Liberalizmin krizi!

Ali Bulaç

12 Ekim 2008'de Fransa Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda yapılan AB liderler toplantısında, patlak veren ekonomik krize karşı alınacak tedbirler konuşuldu. Alınan karara göre Almanya 470, Fransa 360, İspanya 100, Avusturya 85 milyar Euro'yu, İngiltere 39 milyar sterlini piyasaya pompalayacaktı. Daha önce ABD, 825 milyar dolarlık kaynak ayırdığını açıklamıştı. Bu rakamlar zaman geçtikçe arttı, 3,5 trilyona çıktı. Daha da artması muhtemel.

AB'nin Kopenhag Kriterleri'nden biri "serbest piyasa ekonomisi"dir, ancak yine de Avrupalı devletler "sosyal devlet" olma özellikleri dolayısıyla tam liberal sayılmazlar. Asıl liberal ekonomi politikalarının bugün hangi durumda olduklarını anlamak için ABD'de olup bitenlere bakmak lazım:

Obama, 825 milyarın 550 milyarının "kamusal harcamalar"da kullanacağını söylüyordu. Bu kalemler de temiz enerji, sağlık, eğitim, altyapı ve memur alımı gibi alanları kapsıyordu. 275 milyar dolar ise küçük ve orta ölçekli firmalara destek için kullanılacaktı. Bunun yanında Obama, Dünya Bankası, IMF ve Ticaret Örgütü gibi kuruluşlarda köklü reformlardan bahsediyordu; çünkü mevcut küresel sorunların çözümü için hem çok ortaklı bir perspektif hem yoksul ve gelişmekte olan ülkelerle işbirliği gerekmektedir. Obama ne kadar haklı? Ortada her şeyi altüst eden bir krizde akıl neyi gerektiriyorsa onu yapmak lazım. Katı doktriner davranıldığı zaman sistemin çökmesi mukadderdir. Allah'ın hikmeti, bütün ideolojilerin öldüğünü ilan eden liberalizm, şimdi en temeldeki varsayımlarından, yani onu var eden ideolojisinden vazgeçmek zorunda kalıyor. Liberal politikaların takip edildiği Amerika'da gelinen noktada piyasaya müdahale etmekten başka seçenek kalmamış görünüyor. Müdahalenin gerekçesi, sağlık ve eğitim alanında bir an önce alınması gereken tedbirler, bunlar küresel ekonomik kriz başlamadan önce de söz konusuydu, kriz müdahaleyi hem daha acil kıldı hem kapsamını genişletti.

Piyasaya müdahale, liberalizmden açıkça vazgeçilmesinin somut göstergesi, ama işe ne kadar yarayacağı ayrı bir muamma. Devletin kaynak ayırıp müdahalesini hararetle destekleyenlerin bir bölümü, bunun eninde sonunda halktan çok yine mali oligarşik güçlere, sesleri çok çıkan zümrelere yarayacağından endişe ediyor. Nasıl Türkiye'de yurtdışında parasını kaybeden önemli ve etkili bir zümre, hükümeti IMF ile anlaşmaya zorlayıp, gelecek 20 milyar doların büyük diliminin ceplerine inmesi için ortalığı velveleye veriyorsa, Amerika'da da piyasaya müdahalenin böylesine dramatik bir sonucu olabilir. George W. Bush zamanında, Amerikan halkından toplanan vergilerin yüzde 30'u en zengin yüzde 1'e aktarıldı. 2006 yılı hesaplarına göre ABD, Irak'ın işgali için 2 trilyon dolar harcamıştı ve bu elbette halkın cebinden çıkmıştı, Irak'tan çalınan petrol de yaklaşık 2 trilyon dolar tuttu, bu da lobilerin ve şirketlerin kasasına girdi. Her durumda halk mağdur oldu. Nobel ödüllü Joseph Stiglitz, "Bu, kayıpların sosyalleştirildiği, kazançların özelleştirildiği Amerikan sosyalizmidir." diyor.

Öyle de olsa, müdahalenin bizatihi kendisi anlamlıdır. Son derece ciddi bir kriz bu. Piyasa spekülatörü George Soros, "henüz dibi görünmeyen bir kriz"den söz ediyor. 1929 krizinden çok daha yıkıcı bir krizle karşı karşıya bulunuyoruz. Eskiden krizler U şeklinde seyrederdi, yani dibe vurur ve çıkardı. Kimine göre bu kriz L, kimine göre I seyir takip ediyor. L diyenler dibe vurdu, ama lineer olarak sürüp gidecek diyor. I modelini iddia edenlere göre dibi görünmüyor, dibe indikçe iniyor. Bu krizin sadece ekonomik değil, köklü siyasal sonuçları olacağını söyleyenler az değil. Ronald Reagan döneminde dünyaya empoze edilen "liberal ekonomik düzen" sona eriyor. Sadece piyasalar değil, politikacılar, akademisyenler ve aydınlar da görüşlerinde yeni ayarlamalar yapmak zorunda kalacaklar.

Krizin sosyo-ekonomik merkez üssü ABD'dir, ama felsefi-entelektüel merkez üssü Avrupa'dır. Bu modernliğin, yepyeni beşeri bir hareketliliği anlamlandırmakta güçlük çeken aydınlanma düşüncesinin krizidir.

ZAMAN