Trablus devrimcilerin hâkimiyetine geçince sokaklarda sevinç hâkimdi. Halk, ateşten kurtulduğunun sembolik ifadesi olaraktan Kaddafi ideolojisini içeren ‘Yeşil Kitab’ı ateşe veriyordu.
42 yıl ülkeye tebelleş olmuş bir diktatörden kurtulmak az bir kazanım değil elbette. Ancak Batılı başkentlerin siyaset koridorlarında da bu sevince paralel sinsi sevinçler yaşandığı gözlerden kaçmıyor.
Geçen Pazartesi günü Kaddafi’nin son kalesi Trablus’a girilirken İngiltere Başbakanı David Cameron nasıl bir Libya kurulacağını basın açıklamasında dünyaya duyuruyordu. “Libya halkı kendi kaderine hükmedecek” yalanı eşliğinde uydu bir devletin yol haritasını çiziyordu.
Cameron’dan sonra diğer AB ülke liderlerinden de aynı çizgide açıklamalar geldi. NATO’nun müdahalesi olmasaydı bunun başarılamayacağı hatırlatıldı. Kısacası yeni Libya’nın önüne büyük faturalar koyma hazırlığı var.
Malûm, NATO, BM Güvenlik Konseyi kararıyla sivilleri Kaddafi askerlerinin saldırılarından korumak üzere görev almıştı. Çoğu zaman alınan kararın sınırlarını aşarak Libya askerî gücünü, altyapısını planlı olarak yok ettiler. Limanda bağlı duran ve aslında Libya halkına ait olan savaş gemilerini niye vurdular sanıyorsunuz.
Petrol zengini Libya’nın, yeni bir ordu kurarken onlardan silah alabilmesi ve yapılan saldırı harcamalarının faturasını şişirmek üzere yaptılar bunu. Devrimcilerin Trablus’a girdiği haberleri yayınlanırken BBC kanalında yeniden inşa edilecek Libya’da İngiliz şirketlerinin neler yapabileceğinin tartışılıyor olması mânidardı. Libya halkına yağma yapmayın tavsiyesinde bulunanlar ülkeyi yağmalamanın diplomatik zeminini kuruyor velhâsıl.
ABD, İngiltere, İtalya, Almanya ve Fransa, halkı Kaddafi’ye karşı korumak için değil kendi maslahatları için Libya’dalar. Libya petrolünün geleceği üzerinde kıyasıya bir rekabet yaşanıyor bugün. Ama Libya halkı hâlihazırda bunları düşünmüyor.
Bu yazı yazılırken Kaddafi’nin akıbeti henüz belli olmamıştı. Libyalılar Kaddafi’nin psikopatlığını bildiklerinden onun intikam duygularıyla halk üzerinde kimyasal silah kullanmasından korkuyorlardı. Bunun için uzmanlar, halka, Kaddafi’nin karargahının olduğu Bab’ul Aziziyye çevresinde zafer kutlamaları yapmak üzere toplanmaması çağrıları yapıyorlardı. Kimse, ‘Kaddafi böylesi bir çılgınlığı yapmaz!’ diyemiyordu çünkü.
Lider kadrosunun önemli bir kısmının dağılması ve buna bağlı olarak askerlerin kaçması sonucu Trablus beklenenden daha erken devrimcilerin eline geçti.
Devrimciler, El Cezire’de canlı yayında Kaddafi’nin evinin bahçesinde secdeye kapanıyorlardı. Bu duyguların hakkının verilmesi gerekir. Onlar kendilerini bildi bileli daha birkaç saat öncesine kadar bu evin etrafından bile geçemiyorlardı.
Silahlı direniş başladığında ilk korkular Libya’nın ikiye bölünmesi yahut uzun yılları alacak bir iç savaşın çıkmasıydı. Hamdolsun bunlar yaşanmadı. Bundan sonra devrimin hakiki hedeflerine ulaşması için çok hassas bir geçiş dönemi yaşanacak.
Bunlar yaşanırken Sayın Ahmet Davutoğlu doğru zamanda doğru yerdeydi. Bingazi’de yeni bir diplomasinin zeminini inşa ediyordu. Türkiye’nin yaptığı 300 milyonluk maddi yardım gâyet yerinde bir hamleydi.
Libya yeniden inşa edilecek. Bunun için öncelikle toplumsal barışı yeniden sağlanmalı. Doğal zenginlikleri talan edilmemeli. Seçimler mümkün olan en kısa sürede yapılmalı. Ordu, emniyet ve istihbarat başta olmak üzere kurumlar yeniden yapılandırılacak. Anayasa yapılacak. Bunlar yapılırken şeffaflık esas alınmalı.
Bütün bunlar olurken başta da söylediğimiz gibi Libya’nın gerçek bağımsızlığını elde edebilmesi için Batılı ülkelerin yağmasına geçit verilmemeli. Sanırım bu da Kaddafi rejimini düşürmek kadar zor bir iş olacak.
YENİ AKİT