda bir taraftar kitlesi oluşturmak için değerlendirdi. İşte bu onun açısından bir avantaj sayılır.

Bunun yanı sıra Kazzafi ülkesinde tüm muhalif siyasal örgütlenmelerin önünü kapattı. Siyasal partiyi çağdaş diktatörlük olarak niteleyip yasakladı. Halk meclisleri dışında hiçbir siyasal yapılanmaya veya örgütlenmeye fırsat vermedi. Bundan dolayı halkta her ne kadar geniş tabanlı bir muhalefet olsa da irtibat kopukluğu var. Mısır’da siyasal partilere izin veriliyor, onların arkalarındaki kitlesel desteğin sandığa yansımaması için seçimlerde hile ve oyunlara başvuruluyordu. Ama bu tabandaki irtibatın önüne geçemiyordu. Müslüman Kardeşler gibi cemaatler yasaklansa da onlar muhtelif kültürel organizasyonların çatısı altında iç irtibatlarını koruyabiliyorlardı.

Kazzafi, irtibat kopukluğundan kaynaklanan eksiğin meydanlarda giderilmesinin ve bütünlüğün oralarda sağlanmasının önüne geçmek için hemen ilk hareketlilikle birlikte kendi taraftar kitlesini de meydanlara sürdü. Bu da onun olayların başında başvurduğu bir taktiktir.

Bütün bunlara rağmen çalkantının tüm bölgeyi etkilemesi ve dikta rejimlerinin kurduğu zulüm binalarının çökmesi karşısında Kazzafi diktasının da ayakta kalamayacağına inanıyoruz.

YENİ AKİT