Leyla Zana haklıdır

Şahin Alpay

Kürt kimliğini savunduğu için on yıl hapis yatan, bu nedenle Avrupa Parlamentosu'nun Saharov ifade özgürlüğü ödülünü kazanan Diyarbakır bağımsız milletvekili Leyla Zana, Hürriyet gazetesinde 14 Haziran günü yayımlanan mülakatta, "Başbakan Erdoğan'ın sorunu çözeceğine inanıyorum. Umudumu da, inancımı da asla yitirmedim..." dedi.

Başbakan Erdoğan ve Zana 30 Haziran günü bir araya geldiler. Zana görüşme öncesinde, DEP eski milletvekili Orhan Doğan'ın mezarını ziyaretinde, Erdoğan'a umut bağladığı için kendisini eleştirenlere cevaben şunları söylüyordu: "Ne derlerse desinler, ne olursa olsun, bizim ruhumuz birlik ve beraberlikten yanadır. Bütün hizmetlerimiz halkımız içindir. Dost ve düşman herkes bilsin ki, bu birliktelik bu topraklara mutlaka barışı getirecektir, barış bu topraklarda mutlaka yeşerecektir..."

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay'ın da katıldığı Erdoğan - Zana görüşmesi bir buçuk saat sürdü. Atalay'ın ifadesiyle görüşme "çok samimi bir hava içinde" gerçekleşti. Başbakan, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, "Gayet iyi geçti. Gayet verimli olduğuna inanıyorum..." dedi. Başbakan görüşmede Zana'ya bir fular hediye etti. Zana'nın hediyeye yanıtı, "Beni tahmin edemeyeceğiniz kadar mutlu ettiniz..." oldu.

Zana, 1 Temmuz günü TBMM'de yaptığı basın toplantısında Erdoğan'a şunları söylediğini anlattı: Çözüm için küçük adımlara değil, ileri ve samimi adımlara ihtiyaç var. Bu adımlar tüm tarafların katılımıyla atılabilir. "Roboski katliamı, cezaevinde yaşananlar ve polis şiddeti" hepsi açık yaraları kanatıyor. Yaşananların tüm çıplaklığıyla ortaya konması gerekir. Onyıllardır denenen "güvenlikçi politikalar"ın sonuç vermediği görülmüştür. Oslo görüşmeleri yeniden başlamalıdır. İdam gibi bir tabuyu yıkan bu ülke Abdullah Öcalan'ı ev hapsine alabilir. Öcalan'ın katkısının çözüm açısından hayati önemi vardır. Seçmeli ders olarak Kürtçe olumlu bir adımdır, ama Kürtlerin anadilde eğitim talebini karşılamaz. Silahları bırakın operasyonlar durur söylemi gerçekçi değildir. "Bu görüşmenin kesintiye uğrayan sürecin açılmasına katkı sağlayacağına, halklar için umutlu bir sürecin yaratılmasına ve barışın gelmesine olumlu etki yapacağına inanıyorum. Sayın Başbakan diyalog sürecini açık tutma konusunda samimi tavrını göstermiştir. Bunun için teşekkür ediyorum..." Ve Zana sözlerini şöyle bitirdi: "Sormak isterim, tıkanan bu sürecin önünü açmak için kaç kuşak, kaç ölüm daha bekleyeceğiz?!.." Evet, Zana'ya tümüyle hak veriyorum ve ben de soruyorum: Çözüm için daha kaç kuşak, kaç ölüm bekleyeceğiz?!..

Benim ısrarla tekrarlanan görüşüm açık: Kürt sorununun çözümü için Türkiye milletini oluşturan iki halktan biri olan Kürtlerin kimliklerini özgürce ifade etmelerini kısıtlayan bütün engellerin kalkması, Türkiye'nin yerinden yönetim reformuyla yeniden yapılandırılması kaçınılmazdır. Kürt sorununun bir ürünü olan silahlı isyanın son bulması için de Oslo sürecinin devamı ve anlaşmaya varılan konuların hayata geçirilmesi şarttır.

Son zamanlarda yapılan bütün araştırmalar gösteriyor ki, yıllardır yaşanan büyük acılara, Uludere gibi büyük bir faciaya rağmen Kürt yurttaşların ezici çoğunluğu Türkiye'yi ortak vatan olarak görmeye devam ediyor ve (kimi iddiaların aksine) Türklerle "duygusal kopuş" yaşamıyor. Türkiye Cumhuriyeti'ni, Türkiye milletinin devleti olarak yeniden kurabiliriz. Bu umut olanca gücüyle yaşıyor. Türk ve Kürt siyasilere düşen, bu umudu hayata geçirmek... Zana'nın dile getirdiği de tam olarak bu. Bu umudu söndürmeye çalışan, her anlamda şiddetten beslenen Kürtler ve Türkler var ve olacaktır. Onların beslendiği haksızlıklara son vermeliyiz.

Şunu da bilmeliyiz: Türkiye, Kürt kimliğini bütün gerekleriyle tanımadan, Kürt yurttaşlarına eşit haklar tanımadan, Irak'ta, İran'da, Suriye'de, Avrupa'da, her yerde yaşayan Kürtlerin saygısını kazanmadan, ne demokrasisini tam olarak yerleştirebilir ne de kalkınmasını arzu edilen düzeye getirebilir.

ZAMAN