Le Pen Faşist, Nur Serter ve Türkan Saylan Demokrat, öyle mi?

İslami değer ve semboller söz konusu olduğunda aşırı sağcı-faşist Marine Le Pen ile liberal-sol Macron arasında hemen hiçbir fark olmadığı giderek netleşiyor.

HAKSÖZ-HABER

Charli Hebdo isimli iğrenç kara-propaganda dergisinin Hz. Muhammed (a.s.)'e türlü hakaret ve iftiralarla saldıran karikatürleri Fransa'nın en büyük şehirlerinde kamu binalarına yansıtılarak alınan tavır ırkçı-sömürgeci siyasetin yeni bir evresine girdi.

Fransa'da Macron-Le Pen gibi siyasetçilerin bir taraftan karikatür sanatına sahip çıkma adı altında Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa'ya yönelik saldırıları teşvik edip sahiplenirken diğer taraftan başörtüsü yasaklarını, denetim adı altında camileri abluka altına almaları, İslami eğitim ve ahlak anlayışını hedef alan stratejik planları uygulamaya koymaları doğal olarak bütün Müslümanları tedirgin ediyor. Hollanda, Avusturya, Macaristan gibi ülkelerle birlikte Fransa'da da aşırı sağ-faşist hareketlerin yükselişte olmasını sadece Doğu Akdeniz'deki gerilime bağlamak eksik olur. Militan laikliğin ve İslam coğrafyasına yönelik sömürgeci politikaların üssü Fransa'nın genlerinde bu ırkçı-faşist saldırganlıklar her zaman ağır bastı. Ancak şimdilerde babası Marin Le Pen'den devraldığı Ulusal Cephe liderliğini en çok da İslam ve Müslüman düşmanlığı söylemleriyle iktidara taşımaya çalışan Marine Le Pen'in "başörtüsü yasaklansın" sloganını işitiyoruz. Evet, Ulusal Cephe lideri Le Pen hakikaten de su katılmamış bir İslam düşmanı, tarife hacet olmayacak denli ırkçı-ayrımcı bir siyasal figür.

Marine Le Pen'in klasik bir aydınlanmacı, tipik bir ilerlemeci, seküler-laik hayat tarzı için savaş veren bir militan olduğundan kim kuşku duyabilir ki? Sarışın, mavi gözlü, çağdaş giyimli, iyi eğitimli bir tip olarak Le Pen tam da Türkiye'deki resmi ideoloji ve kadroların Kemalist kadın idealini temsil ediyor. Zaten Kemalist aydınlanma projesi, Atatürkçü eğitim-öğretim modeli görünüşüyle, duygu ve davranış modeliyle Marine Le Pen gibi bir tipi toplumsallaştırmanın peşinde koştu ve hala koşuyor. Militan düzeyde laik-seküler, tavizsiz bir biçimde İslami sembol ve değerlere düşman, dini aidiyet yerine ulusal kimliği yerleştiren, geleneği bastırıp modernizmi kıble edinen dört dörtlük bir tip Le Pen.

Peki ama neden ona aşırı-sağcı, faşist, yabancı diyorlar? Batı ve Batıcı değerleri savunmak, Batıdışı toplumların tehditkar göçlerine karşı durup kamusal alanı çağdaş değerlere göre dizayn etmek üzere devlet ve kanun yoluna başvurmak çok mu yanlış? İyi ama Marine Le Pen'den çok çok önce ve tarif edilemeyecek düzeyde dehşet verici politikaları temsil eden Kemalist politikacı, bürokrat, akademisyen, gazeteci gibi tipleri bu tarife göre nereye koymak gerekir? Mesela "İkna Odaları" isimli psikolojik işkence tezgahını kurup işleten Prof. Dr. Nur Serter ve Prof. Dr. Türkan Saylan'ı demokrat-ilerici aydınlar olarak tanımlarken Le Pen neden faşist-ırkçı olarak tanımlanıyor? Nur Serter bir aydınlanma savaşçısı, Türkan Saylan bir çağdaşlaştırma meleği olarak tanımlanıp piyasaya pazarlanırken yaptıkları tek işi başörtüsü yasağı ve İslam düşmanlığıydı.

Marine Le Pen'in ne günahı var ki daha yeni gündeme getirdiği başörtüsü düşmanlığı sebebiyle faşist diye yaftalıyorlar? Marine Le Pen'in tek yaptığı Türkan Saylan ve Nur Serter gibi Kemalist aydınlanma savaşçılarının taktik ve stratejilerini Fransa'ya taşımayı teklif etmek. Ne yani Türkiye'deki laik-seküler hayat tarzını, Kemalist rejimi teminat altına almak üzere İslami sembol ve değerleri bastırmayı meslek edinen Türkan Saylan ve Nur Serter gibi kadınlar aydınlanma savaşçısı, çağdaş melek, ilerici demokrat gibi onlarca övücü-takdir edici sıfatla donatılıp takdim edilecek ama aynı işi Marine Le Pen yapınca üzerine çullanıp faşist, ırkçı-ayrımcı, yabancı düşmanı, İslamofobik gibi korkunç yaftalar yapıştırılacak!! Tuhaf bir dünyada, tutarsız bir iklimde yaşıyoruz. Bakın Türkiye'de herkes güya darbeleri kınıyor ama 28 Şubat cuntası da 28 Şubat cuntasının ahlaksız-faşist aktörleri de dokunulmazlık zırhıyla korunuyor hala."Bi bitmedi şu başörtüsü mağduriyeti" şeklindeki tahfif edici klişeler bizzat mağdurlar arasında bile taraftar buluyor hala. Psikolojik işkencenin dik alasının pratize edildiği İkna Odalarının kurucuları için bile rahmet okumamızı dikte ediyorlar bize, hiç utanmadan hem de. "Bu kadına haddini bildirin, burası devlete meydan okunacak yer değildir" şeklinde Meclis kürsüsünden efelenip linç çağrısı yapan Bülent Ecevit’i bile şair-romantik kimliği ile anmamız salık veriliyor. Kemal Alemdaroğlu ve Kemal Gürüz gibi apoletli-postallı rektörlerin, dekanların, profesörlerin 28 Şubat darbesini üniversite kampüslerine, anfi ve dersliklere taşımasına bugün bile sessiz kalmamızı istiyorlar. Zulmü hatırlamak ve lanetlemek suç, zalimleri unutup rahmetle anmak marifet sayılsın istiyorlar. Neden balık hafızalı olalım, neden zulmü ve zalimleri unutalım; tarih tekerrür etsin diye mi?

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!